Doğu Akdeniz-Ege krizi: diplomasi mi, gerginlik mi?

Prof. Dr. Bilal Sambur Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Türkiye, Mavi Vatan konsepti çerçevesinde uzun süreden beri Doğu Akdeniz ve Ege'de tam bir hakimiyet mücadelesi vermektedir.

Akdeniz ve Ege'ye büyük bir askeri güç yığan, Trablusgarp yönetimiyle antlaşmalar yapan ve arka arkaya Navtex'ler yayımlayan Türkiye'nin amacı, Akdeniz ve Ege'ye tek başına hükmetmektir.

Türkiye'nin istediği, salt münhasır bir ekonomik bölge talebinden ibaret değildir. Türkiye, Akdeniz ve Ege'yi vatan kavramıyla kendisine ait görmekte ve orada hakimiyet kurmanın kendi hakkı olduğunu uluslararası toplum tarafından kabul edilmesini istemektedir.

Türkiye'nin Mavi Vatan konsepti çerçevesinde ortaya koyduğu yeni revizyonist politika, şimdiye kadar Akdeniz'de ve Ege'de yoğun bir savaş söyleminin ve gösterisinin ortaya konmasına neden olmaktadır.


Ege ve Akdeniz'deki savaş gösterileri ve söylemleri, Türkiye ve Yunanistan arasında bir sıcak çatışmanın çıkıp çıkmayacağı tartışmalarını gündeme taşıdı.  

Sürpriz bir şekilde Türkiye, Oruç Reis isimli sismik araştırma gemisini Antalya Limanı'na bakım için çekti.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, diyalog arayışlarının sürdüğünü ve istikşafi görüşmelerin başlama imkanından bahsetti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın krizi diplomasiyle çözmeye hazır olduğunu ifade etmesinden sonra Fransa Cumhurbaşkanı Macron da olumlu bir tweet attı.

Bütün bu gelişmeler, çatışma söyleminden ve politikasından diyalog ve diplomasi masasına geçilip geçilmeyeceğine dair yeni bir soruyu gündeme getirdi.


Oruç Reis araştırma gemisinin Antalya Limanı'na bakım için çekilmesini Türkiye, hiçbir şekilde bir geri adım olarak kabul etmemektedir.

Türkiye, bunun diplomasiye ve diyaloğa alan açmak için yapılan bir iyi niyet jesti olarak sunmaktadır. Fransa ve Yunanistan'ın, Türkiye'nin bu girişimini bir iyi niyet jesti olarak okuyup okumayacakları konusunda henüz net bir durum oluşmuş değildir.

Türkiye'nin Akdeniz'deki savaşçı politikaları ve söylemleri, Fransa ve Yunanistan'ın etrafında Mısır-İsrail-Birleşik Arap Emirlikleri şeklindeki bloğun oluşmasına neden olmuştur.

Sert savaş söylemleri ve politikalarından dolayı Akdeniz ve Ege konusunda diplomasinin ve diyaloğun başlaması bile büyük ve çetin bir meydan okuma olarak tarafların önündedir.


Akdeniz ve Ege krizi, Avrupa Birliği'nin (AB) önünde duran en önemli başlıklardandır. Bu hafta Brüksel'de yapılacak olan AB Zirve toplantısında çıkacak kararın ne olacağı merakla beklenmektedir.

Türkiye, kendisine karşı zirveden yaptırım kararının çıkmaması için Oruç Reis gemisini Antalya Limanı'na çekmiş olabilir ve diyalog mesajları veriyor olabilir.

Avrupa Birliği, Akdeniz ve Ege konusunda Yunanistan'ın yanında yer aldığını ve Türkiye'nin yeni politikasına karşı olduğunu ilan etmişti.

Avrupa Birliği, Türkiye'nin Akdeniz ve Ege politikalarına karşı olmakla birlikte, Türkiye'ye karşı radikal yaptırım kararları alma konusunda tereddüt içindedir ve bu konuda bütün üyeler arasında bir mutabakata ulaşılmış değildir.

Brüksel zirvesinden Türkiye'ye yönelik sert bir uyarının çıkması sürpriz olmayacaktır. Şu anda zirveden bir yaptırım kararının çıkması zor bir ihtimal olarak gözükmektedir.


AB, Türkiye'nin Doğu Akdeniz ve Ege politikasını kendisine yönelik bir tehdit olarak algılamaktadır. Bu tehdit algılamasına rağmen AB, yakın dönemde ekonomik yaptırımlar yoluyla Türkiye'yi cezalandırma yoluna gitmeyecektir.

AB Dönem Başkanı Almanya'nın Türkiye'ye yönelik bir yaptırım kararını istemediğini ve böyle bir kararın çıkmaması için zirvede üye ülkeleri ikna etmeye çalışacağının söylemek mümkündür.


Türkiye, Fransa ve Yunanistan, yumuşama ve tansiyonu düşürme mesajları vermektedirler. Verilen yumuşama mesajlarına rağmen Doğu Akdeniz ve Ege'de gerginliğin bittiğini ve diplomasinin devreye girdiğini söyleyemeyiz.

Doğu Akdeniz ve Ege'de uzun süreli ve sonuçsuz bir kriz durumu oluşmuştur. Mevcut durumda taraflar, kazan-kazan anlayışıyla bir uzlaşmaya varma noktasından çok uzaktırlar.

Taraflar, kazan-kaybet anlayışıyla krizi zamana yayarak sürdürülebilir hale getirmeye çalışmaktadırlar. Verilen yumuşama ve diyalog mesajlarını Doğu Akdeniz ve Ege'de durumun sürdürülebilir krize dönüşmesi için ortaya konan yapay söylemler ve jestler olarak okuyabiliriz.

Taraflar, Akdeniz-Ege krizinin iç politikayı şekillendirici etkilerinin farkında olup herkes kendisini fatih olarak sunmaya çok arzulu bulunmaktadır.


Türkiye, Mavi Vatan konsepti çerçevesinde ortaya koyduğu maksimalist taleplerinden, Akdeniz, Libya, Afrika ve Ege politikalarından hiçbir şekilde vazgeçmemiştir.

Gelinen noktada Türkiye, çevresindeki ülkelerin neredeyse tamamıyla var olan çatışmalı pozisyonunu devam ettirmektedir.

Son günlerde kullanılan yumuşak söylemler, çatışma durumunun ortadan kalkması anlamına gelmediği gibi, çözüm anlamına da gelmemektedir.

Doğu Akdeniz ve Ege'de çatışmanın ve çözümsüzlüğün derinleştiği, diplomasi ve diyalog alanının çok dar ve sığ olduğu yeni bir döneme doğru gidiyoruz.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU