KKTC seçimlerinde ikinci tur: Kuzey Kıbrıs'ı ve yeni cumhurbaşkanını nasıl bir süreç bekliyor?

KKTC, cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turu için sandığa gidiyor. Seçimin ikinci turuna gidilirken Kıbrıslı Türk akademisyen ve yazarlarla KKTC cumhurbaşkanlığı seçimini konuştuk

Fotoğraf: Türk Ajansı Kıbrıs (TAK)

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde (KKTC) Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turu 18 Ekim Pazar günü yapılacak. 

11 Ekim Pazar günü yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde yarışan 11 adaydan hiçbiri geçerli oyların yarısından fazlasını alamadı ve seçim ikinci tura kaldı.

Ulusal Birlik Partisi'nin (UBP) adayı ve Başbakan Ersin Tatar ile bağımsız aday ve Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, 18 Ekim Pazar günü yapılacak ikinci tur seçimde yarışacaklar.
 

aa.jpg
Mustafa Akıncı ile Ersin Tatar ikinci turda KKTC cumhurbaşkanlığı için yarışacak / Fotoğraf: AA


Seçimin ikinci tura kalmasının ardından Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Parti Meclisi, pazar günü gerçekleştirilecek cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda Cumhurbaşkanı ve Bağımsız Cumhurbaşkanı Adayı Mustafa Akıncı'yı destekleme kararı aldı.

Yeniden Doğuş Partisi (YDP) ve Demokrat Parti (DP) ise ikinci turda UBP Cumhurbaşkanı adayı ve Başbakan Ersin Tatar'ı destekleyeceklerini açıkladı.
 

aa-.jpg
Fotoğraf: AA


Seçimin ilk turuna gidilirken, KKTC kamuoyunda önemli tartışmaların başında "Kıbrıs sorunu", Türkiye ile ilişkiler ve Maraş bölgesinin belli bir kısmının açılmasına dair atılan adımın geldiği görüldü.

Ülke genelinde ilk turda yapılan seçime katılım oranı yüzde 54,72 oldu. 2010 yılı itibarıyla yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde katılım yüzde 76,3 iken 2015 yılında yapılan seçimlerde yüzde 62,34 oranındaydı.

Seçimin ikinci turuna gidilirken, uluslararası ilişkiler uzmanı ve Uluslararası Bilim Diplomasisi Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Hasgüler, Girne Amerikan Üniversitesi'nden ekonomist Doç. Dr. Hüda Hüdaverdi ve Kıbrıs Tarihi Uzmanı, akademisyen, yazar Doç Dr. Nazım Beratlı ile KKTC cumhurbaşkanlığı seçimini konuştuk.
 

brt.jpg
Fotoğraf: Bayrak Radyo Televizyon Kurumu (BRTK)


"Siyaset halka dokunamıyor; seçime katılımın temeldeki verisi siyasete olan güvensizlik"

2015'te yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde sandığa katılımın yüzde 65 olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Mehmet Hasgüler, 11 Ekim'de gerçekleştirilen seçimin ilk turunda yaşanan yeni tip koronavirüs (Kovid-19) pandemisinin etkisi olduğunu belirtti.

Koronavirüs tedbirleri kapsamında KKTC'ye giriş-çıkışlarda uygulanan karantina uygulamasının etkisinden bahseden Prof. Dr. Hasgüler, "Kuzey Kıbrıs'ta bulunmayıp Türkiye'ye giden KKTC vatandaşları var, ayrıca İngiltere'de kalmış olanlar var" ifadelerini kullandı.

"Seçime katılımın temeldeki verisi bana göre siyasete olan güvensizlik olarak okunması lazım" diyen Prof. Dr. Hasgüler, seçmenin önemli ölçüde güven sorunu yaşadığını vurguladı.
 

mehmet hasgüler-.jpg
Uluslararası ilişkiler uzmanı Prof. Dr. Mehmet Hasgüler


Göreceli olarak Kıbrıs konusunda ileri adım atılamıyor oluşunun siyasete olan güvende bir etkiye sahip olduğunu belirten Prof. Dr. Hasgüler, "Bütünüyle baktığımızda Meclis halka dokunmaktan uzak, dolayısıyla siyaset halka erişemiyor. Halkın dertleriyle çok fazla hemhâl olamıyorlar, daha çok Ankara'ya bakan bir siyaset anlayışı gelişiyor. Benim anladığım kadarıyla, halk 'Ankara ile her şey yolundaysa, halk önemli değil' mantığını anlıyor" dedi.


"Türk basını züppe bir tavırla, Türkiye'de Kıbrıs sorununu takip etmeyen insanların gönlünden düşürmeye çalışıyor"

Kıbrıslı Türk halkının 1920'lerden itibaren, Kurtuluş Savaşı'ndan bu yana "Türkiye ile yatan Türkiye'ye kalkan bir halk" olduğu vurgusunu yapan Prof. Dr. Hasgüler, Kıbrıslı Türklerin farklılıklarıyla var olduğunu anlattı:

Kıbrıslı Türklerin, Anadolu ile ne kadar iç içe bir halk olduğunu, Türk basını son dönemlerde züppe bir tavırla, Türkiye'de Kıbrıs sorununu takip etmeyen insanların gönlünden düşürmeye çalışıyor. Bununla ise emperyalistlere ve sömürgecilere hesapta posta koyan çevreler, aslında onlara hizmet ediyorlar. Çünkü Kıbrıslı Türklerin Anadolu ile gönül bağını bu tür hesapsız ve taraftar duygusuyla hareket eden basının yıkmasını ne kadar mümkün görmesem de bunların zarar verdiğini söyleyebilirim.


"Maraş konusudur, Doğu Akdeniz'deki doğalgaz mevzudur, bunlar Kıbrıslı Türklerin özne olma arayışıdır" ifadelerini kullanan Prof. Dr. Hasgüler, Kıbrıslı Türklerin özne olma arayışının Türkiye'ye her zaman yarayacak bir konu olduğunu söyledi.

Prof. Dr. Hasgüler, "Türkiye'nin Doğu Akdeniz ve Kıbrıs'taki meşruiyetini sağlam kılacak olan şey; Kıbrıs'ın demokrasisi, laikliği, Atatürkçülüğü ve bu kimliğine tam anlamıyla sahip çıkabilmesidir. Uluslararası toplumdaki bu avantajı düşünmek lazım" şeklinde konuştu.
 

epa.jpg
Kapalı Maraş'ın kamuya ait olan Demokrasi Caddesi ile sahil kısmının bir bölümü 8 Ekim Perşembe günü halkın kullanımına açıldı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, KKTC'ye bu kararından vazgeçme çağrısında bulundu / Fotoğraf: EPA


"Maraş konusu biraz heba edildi; Maraş'ın Türkiye ve Kuzey Kıbrıs işbirliğinde açılması lazım"

Maraş'ın açılmasına yönelik atılan adıma dair de görüşlerini paylaşan Prof. Dr. Hasgüler, "Maraş konusu biraz heba edildi. Maraş'ın Türkiye ve Kuzey Kıbrıs işbirliğinde açılması lazım. Ama öncelikle Kuzey Kıbrıs otoritelerinin Bakanlar Kurulu'nun kararı ile ardından bölgede mülk sahibi olan Maraşlı Rumların taleplerine bir mağduriyet giderme aracı olarak hareket edilmeli. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarını, AİHM kararıyla nötralize ederek, 30-35 bin Maraşlının oraya gelmesinin sağlanmasıyla, Kıbrıs Türk otoriteleri çerçevesinde, Maraş'ta bir mağduriyet gidermek şeklinde adımlar atılmalı" dedi.


"Avrupa Birliği, nasıl Avrupa Kömür Çelik topluluğu üzerinden bugün önemli bir güç haline gelmişse, Kıbrıs'ta da işbirliği gerekli"

Ayrıca Maraş bölgesinin ekonomik olarak canlanması, uluslararası hukuk içerisinde özel bir statüye sahip olmaya başlamasının, Anastasiadis'in Doğu Akdeniz'deki tavırlarına etki edeceğini belirten Prof. Dr. Hasgüler, şunları söyledi:

Maraşlı Rumların, belki İngilizlerin, oradaki mülk sahibi Almanların yatırımlarını düşündüğümüzde bu, Güney Kıbrıs üzerinde yumuşak gücümüzün Maraş üzerinden tesis edilmesine yol açacak. Maraş'ta başarılacak serbest bölge yaklaşımı doğrudan Doğu Akdeniz'deki cepheleşmeye farklı bir duruşu, farklı bir soru işaretini getirecek.

Bunları birbiriyle bağlantısız olarak görüyoruz ama sadece güvenlik endişeleri ile değil insanın mağduriyetine dönük yaklaşımlar birlikte düşünüldüğünde Kıbrıs'ta elimizde olan araçları rasyonel aklın hizmetine vermenin oyun planlarını kurmamız gerekiyor. 


"Avrupa Birliği, nasıl Avrupa Kömür Çelik topluluğu üzerinden hareket edip bugün önemli bir güç haline gelmişse, Kıbrıs'ta da işbirliği gerekli" diyen Prof. Dr. Hasgüler, "Bu bizim ne siyasi eşitliğimizden, ne de başka 'olmazsa olmazlarımızdan' ödün vermemiz anlamına gelmiyor. Daha çok insanları dikkate alan, insanların rızalarıyla hareket edilen bir noktaya gelinebilirse, Kuzey Kıbrıs ve Türkiye daha rahat hareket edebilecek" ifadelerini kullandı.


"Türkiye'nin garantörlüğü ve Türk askerinin statüsü ile ilgili adaylar arasında bir farklılık görmüyorum"

"Herkesin cumhurbaşkanlığına farklı bir atfı var. Belli kesimler çözüm konusunda liderlik edecek bir makam olarak düşünüyor. Bazıları ise KKTC'nin güçlendirilmesi şeklinde bakıyor" diye konuşan Prof. Dr. Hasgüler, sözlerine şöyle devam etti:

Seçimin sonucunun ne olacağından çok, bence burada Ankara ile Lefkoşa ilişkilerine daha rasyonel ve daha sofistike ve diyalog ile yaklaşmak lazım.

Yunanistan 1974 15 Temmuz'una kadar hep 'Biz isteriz siz yaparsınız' derdi. Yani Atina söyler Lefkoşa yapardı. Bu ilişkiyi değiştirdiler ve ikili bir güç halinde 'Lefkoşa karar verir, Atina destekler' haline geldiler. Dolayısıyla burada da onu gözetmek ve buradaki aktörlerin tamamına güvenerek hareket etmek gerekiyor. 


Türkiye'nin garantörlüğü ve Türk askerinin statüsü ile ilgili, adaylar arasında bir farklılık görmediğini söyleyen Prof. Dr. Hasgüler, "Zaten referandumda da böyle bir çözüm tutmaz. Buna yönlenecek kişi de adaylar arasında yok. Dolayısıyla biraz daha hoşgörülü biraz daha konjonktürdeki eğilimleri okuyarak, birtakım akortsuzluklar da varsa bunları da yine konuşarak, koordine olarak yukarı çekmek lazım" dedi.


"Federasyonu da KKTC'yi de yaşatacak olan Kıbrıslı Türklerdir"

Federasyon tezi konusunda da bazı spekülasyonlar yapıldığı görüşünü savunan Prof. Dr. Hasgüler, federasyonun Türk tezi olan bir konu olduğunu hatırlattı. 

Rumların federasyona gitmek istemedikleri konusunda bir hissiyatı kendisinin de yaşadığını aktaran Prof. Dr. Hasgüler, "Fakat sonuç olarak bu hissiyatımızın uluslararası toplum nezdinde de gösterilmesi gerekiyor" dedi ve ekledi:

Bu şansı eğer kullanacaksak 2004'teki Annan Planı'nda Türk yöneticiler de 'Biz Rumlar hayır diyeceği için biz de evet dedik' dediler. O zaman madem biliyorduk ve 'Evet' demek bizim Türkiye ve Kuzey Kıbrıs'ın milli çıkarlarına uygun idiyse, o zaman neden Annan Planı'ndaki Kıbrıs Türk Devleti'ni Birleşmiş Milletler'in tanıdığı o referandumla ilan etmedik?.. Tekrar Türkiye müzakere tarihi aldı ve yeniden başladık.

Bugün mevzu, Türk Dışişleri Bakanı'nın'Federasyon artık bizim tezimiz değil' demesine vardı. Peki, bunu TBMM'de konuştular mı?..  Konuşulmadı. Bunlar son derece önemli. Bir duruş değişikliği yapılacaksa bunu da yine yukarıdan 'Biz federasyonu istemiyoruz' şeklinde yapmak doğru değildir. Federasyonu da KKTC'yi de yaşatacak olan Kıbrıslı Türklerdir. 
 

akıncı aa.jpg
KKTC Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanı Adayı Mustafa Akıncı / Fotoğraf: AA


"Akıncı kazanırsa restleşme olmayacak, Tatar da kazanırsa federasyonu görüşecek"

İkinci tura kalan adaylardan Mustafa Akıncı'yı destekleyenlerin "federal bir çözüm", Ersin Tatar'ı destekleyenlerin ise "Türkiye ile güçlü ve sağlıklı ilişki kurma" çerçevesinde birleşmesine dair görüşünü sorduğumuz Prof. Dr. Hasgüler, "Akıncı kazanırsa Türkiye ile herhangi bir restleşme olmayacak, Tatar da kazanırsa federasyonu görüşecektir" dedi. 

"Kıbrıs sorunu ile ilgili genel vizyona ilişkin görüyoruz ki Maraş olsun, başka meseleler olsun bunlar gözden geçirilebilir" diyen Prof. Dr. Hasgüler,  genel anlamda bir fikir ortaya çıkarmanın yolunun adada federasyon altında yaşayacak olan da KKTC altında yaşayacak olan da Kıbrıs Türklerinin hassasiyetlerini ulusal olmazsa olmazlarını, asgari müştereklerini belirlemekten geçeceğini ifade etti.

Kıbrıs meselesinin Doğu Akdeniz'deki dengeler üzerinden konuşulduğu kanaatinde olduğunu söyleyen Prof. Dr. Hasgüler,  bunun doğru olmadığını savundu:

Doğu Akdeniz'e de Maraş'a da, federasyon söylemine de, Kuzey Kıbrıs'ın görünür kılınmasına da değer addedeceksek, bunları bütünsel bir politika çerçevesinde yapmak lazım. Yani 'Biz federasyon görüşmeyeceğiz' dediğinizdeki uluslararası toplum nezdindeki maliyet ne olacak; federasyon görüşüp bu arada da ki bugüne kadar onu yapmadık, yani federasyon görüşüp bu arada da izolasyonlara ilişkin bir politika izleyemez miydik? İzlerdik…


"Kıbrıslı Türkler bir politikayı savunacak ve Türkiye de buna destek verecek"

KKTC'nin üçüncü Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu'nun danışmanlığı görevini de yürüten Prof. Dr. Hasgüler, bu yaklaşımları tanıyıp, bildiğine dikkat çekerek, "Bu tür yaklaşımlar ne olursa olsun ulusal bir mesele, onun sahipleri tarafından öncelikle görülmeli" dedi.

"Yani diyelim ki yüzde 51 ile Akıncı kazandı. Türkiye ile konuşmayacak mı? Veya Ersin Tatar kazandı, federasyon konuşmayacak mı?.. Mümkün değil böyle bir şey" diyen Prof. Dr. Hasgüler, sözlerine şunları ekledi:

Bunlar seçim sath-ı mailinde konuşulan şeylerdir. Türkiye'nin Dışişleri Bakanı Sayın Çavuşoğlu'nun açıklamaları da seçim sath-ı mailinde olarak görüyorum. Dolayısıyla bunlar 98-99'da KKTC-Türkiye entegrasyon yapacaklardı, Kurucu Cumhurbaşkanımız TBMM'de sık sık konuşma yapıyordu. 2002'de Annan Planı'nı kabul ettik, bir yığın şey kabul ettik. Tarih böyle bir şeydir.

Tarih eğer hukuk içermez sadece hamaset içerirse, o tarihle bizim dışımızdaki ülkeleri, insanları ikna edecek gücümüz olamaz. Yani biz önce kendi kendimizi ikna etmeliyiz neye karar verdiysek, onun üzerinden bütünsel bir şekilde Kıbrıslı Türkler bu politikayı savunacak ve Türkiye de buna destek verecek. Türkiye karar verip oradan söylemesi doğru değil. Federasyona da KKTC'ye de karar verecek olan Kıbrıslı Türklerdir. 


"Böyle düzen olmaz, bu demokrasi değil kaostur"

Seçimin ilk turuna katılımda görülen isteksizliğin sebebini sorduğumuz Doç. Dr. Nazım Beratlı, "2004'ten beri Kıbrıs'ta siyaset konuşulmuyor. Birtakım 'gevrek insanlar' kendilerine koltuk arıyorlar. Siyasi görüşü yok, bir iddiası yok, bir projesi olmayanlar aday olarak ortaya çıkıyor. Böyle düzen olmaz, bu demokrasi değil kaostur" şeklinde konuştu.
 

nazım beratlı.jpg
CTP eski milletvekili, akademisyen, yazar, tarihçi Doç. Dr. Nazım Beratlı


"İlk turda Erhürman'a oy veren seçmenin yüzde 40'ı ikinci turda Tatar'a oy verecek"

Bir dönem Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) milletvekilliği, iki dönem CTP Merkez Yönetim Kurulu üyeliği, üç dönem ise parti meclisi üyeliği yapmış, uzun yıllar CTP'nin yayın organında köşe yazıları yazmış bir isim olan Kıbrıslı Türk akademisyen ve yazar Doç. Dr. Beratlı, CTP'nin Cumhurbaşkanı adayı olarak Mustafa Akıncı'yı desteklemesine ilişkin ise şunları söyledi:

Bugün elimize ulaşan bir ankette ilk turda Tufan Erhürman'a oy veren seçmenin yüzde 40'ının ikinci turda Tatar'a oy vereceğini görüyoruz.

Sayın Akıncı'nın 1976'dan beri politikası 'Bana oy vermezseniz UBP kazanır' şeklinde olmuştur. Dolayısıyla CTP tabanında, gerçek CTP'liler bunun tarihini bildiği için ikraz ettiler ve şu anda 'Akıncı'ya değil Tatar'a oy vereceğiz' noktasındalar. 

 

tatar aa.jpg
KKTC Başbakanı ve Cumhurbaşkanı Adayı Ersin Tatar / Fotoğraf: AA


Kıbrıs'ta federasyonu savunanlardan olduğunu söyleyen Doç. Dr. Beratlı, "Ama muhatabın kabul etmediği sürece federasyonu savunmamın bir anlamı yok. Türk Dışişleri Bakanı Sayın Çavuşoğlu, 'ucu açık görüşmeler bizim için bitmiştir' demeçlerinde haklıdır. Çünkü gerek Güney Kıbrıs eski cumhurbaşkanları Glafkos Kliridis, gerekse şimdiki cumhurbaşkanın Anastasiadis'in danışmanı ve müzakere yetkilisi Polis Poliviu, defalarca açıkladılar ki 'Bizim politikamız zamana oynayalım'.  Ne zaman ki görüşme aşamasına gelinir, orada bir tatsızlık yapıp, imzalamaktan kaçınıyorlar. Şimdi bu şekilde yeniden aynı minval üzerine tekrar konuşmaya başlamak doğrudan doğruya bu 'zaman geçirme politaları'na onay verir" ifadelerini kullandı.


"Beşli konferans Türkiye'yi dışlama çağrısıdır"

"Doğu Akdeniz'in bugünkü koşullarında Türkiye'yi Kıbrıs'tan soyutlamaya çalışmak başka merkezlerin işine yaramak demektir" diyen Doç. Dr. Beratlı, sözlerini şöyle sürdürdü:

Sol ya da sağ ile alakası yok bunun. Büyük resmin ne olduğuna bakalım. Bu da Türkiye'yi Doğu Akdeniz'den soyutlamak ve enerji kaynaklarından Türkiye'nin pay almasına engel olmaktır. 5'li konferans da Türkiye'yi dışlama çağrısıdır. Çünkü son hedef nedir; Türkiye'nin yer almadığı, Kıbrıslı Rumlar ve Türkler, Yunanistan, ABD ve AB'nin yer aldığı görüşmeler. Bir ince plan söz konusudur. 

Örneğin Kıbrıslı Türklerin yüzde 90'ı Türkiye'nin etkin garantörlüğü olmadan herhangi bir anlaşmaya güvenmiyor. Fakat Rum kesimi ise yaptığı açıklamalarla, 'Garantör uğruna ölünecek değildir' söylemlerinde bulunuyor.

Peki, biz niye şu anda Türkiye'nin garantörlüğü konusunda bu kadar ısrarcıyız?; Rum tarafına güvenmiyoruz ve güvenmemizin de yeterince sebebi var. 


Bugün yaşanan mevcut şartlarda Türkiye'nin garantörlüğünün tartışmaya açık olmadığını fakat daha sonraki süreçlerde belirli şartlar altında bunun da konuşabileceğini ifade eden Doç. Dr. Beratlı, şunları söyledi:

Ama elbet Kıbrıs, demokratik bir federasyon şeklinde eşitliğe dayalı bir bağımsız bir devlet olacaksa, ilelebet Türkiye'nin burada garantör olarak kalması ve asker bulundurması da akla aykırıdır tabii. Ancak evvela görmek gerekir, bu bağımsız devlet var olabilecek mi?.. Ardından bunlar konuşulur. En az 10-15 yıl Rumlarla beraber yaşayalım, her şey yolunda ilerliyor mu görelim, zira 1960'da da anlaşma yaptık bir ay sonra itiraza başladılar ve anayasayı uygulamadılar.

Bir deneyelim görelim bakalım olacak mı, olacaksa bir makul süreç sonunda ya Türkiye Cumhuriyeti'nin AB üyeliğine kabulü, ki hiçbir zaman olmayacak diye düşünüyorum, ya da Kıbrıs Cumhuriyeti'nin NATO'ya kabulü gibi bütün siyasi tabloyu değiştiren bir aşamaya gelir isek ve o kadar da güvenebilirsek o zaman 15- 20 yıl gibi bir süreçten sonra Türkiye'nin garantörlüğü meselesi yeniden değerlendirmeye alınabilir. Ama bugün alınmaz, alınmamalı. Aksi takdirde Türkiye ilelebet garantör kalsın demeyi kimseye kabul ettiremezsiniz.

1960'da bizim talebimizle girmişti garantörlüğe, eğer bir gün Rum kesimine güvenimiz artar ise, Türkiye ile kardeşlik ilişkilerimizin devamı sürdürülürken bir yandan da garantörlüğü tartışabiliriz. Fakat bugün için öyle bir durum söz konusu değil. 


"Türkiye'de Kıbrıs sorununu tüm yönleriyle bilmeyen insanlar lütfen konuşmasınlar"

Seçimin ilk turunda yaşan tartışmaların "Türkiye karşıtları" ve "Türkiye taraftarı" şeklinde yaşandığına dair sorduğumuz soruyu yanıtlayan Doç. Dr. Beratlı, "Türkiye bize hiçbir zaman düşman değildir. Türkiye'yi yöneten her kim olursa olsun, ister Gazi Mustafa Kemal Paşa, ister Recep Tayyip Erdoğan olsun, ister Süleyman Demirel olsun, ister Bülent Ecevit olsun hiç fark etmez. Türkiye bizim için değerlidir. Yani biz bugünkü Türkiye hükümetine kızarak, papaza kızıp yağlı yemeyiz" diye konuştu.

1992'den beri bunları Kıbrıslı Türklere dair kayıtları belgeleriyle yayımladığını söyleyen Doç. Dr. Beratlı, "Kıbrıs Türk halkının en az yüzde 75'i Kıbrıs adasına gönderilmiş Toros Yörükleridir. Ve yüzde 25'i de burada yaşayıp da sonradan Müslüman olan insanlar. Ki bunların kayıtları Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı arşivinde duruyor. Tarihsel olarak da ruhen de kültürel olarak da Türklüğünden hiç taviz vermemiş tek toplumuz dünyada. Ve bu sahih, kayıtlı. Ben milliyetçi bir insan değilim, ama kökünü inkâr eden haramzadedir" dedi. 

Kuzey Kıbrıs'ta yüzde 3-3,5 oy alan kendinin geçmişteki soyunun Türk olmadığından hareketle Türkiye düşmanlığı yapan cüzi azınlık olduğunu söyleyen Dr. Beratlı, şu ifadeleri kullandı:

Bunların sesi çok duyuluyor ve Türkiye'deki Kıbrıs'ı iyi bilmeyen insanlar bunlara cevap verecek diye tüm Kıbrıs Türklerini kırıyor. Oysa biz bunlarla kendi içimizde başa çıkarız, Türkiye'den bu konuda destek verilmesine gerek yok bu hususta. Toplamda yüzde 3- 3,5 aralığında oy alan bir kesim bu. Ama Türkiye'den tümümüzü kıran siyasetçiler, gazeteciler, yazarlar vs. Türkiye'ye faydalı olmuyorlar. Bunun bilinmesi lazım Türkiye'de Kıbrıs sorununu tüm yönleriyle bilmeyen insanlar lütfen konuşmasınlar.


"İlk turda büyük resme değil, küçük resme bakarak hareket edildi"

İlk turda seçime katılım noktasında koronavirüs pandemisi sürecinin etkili olduğunu söyleyen Doç. Dr. Hüda Hüdaverdi, "Aslında ilk turda büyük resme değil, küçük resme bakarak hareket edildi diye düşünüyorum daha çok. İkinci turu seçmen daha çok önemseyecektir, çok daha yüksek bir katılım bekliyorum" dedi.
 

hüda hüdaverdi.jpg
Ekonomist Doç. Dr. Hüda Hüdaverdi


Kıbrıs'ta şu anda yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin siyasetin ötesine geçtiğini söyleyen Doç. Dr. Hüdaverdi, "Seçimler ciddi anlamda bir Türkiye ve Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler kavgasına dönüştü. Bu aslında siyasetin basit bir cumhurbaşkanlığı seçiminden çok öte bir noktadayız. Bu bizim için artık var olma ve Türkiye'nin desteği ile haklarımızı alabilme yoludur" ifadelerini kullandı.

"Sayın Akıncı'nın kazanması noktasında Avrupa Birliği'nin elini ciddi anlamda güçlendireceğimizi düşünüyorum" diyen Doç. Dr. Hüdaverdi, "Türkiye'nin şu anda Doğu Akdeniz'de yürütmüş olduğu çok önemli bir projeyi baltalamış olacağız. Sayın Akıncı'nın seçilmesinin Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin çıkarlarına ters düşecektir" diye konuştu.

Doç. Dr. Hüdaverdi, "Belki tarihimizde ilk kez, yıllardır Türkiye'nin bize vermiş olduğu desteğin vefa borcunu ödeme zamanımızdır. Bizim şu anda siyaset yapmak değil, Türkiye'nin ve dolaysıyla Türkiye'nin güçlenmesiyle KKTC'nin haklarını savunabilme savaşıdır aslında şu anda yaşanan" dedi.

Yaşanan koronavirüs pandemisi ile birlikte dünya ekonomisin 1929'da yaşanan krizden çok daha büyük bir kriz yaşadığına dikkat çeken Doç. Dr. Hüdaverdi, ekonomik krizin Türkiye'ye etkilerinin doğrudan Kuzey Kıbrıs'a yansıdığını anlattı:

Dünya tarihinde görülmemiş, üç aya varan kapanma ve ekonomilerin durma noktasını yaşadık. Dünya ekonomisi gelirlerinin yüzde 45'ini kaybetti. Türkiye'nin önemli bir yapısı var bu noktada Türkiye her şeye rağmen üretmeye devam ediyor.

Ancak Türkiye'nin şu anda ürettiğini satabileceği piyasalarda sıkıntılar var, çünkü dünya yaşıyor bu sorunu. Üretmek çok önemli, ama bunu satabilmek daha önemli. Satabileceği yerlerin ekonomileri şu anda sıkıntılı.

Dolayısıyla Türkiye'nin ancak ithalat ihracat yaptığı ülkelerin ekonomileriyle birlikte normalleşme sürecini yakalayabileceğini düşünüyorum. Dolayısıyla Türkiye'nin güçlenmesiyle birlikte Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ekonomisinin de normalleşme sürecinin başlayacağını düşünüyorum.


"Türkiye'nin önünde arkasında değil, yanında yürüyebilecek bir cumhurbaşkanını seçmek durumundayız" 

Kuzey Kıbrıs'ın küçük bir toplum olmasının en önemli avantajı olduğunu belirten Doç. Dr. Hüdaverdi, "Küçük olmamız, nüfusumuzun 350 bin olması ve bu ekonominin diğer ekonomiler gibi, Türkiye ekonomisi, İngiltere ekonomisi gibi çok büyük yatırımlara ihtiyacı yok. Çok küçük yatırımlarla hareketlendirilebilecek bir ekonomik yapımız var avantaj olarak. Yeter ki doğru adımları seçimlerden sonra atabilelim" şeklinde konuştu.

Şu anda Kıbrıs'ın bütçesinde 3,5 milyar açık olduğunu ve 2021 bütçesi bile şu anda açık vermiş durumda olduğunu aktaran Doç. Dr. Hüdaverdi, "Karantina sebebiyle turizm sıfır noktasında, öğrenci bu yıl gelmedi… Peki, biz bunu nasıl karşılayacağız? Tek yolumuz var: Anavatan Türkiye!" dedi.

Kuzey Kıbrıs'ın ciddi anlamda Türkiye'nin ekonomik desteğine ihtiyacı olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Hüdaverdi, şunları söyledi:

Türkiye'nin önünde arkasında değil, yanında yürüyebilecek bir cumhurbaşkanını seçmek durumundayız. Türkiye'ye karşı çıkan, onunla tartışan değil, iki toplumu bölen değil, tam aksine birleştirici, bizim anavatan-yavruvatan ilişkilerimizi perçinleyecek bir lider seçmemiz lazım. 


"Yaşıtlarımın heba ettiği 46 yılı gençlerimizin elinden almak gibi bir şansımız yoktur artık"

46 yıldır federal çözümün konuşulmadık hiçbir yanı kalmadı kalmadığını söyleyen Doç. Dr. Hüdaverdi, "Geldiğimiz nokta ortadadır. Türkiye'nin atmış olduğu adımı çok takdir ediyorum, özellikle Maraş konusunda atılan adımı. Çünkü bizim artık bir noktadan sonra Avrupa Birliği veya Birleşmiş Milletler'in bize çizmiş olduğu sınırların ötesine geçme zamanımızın geldiğini düşünüyorum. Federasyon da dahil olmak üzere birçok alternatifi masada görmek istiyoruz. Biz yeni bir süreci yaşamak istiyoruz. Benim yaşımdakilerin heba ettiği 46 yılı bizim gençlerimizin elinden almak gibi bir şansımız yoktur artık. Artık bekleyemeyiz" dedi.


"Azerbaycan'ın yaşadıklarının tek sebebi arkasında Türkiye gibi bir garantör ülke olmaması"

Türkiye'nin 1974'te ambargoların altında kalmış bir Türkiye olmadığına dikkat çeken Doç. Dr. Hüdaverdi, şunları söyledi:

Türkiye'de zaten bu noktada çok kararlı, Türkiye'nin konumu, durumu, gücü bana göre 'Süper Lig'dir. Bundan dolayı da adımları çok rahatlıkla atabiliyor. 1974 Türkiye'si değil şu anda önümüzdeki. Türkiye'nin şu anda 'Süper Lig'de olması bizim bundan sonra atacağımız adımların önemidir.

Bakın mesela Azerbaycan neler yaşadı birkaç gün önce? Onların yaşadıklarının tek sebebi arkasında Türkiye gibi bir garantör ülke olmaması. Bu garantörlükler işte bu kadar önemlidir, sulandırılamaz. Tek taraflı garantörlüklerimizin hepsinin devam etmesi gerekiyor.

Önümüzde bir hafta önce yaşanan örneklik duruyor; Azerbaycan'ın garantörü Türkiye olsaydı, bugün orada yaşananların hiçbirine şahit olmayacaktık. 1974'ten bugüne kadar Kıbrıs'ta kimsenin burnu kanamadı. Bunun sebebi ise Türkiye'nin buradaki varlığı ve garantörlüğüdür. 


Seçimin ilk turunda sonuçlar ne olmuştu?

198 bin 957 seçmenin 115 bin 806'sı 738 sandıkta oy kullandığı seçimin ilk turuna katılım oranı yüzde 58,21 oldu.

Oy kullanan 115 bin 806 seçmenden 110 bin 779'unun oyları geçerli, 5 bin 27'si geçersiz sayıldı.

YSK'nın seçimleri duyurduğu internet sitesindeki verilere göre, ikinci tura kalan adaylardan Tatar yüzde 32,34; Akıncı yüzde 29,84 oy aldı. 

Seçimin ilk turunda yarışan diğer adayların aldıkları oy oranları ise şöyle:

Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Cumhurbaşkanı Adayı Tufan Erhürman yüzde 21,67,

Bağımsız Cumhurbaşkanı Adayı Kudret Özersay yüzde 5,74,

Yeniden Doğuş Partisi (YDP) Cumhurbaşkanı Adayı Erhan Arıklı yüzde 5,36,  

Bağımsız Cumhurbaşkanı Adayı Serdar Denktaş yüzde 4,20,

Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP) Cumhurbaşkanı Adayı Fuat Çiner yüzde 0,30,

Bağımsız Cumhurbaşkanı Adayı Arif Salih Kırdağ yüzde 0,25,

Bağımsız Cumhurbaşkanı Adayı Ahmet Boran yüzde 0,07,

Bağımsız Cumhurbaşkanı Adayı Mustafa Ulaş yüzde 0,06,

Bağımsız Cumhurbaşkanı Adayı Alpan Uz yüzde 0,14.

 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU