Yumuşak ama ölümcül!

Gerçek şu ki, yanlış bilginin acısının ve olumsuzluğunun bir ölçeği yok, aynı zamanda onu durduracak bir freni de. Birçoğu, kendilerine gelen yanlış bilgilere inandıklarında, bunu bir eylem olarak da benimsiyorlar

Görsel: Sara Cardona/Punto de Fuga

Aklı başında hiç kimse teknoloji ne kadar ilerlerse bilgisizliğin o derece artacağını düşünmez ama bugün kendisi ile yaşadığımız gerçek bu.

"Avamın görüşleri" olarak tasnif ettiğim görüşlerden bana ulaşanları ya da duyduklarımı kaydettiğim küçük bir defterim var ve listenin gittikçe uzadığını gördüm. Bu nedenle, burada bu konunun bende uyandırdığı bazı endişeleri zeki okuyucularımla paylaşmak istedim.

Herhangi bir insani mücadelede kazanmak için bilginin taşıdığı öneme değinerek başlayalım. İkinci Dünya Savaşı'nda, Adolf Hitler'in Britanya adasına gönderdiği Nazi uçaklarının gerçekleştirdiği hava saldırılarının İngiliz tarafında yol açtığı can kayıpları savaş sırlarından biriydi.

Ama Nazi istihbaratı, İngiliz gazetelerinde yayımlanan ölüm ilanlarından sayıyı kolayca öğrenebildi. Kültür, ulusal güvenliğin önüne geçmişti.

Daha sonra İsrail de bunu Mısır'a karşı kullandı. Birkaç yıl önce, 1967 Arap-İsrail Savaşı ve bilginin İsrail tarafına nasıl üstünlük sağladığı hakkında şaşırtıcı bilgiler içeren, sizi herhangi bir çatışmada doğru bilgiye sahip olanın üstün, yanlış bilgiye sahip olanların ise tehlikede olacağına ikna eden "Çöl Orduları" adında bir kitap yayımlanmıştı.

Ne var ki günümüzde, sosyal medya tarafından aktarılan büyük bir yanlış bilgi tsunamisinin ortasında, incelediğimiz toplumu, vatandaşların elde ettiği bilgilerin verimliliği veya verimsizliğini, bilişsel zayıflık noktalarını araştırmak için gazetelere ihtiyaç yok.

Bu bilgiler, Arap kamuoyunu kendisine inandırarak daha fazla zayıflatabileceği bir yöne sürüklemek isteyen kurumlar, hükümetler ve gruplar tarafından tasarlanmış bilgilerdir.

Düşündüğümüzde dezenformasyonun iki temel eksene dayandığını görürüz: Dini ve vatansever duygular.

Verilecek birkaç örnek belki neyi kastettiğimizi açıklayacaktır. Saygıdeğer sanatçı Macide el-Rumi'nin son birkaç haftadır yaygın bir biçimde paylaşılan bir ses kaydını ben de dinledim.

Sanatçı, kendisi küçükken babasının "Siyon Liderlerinin Protokolleri" adlı kitabı eve getirip tüm aileye okumaya karar verdiğini ve o tarihten itibaren Siyonizm'e karşı olduğunu söylüyordu.

Bu sözlerdeki ulusal ve vatansever duygular açık ve tartışılmaz bir şekilde hissediliyor, ancak sorun şu ki, Siyonistlerin dünyayı ele geçirme planlarına ilişkin yapılan propagandaya rağmen söz konusu kitap, 19'uncu yüzyılın sonunda Rusya'da Çarlık yönetiminin istihbarat kurumları tarafından yazılmış bir kitaptan ibarettir.

İstihbarat, doğru ya da yanlış bir şekilde Rusya'daki Yahudilerin Çarlık yönetiminin en büyük muhalifleri ve düşmanları olduğuna inanıyordu ve bu kitapta onlara karşı mücadelesinin bir parçasıydı.

Bu tabii ki, İkinci Dünya Savaş sonrası dönemde bunun en büyük kurbanın Filistin olduğunu, bu davanın da birçok büyük olayı tetiklediğini, bölgedeki büyük ülkeleri altüst ettiğini, onları sıcak ve soğuk savaşlarla bitkin düşürdüğünü, bütün bunların da her türlü dayanışmayı haklı gösterdiğini belirtmemize engel değil.

Ancak dayanışma, gerçeklere dayanmalıdır. Bu başka, Siyon Liderlerinin Protokolleri kitabının bizzat Siyonistler tarafından yazıldığını söylemek başkadır. Yanlış bir bilgiye dayandığınızda tartışmasız olarak yanlış sonuca ulaşırsınız.

Öte yandan, yakın zamanda sosyal medya mecralarında (tuhaf-skandal) bir bilgi daha yayıldı ve bana da akıllı olduğunu düşündüğüm biri tarafından gönderildi.

Buna göre, Kızılderililer Müslümanmış ve Amerika kıtasını keşfeden Kristof Kolomb da bunu biliyormuş. Bu yeni topraklara göç eden Avrupalılar tarafından katledilmelerinin nedeni de buymuş.

ABD'nin politikalarına karşı olabilirsiniz, bu oldukça anlaşılır ve doğal, fakat bu karşıtlığı Müslüman bir toplulukla (ki öyle değil) ilişkilendirmek, bilişsel bir skandaldır. Ama yine de kendisine inananlar bulunuyor.

Beş büyükler (Google, Facebook, Apple, Microsoft ve Amazon) kendi aralarında veya birçok ülkedeki yan kuruluşları ve kendileri ile işbirliği yapan şirketler arasında, bireyler ve toplumlarla ilgili milyonlarca bilgi toplayıp, bunları reklamcılar veya uzman kurumlar olsun isteyenlere pazarlıyor.

Böylece bahsi geçen taraflar, bireylerin veya tüm toplumun fikirlerinin, arzularının ve düşünce kalitesinin tam bir resmini çizebiliyorlar.

Bahsettiğimiz kusur, Arap kültürüne özel değil, aksine kültürler ötesidir. Bu kültürlerin bazıları ihlal ve sızıntılara kısmen direnmelerini sağlayan yüksek veya orta düzeyde bir bilişsel bağışıklığa sahipken, bazıları da geçirgen, zayıf bir bilişsel bağışıklığa sahiptir.

Artık yanlış bilgiler takipçiler arasında daha hızlı yayılır oldu çünkü takipçilerin ruh hali bilginin içeriğini memnuniyetle karşılıyor. Mutluluk ve sevinç verici ise takipçi tarafından düşünülmeden gerçek kabul ediliyor. Başkalarını yeriyor, karalayıp kötülüyorsa büyük bir rahatlıkla paylaşılıyor.

Bugün, "bilginin üretilmesi" mümkün hale geldi. Üst düzey bir teknik ile bir ses kaydı ya da videodan bir parça kesip bir başkası ile ya da bir kişinin farklı zamanlarda ve vesilelerle söylediği cümleler kesilip birleştirilerek izleyicilere ve takipçilere gönderildiğinde, gönderilen kişilerin çoğu bu içeriği doğru kabul edebiliyor.

Hatta tanıdıkları ve sevdikleriyle paylaşarak gönüllü olarak yayılmasına katkıda bulunuyorlar. Sahte ve yalan haberler bir endüstri haline geldi. Birisi artık bir dini içerik gönderip karşısındakini "Bunu 10 kişiye göndermesi halinde sevap kazanacağına" ikna edebiliyor.

Genel kültürde "sevap arayışı" ileri ve önemli bir yere sahip olduğundan, çoğu hurafelere ve bilgisizliğe dayan söz konusu mesajlar seve seve paylaşılıyor.

Bugünün savaşları, hepimizin bildiği gibi, sert güç kullanım olasılığının gerilediği, yumuşak güç kullanımının ise ilerlediği savaşlardır. Bilgiler veya yanlış bilgiler artık uluslararası bir ajandaya dönüştüler.

ABD'de dış güçlerin Amerikan vatandaşlarının zihnine nüfuz ederek şu ya da bu adaya oy vermeleri için onları yönlendirdikleri konusundaki tartışmalar, savaşın hangi sahnede verildiğinin kanıtıdır.

Bir toplumun ortak aklına nüfuz etme kolaylığı, onu yanıltmayı ve belki de kendi toplumu ve ailesinden olan diğer kişilerle arasında husumet ve düşmanlık yaratacak taraflara yönlendirmeyi de kolaylaştırıyor.

Arap dünyasında kültürü teşvik etmenin, geliştirmenin ve güncel tutmanın önemi hakkında tüm söylenenlere rağmen, birçok sosyal mecra bilgisizlik ve avam fikirlerin yayılmasına yardımcı oldu ve olmayı da sürdürüyor.

Öyle ki, geleneksel medya organları dahi içeriğinin çoğunu sosyal medya organlarından almaya başladı. Bilgi ve kültür artık bilenler tarafından verilmiyor, bilmeyenler de onlara ortak olmaya başladı.

Gerçek şu ki, yanlış bilginin acısının ve olumsuzluğunun bir ölçeği yok, aynı zamanda onu durduracak bir freni de. Birçoğu, kendilerine gelen yanlış bilgilere inandıklarında, bunu bir eylem olarak da benimsiyorlar.

Toplumlar da bunun karşılığında, istikrarsızlık olarak cisim bulan yüksek bir bedel ödüyorlar. Böylece mezhepçi duygular körüklenirken dışlamalar haklılaştırılıyor. Uzlaşı ve hoşgörüye hiçbir alan tanınmıyor çünkü herkes kendi bilgi alanından memnun.

Bütün bu bahsettiklerimizin asıl tehlikesine gelince; dezenformasyonun toplumu kırılgan ve uyuşuk, içine kolayca sızılabilen bir topluma dönüştürmesidir.

En zehirli sızma aracı ise gelecekteki bir tehlike, aynı toplum veya toplumlar içinde ötekine karşı uyandırılan korku ve endişedir. Bu, yanıltıcı duygular sonunda çatışma ve karışıklığa sürüklenen bir kamuoyu yaratır.

Son olarak; Galileo Galilei'ye dünyanın düz olduğunu kabul ve itiraf et, aksi takdirde seni idam ederiz dediklerinde, bunu kabul etmişti. Dışarı çıktığında ise ayağıyla yere vurup, "ama dünya her şeye rağmen dönüyor" demişti. Bu, sürü kültürüne karşı çıkışın iyi bir örneğidir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU