Doğu Akdeniz'de kilidi çözecek çelişkiler

Dr. Mehmet Perinçek Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AFP

Doğu Akdeniz, dünyadaki kamplaşmanın ön cephelerinden biri haline geldi. Bölgedeki kamplaşma sadece Türkiye ve Yunanistan arasında değil. Çatışma, esasında Avrasya ve Atlantik arasında cereyan ediyor. Yunanistan, Atlantik kampının sadece ileri sürdüğü bir piyon konumunda. 

Türkiye karşıtı cephede Atlantik kampının büyük kuvvetleri toplanmış durumda: ABD, İsrail, Fransa, Yunanistan, Güney Kıbrıs ve bir de buraya Birleşik Arap Emirlikleri'ni ekleyebiliriz.

Bölgede gerçekleştirdikleri askeri harekâtların ve gaz arama çalışmaları konusundaki rekabetin Türkiye'yi hedef aldığına şüphe yok. Ama sadece Türkiye'yi değil.


Sadece kendi nam ve hesabına değil

Atlantik kampının esas amacı, Türkiye'yi dar bir alana hapsetmenin ve Ankara'ya diz çöktürmenin yanı sıra, Avrasya'nın kapılarını sömürgeci çıkarlarını gerçekleştirmek için açmak. 

Türkiye ise bu konuda Avrasya'nın kapısını bekliyor. Altını çizmek gerekir ki, sadece kendi milli çıkarları adına değil, tüm Avrasya'nın güvenliği ve refahı adına da.

Bu nedenle Türkiye karşıtı cephenin Doğu Akdeniz'deki plan ve faaliyetleri tüm Avrasya'yı da tehdit ediyor. 


Savaş güçle önlenir ve kazanılır

Bu nedenle Türkiye, Doğu Akdeniz'de geniş bir ittifak potansiyeline sahip. Hem Avrasya-Atlantik arasındaki hem de Atlantik kampı içindeki çelişkiler, Türkiye'ye önemli fırsatlar sunuyor.

Bu fırsatları değerlendirmek bir taraftan da Türkiye açısından zorunluluk. Eninde sonunda "soğuk" veya "sıcak" her türlü savaş güçle kazanılıyor ya da önleniyor.

Tabii olarak Türkiye'nin birincil güveneceği kuvvet, Türk milleti ve ordusu. İç dinamik esas belirleyici olan ancak karşıdaki düşmanın kuvveti göz önüne alındığında tehdidi dengelemek açısından uluslararası ittifaklar da ihtiyaç. 


ABD, dahi müttefik ararken…

ABD gibi büyük bir kuvvet bile Doğu Akdeniz ve dünyadaki emperyalist emellerini hayata geçirmek için kendisine müttefikler bulurken, Türkiye'yi yalnızlığa terk etmek akıl kârı değil.

Sıcak çatışmayı engelleyecek olan ve karşı tarafı hizaya getirecek olan da uluslararası ittifaklar zinciri olacak.

ABD, bir taraftan "İsrail'le ilişkileri normalleştirme" adı altında imzalanan anlaşmalarla kendi kampını tahkim ediyor, diğer taraftan da Türkiye'yi yalnızlaştırmaya çalışıyor.

Ötesinde Türkiye'nin potansiyel müttefikleriyle arasını açmaya çabalıyor. Kısacası Türkiye'yi müttefiksiz bırakma ve kolay lokma haline getirme stratejisini izliyor.


Doğu Akdeniz'de Rusya-Atlantik çelişkisi

O takdirde aynı tehditle karşı karşıya olanların birleşmesi kaçınılmaz. Rusya, bu noktada ilk ön plana çıkan ülke. 

Doğu Akdeniz özelinde bakacak olursak:


- Atlantik güçleri açısından Doğu Akdeniz, Karadeniz'e girmenin ilk önemli ayağı. Bu mücadeleden Türkiye'nin zayıflayarak çıkması, Karadeniz kapılarının ABD'ye açılması anlamına gelecek.

Öyle ki Akdeniz'de yaşanan gerginliğe paralel olarak Karadeniz'de de ABD/Fransa-Rusya arasında özellikle hava sahası konusunda ciddi sorunlar yaşanıyor.

Neredeyse Rus uçaklarının Amerikan hava kuvvetlerine önleme yapmadığı bir gün yok gibi. Akdeniz ve Karadeniz, jeopolitik olarak tek bir hatta yer alıyor.


- Suriye meselesinin tam anlamıyla çözümü, Doğu Akdeniz'deki gelişmelere bağlı. ABD ve müttefiklerinin bölgede üstünlük sağlaması, Suriye'de kesin zaferi zora sokacaktır. Rusya, bu anlamda da meseleye kayıtsız kalamaz.


- ABD, Güney Kıbrıs'a silah ambargosunu kaldırıyor. Şartı ise Rum Kesimi'nin Moskova'ya tavır alması. Amerikan Silahlı Kuvvetleri ile Rum Ordusu'nun ortak tatbikatları başladı bile.

Geçtiğimiz günlerde Mike Pompeo'nun ziyareti de bu temelde önemli bir adımdı. Pompeo, Girit'teki askeri üste yaptığı konuşmada Doğu Akdeniz konusunda Rusya'yı da hedef aldı.

Yunan Başbakanıyla Rusya'ya karşı duruş seçeneklerini araştırmak konusunda uzlaştıklarını belirtti.

ABD, diğer taraftan İncirlik'i Girit'e taşıma hazırlıkları da yapıyor. ABD'nin Girit'teki varlığı şimdiden Rus yetkililer tarafından açıkça tehdit olarak görülmeye başlandı. (Örneğin bkz. Vitaliy Naumkin, Doğu Akdeniz'i neler bekliyor?)


- İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs'ın başını çektiği EastMed projesi, doğrudan Rus doğalgazının Avrupa'ya taşınmasını hedef alıyor. Türk Akımı'nda kesişen Türk-Rus çıkarları, bu noktada da ortak.


- Fener Patrikhanesi'nin Türkiye aleyhtarı faaliyetleri de Doğu Akdeniz cephesinden bağımsız değil. Patrikhane ve Amerika Metropolitliği, ABD ve Yunanistan kampından düzenli Türkiye'ye ateş ediyor. (Ayrıntıları için bkz. Mehmet Perinçek, Trump-Fener Patrikhanesi görüşmesinin gizli ayrıntıları) Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin altını oyan Fener Patrikhanesi, Ukrayna üzerinden de Rusya'yı hedef alıyor.


-  Rusya ile Güney Kıbrıs arasındaki finansal ilişkilerde de ciddi sorunlar yaşanıyor. Güney'deki Rus parası da bu anlamda risk altında. KKTC, Rusya için önemli bir seçenek olabilir.


- Rum Kesimi'nde yaşayan vatandaşlık almış Ruslara yönelik baskılar da arttı. Vatandaşlıktan çıkarılanların yanında ülkede yaşayan Rus kökenlilere yönelik ırkçı saldırılar da sıklaştı.

Doğu Akdeniz'de Rusya-Atlantik cephesi arasındaki bu çelişkiler, Türkiye'nin başarısı ve güvenliği açısından değerlendirilmeyi bekliyor. 


Libya'da Ahmed Muaytik Türk-Rus işbirliğinin adayı mı?

Bu anlamda Libya'daki gelişmeler de önemli. Libya meselesinde Türk-Rus işbirliği konusunu, daha önceki bir yazımızda ayrıntılı olarak ele almıştık. (Bkz. Mehmet Perinçek, Libya'da bütüncül strateji ihtiyacı)

Şimdi bu işbirliğinin ete kemiğe bürünmesinde önemli bir fırsat var. Ateşkes sağlandı. Libya Başbakanı Fayiz es-Serrac, ekim ayı sonunda istifa edip, görevlerini yeni yürütme organını belirleyecek olan Siyasi Diyalog Forumu'na devretme niyetini açıkladı. Bu noktada Başbakan Yardımcısı Ahmed Muaytik'in ismi ön plana çıkıyor. 

Muaytik, hâlihazırda Türkiye ile işbirliği içinde olan Ulusal Mutabakat Hükümeti'nin (UMH) başbakan yardımcısı, ama aynı zamanda Rusya'yla yakınlaşmayı da savunuyor.

1972 doğumlu olan Ahmed Muaytik, Mısratalı Türk kökenli seçkin bir aileden geliyor. Dedesi, Trablusgarp Savaşı'nda Mustafa Kemal ile birlikte İtalyanlara karşı savaşan Ramadan Asswehly.

Libyalı devlet adamı, Müslüman Kardeşler kökenli değil. Her kesimin önceki tartışmaları bir kenara bırakarak ön yargısız yaklaşabileceği bir isim. Bölgedeki radikal gruplarla herhangi bir bağı da yok.

Muyatik, geçtiğimiz eylül ayında da Libya'nın doğusu ile ülkede petrol üretimi ve ihracatına yeniden başlanması konusundaki anlaşmaya varmıştı.

Anlaşma, UMH tarafından tescil edilmedi. Muaytik, bu anlaşmanın siyasi değil, ekonomik olduğunu, Serrac'ın anlaşmaya karşı olmadığını, ancak bazı maddeleri üzerinde çalıştığını belirtti.

Muaytik, kısa bir süre önce verdiği bir röportajda da "Başbakanlığa aday mısınız?" sorusu üzerine bunun kendisinin değil, Libyalıların kararı olduğunu vurgulamıştı. (Bkz. Ahmed Miitig: «Pour la première fois, Haftar a donné son accord au deal pétrolier»)

Çavuşoğlu da geçtiğimiz gün Muaytik'in geçiş sürecini idare etmede doğru kişi olup olmayacağı sorusuna, benzer şekilde "yeni yürütme organının yapılandırılmasına karar vermek artık Libyalıların elinde" yanıtını verdi.

Muaytik'in karşısındaki diğer olası aday ise İçişleri Bakanı Fethi Başağa. Başağa ise ABD yanlısı çıkışlarıyla dikkat çekiyor. Köşemizdeki yazılarımızda daha önceden bu noktaya işaret etmiştik.

Dolayısıyla Libya'da Serrac'tan boşalan koltuğa kimin oturacağı konusu da Doğu Akdeniz'de Türk-Rus işbirliğini yakından ilgilendiriyor.


Mısır'la yakınlaşma hangi çerçevede olmalı?

Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin konumunu sağlama alması ve karşılaştığı tehditleri bertaraf etmesi açısından Mısır'la da ilişkilerini normalleştirmesi ve anlaşmaya varması büyük önem taşıyor.

Ancak Libya'da Türkiye-Mısır yakınlaşması, ABD planlarında da mevcut. Bu plan çerçevesinde Amerikan askeri varlığının bölgede konuşlandırılması konusunda iki ülkenin uzlaştırılması hedefleniyor. 

Bu açıdan Ankara ve Kahire ilişkilerinin normalleşmesi, bölge ülkelerinin çıkar ve inisiyatifinde, Atlantik cephesinin bölgeye müdahalesini kısıtlar biçimde gerçekleşmesi gerekir. İki ülkenin sadece anlaşması değil, hangi seçenekte bir araya geldiği önemlidir.


Atlantik kampı içindeki çelişkiler

Türkiye'nin Doğu Akdeniz mücadelesi açısından değerlendireceği çelişkiler, sadece Avrasya-Atlantik arasında değil. Bizzat Atlantik kampının içinde yaşanan ayrışmaları da mutlaka göz önünde bulundurmak gerekiyor:


Trump-Biden: ABD'de artık küreselleşmeciler tek güç değil. Trump, ABD'nin içine dönmesi gerektiğini savunanların temsilcisi olarak iktidara geldi.

İktidar olmakla birlikte politikalarını tam olarak hayata geçiremese de Amerika'nın dünya hegemonyası planında gedikler açıyor. ABD, seçimlerinde de işte bu iki program karşı karşıya.


ABD-Avrupa: Avrupa, artık ABD'den bağımsız bir kutup olarak yükseliyor, Washington'un dümen suyundan çıkıyor. Hatta NATO'dan ayrı bir Avrupa Ordusu kurulması dahi gündeme gelmiş durumda.

Avrupa da Amerikan küreselleşmesi karşısında çok kutuplu bir dünyadan yana tavır sergiliyor.


Trump-Macron: ABD-Avrupa arasındaki çelişkiden farklı olarak Macron, Avrupa içindeki küreselleşmeci, Trump ise ABD içindeki küreselleşme karşıtı olarak ön plana çıkıyor.

Macron-Trump arasındaki gerilim, zaman zaman iki ülke ilişkilerinin aşırı gerginleşmesine kadar varabiliyor.


Macron'un ihtirasları-Fransa'nın gücü: Macron, Trump'ın tam anlamıyla başaramamış olsa da geri çekilme politikasından faydalanmak ve ABD'nin yaratabileceği boşluğu doldurma sevdasında. Ancak Fransa'nın ihtiraslarıyla gücü arasında ciddi bir uçurum bulunuyor. 


Fransa-Almanya: Doğu Akdeniz'de Fransa'nın saldırgan tutumuna oranla, Almanya daha arabulucu bir rol üstlenmiş durumda. Tüm Avrupa'yı, tek bir cephe olarak karşıya almamak, Fransa-Almanya arasındaki farkı çizgiden iyi faydalanmak lazım.


İtalya-AB: Özellikle pandemi döneminde İtalya'da AB'ye karşı ciddi tepkiler gelişti. İtalya, özellikle Libya konusunda da tamamen farklı bir politika izliyor.

İtalya'dan EastMed projesini bozan hamlelerin gelmesinin yanı sıra, Roma, ABD'nin yoğun itirazlarına rağmen Çin'in önerdiği "Kuşak ve Yol Girişimi"ne de katılıyor.


Fransa/Almanya-Halk hareketleri: Son dönemde Fransa ve Almanya'da halk hareketleri tekrardan hız kazandı. Özellikle "Sarı Yelekliler", Macron'u zorlayacak gibi gözüküyor.

Görüldüğü üzere Batı kampı da yekvücut değil. Hatta tam bir parçalanmışlık söz konusu. Ayrıca altını çizmek gerekir ki, Doğu Akdeniz meselesinin NATO bünyesinde de çözülmesi mümkün değil.

Her şeyden önce NATO'nun kendisi bu konuda tarafsız bir tutuma sahip değil. İttifakın başat güçleri, Doğu Akdeniz'de tamamen Türkiye karşıtı konumda yerini almış durumda.


Mustafa Kemal Paşa, Rusçu muydu?

Dolayısıyla Türkiye açısından başarı, uluslararası planda Atlantik cephesi içindeki çelişkilerden faydalanmakla birlikte gelen tehdidi Avrasya güçleriyle dengelemekten geçiyor. 

Aynı Kurtuluş Savaşı'nda olduğu gibi. İtilaf Devletleri arasındaki çelişkilerden o zaman da faydalanılmıştı. Fransa'yla Ankara Antlaşması'nın imzalanması zaferde önemli rol oynadı.

Ama en önemlisi, Sovyet Rusya ile ittifak kuruldu. Neyse ki Mustafa Kemal Paşa, kendisine yönelik "Bolşevik", "Rusçu" suçlamalarına kulak asmadı.

Ayrıca karşısında Yunanistan'ın değil, İngiliz emperyalizminin olduğunu çok iyi biliyordu. İngiltere'yle uzlaşıp Yunanistan'ı yenmek gibi saçma fikirlere kapılmadı. Zaten o yüzden 30 Ağustos Zaferi'ne ulaştı, o yüzden "Atatürk" oldu.

Bugün de savaşı önleyecek ya da savaştan zaferle çıkartacak olan formül aynı: İç cepheyi sağlam tutmak, dışarıda en geniş ittifak potansiyeliyle birleşmek, karşı cephedeki çelişkilerden faydalanmak.

Ancak bu sağlandığı takdirde ABD ve İsrail'le de adil ve eşit bir anlaşma mümkün olabilecektir.


Not: Güney Kafkasya'da Karabağ sorunu etrafında yaşanan çatışmalarla ilgili iki ay önce bir yazı kaleme almıştım. (Bkz. Mehmet Perinçek, Azerbaycan-Ermenistan sınır çatışmaları ve Karabağ sorunu) Aynı fikir ve olgular geçerliliğini koruyor.

Rusya'yla ilişkiler bağlamında ufak bir ek yapabiliriz: Azerbaycan'ın askeri başarıları, Paşinyan'ın devrilme sürecini de başlattı. Aliyev, sadece ülkesinde ve Türkiye'de değil, o halde Rusya'da da kahraman olacak gibi.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU