Hizbullah takipçilerini nasıl konsolide ediyor?

Lübnan’ın güneyindeki köy ve kasabalardan geçerken, en son 14 yıl önce Temmuz 2006 savaşında İsrail'le yaşanan çatışmalarda ölenlerin posterlerinin uzun süre ihmal edilmesi dikkat çekiyor

Bugün Hizbullah tabanını ikna sürecini sürdürme sorunuyla karşı karşıya (AFP)

Lübnan Hizbullah Hareketi, Şii toplumunun parçası olarak veya Hareketin tanımıyla ‘koruyucu çevre’nin sinir uçlarına ‘acının’ ulaşmasını engellemek için tüm araç gereçleri kullandı.

Tıp çevrelerinde bilinen bir durumdur; anestezinin sık bir şekilde uygulanması, vücut anesteziye karşı koymayı bırakana kadar hastanın ilave dozlar istemesine yol açar. Ancak hastalık çok fazla. Bu hastalıklar arasında, halkın Hizbullah’ın İsrail direnişiyle ilgili propagandasına olan inancının azalmasından tutun da Suriye’deki savaşa müdahil olma gerekçesine, koronavirüs krizinin etkileriyle mücadeleye ve onun arkasından Lübnan’ı kasıp kavuran mali ve ekonomik krize, Hareket’e uygulanan ekonomik ambargoya ve bunun ‘koruyucu çevreye’ etkilerine, Lübnan halkının 17 Ekim 2019’dan bu yana iktidar elitlerine karşı kararlı direnişine, Uluslararası Mahkeme’nin Refik Hariri davasında verdiği karara (bu kararın ucu Hizbullah’ın saha yöneticilerinden birine uzanmış, ancak Hizbullah bu kişi hiç yokmuş gibi davranmıştı), Lübnanlıların çoğunun Hizbullah’ı sorumlu tuttuğu Beyrut Limanı’ndaki büyük patlamaya, Maruni Patriği Beşara Butrus er-Rai’nin Lübnan’ı  ‘tarafsızlaştırma’ çağrısına (Hizbullah’ın koruyucu çevre içindeki siyasi mezhepçi tayfa buna tepki göstermişti) varana dek liste uzayıp gidiyor.

Ancak Hizbullah’ın koruyucu çevrede safları sıklaştırma ve dağılmayı önlemek için uyguladığı ilaçlar, artık Hizbullah’ın çekirdek kadrosuna yakın kesimleri ve Hareket’ten doğrudan nemalananların dışındakileri çoğu zaman ikna edemiyor. Hizbullah, bu durum karşısında direniş propagandası, mezhepçi ve etnik kesimlerin son on yıllarda kazandığı kazanımları kaybetmekle ve Hizbullah’ın ekseni etrafında dönen koruyucu çevreye doğrudan ulaşan maddi ve nakit para yardımlarını kesmekle korkutma (bu yardımlardan Hizbullah’a yakın olanların dışındaki Lübnanlı Şiiler faydalanmıyor) gibi araçlara başvuruyor.

Yeni denklemler

Lübnan’ın güneyindeki köy ve kasabalardan geçerken, en son 14 yıl önce Temmuz 2006 savaşında İsrail'le yaşanan çatışmalarda ölenlerin posterlerinin uzun süre ihmal edilmesi dikkat çekiyor. İsrail karşısında oturan güney Lübnanlılarda İsrail ile ‘ebedi direniş’ konusunda cesaret uyandıran direniş silahının önemine dair sloganlar ve afişler ve bunun dışındaki ‘direniş ekseni’ sloganların ideolojik gücü azalmış olsa da inşa niteliğini koruyor. Bazı köylerin girişlerinde de eskilerinin yerini Suriye’deki savaşça ölenlere ait fotoğrafların yer aldığı yeni ve parlak afişler almış. Çünkü halihazırda ana savaş, Suriye’deki yeni savaş ve ABD ile İsrail’in bölgeyle ilgili projeleriyle mücadeledir. Koruyucu çevre içinde Şii grubu tehdit eden iki ülkenin varlığının tehlikesi fikri dillendiriliyor veya halka hitaben yapılan konuşmalarda Lübnan’ın teröre karşı savunulması yönündeki söylemler tekrar ediliyor.

Hizbullah, geçtiğimiz 9 yılda Suriye savaşını gerekçelendirmek için kullandığı sloganlar ve ideolojilerin yanı sıra savaşçılara ve ölenlerin ailelerine daimi maaş bağlayarak, koruyucu çevrenin bu savaşın önemi ve ölen evlatlarının ciddiyeti konusunda yaşadığı can sıkıntısını bir nebze olsun bastırabildi. Ancak Hizbullah bugün bu ikna çabalarını sürdürebilme sorunuyla karşı karşıya.

Bunun birinci sebebi, Suriye savaşının uzaması ve koruyucu çevreye yapılan finansal kaynak ve ayni yardımların azalmasıdır. Güneydeki Lübnanlılar Suriye’deki savaşı bir ‘varlık’ meselesi olarak görürken, üst üste gelen krizler, bu kesimlerin, direnişçi partilerinin ‘varlık savaşını’ bizzat Lübnan’ın içine taşıdığını düşünmesine yol açtı ve kendileriyle aynı düşünceleri paylaşmayan diğer Lübnanlılarla karşı karşıya gelirken buldular. İsrail’in raporları, İran’ın Suriye’deki güçlerini azalttığını ve bu durumun Hizbullah için de geçerli olabileceğini vurguluyor.

Suriye rejimi hamilerinin yaşadığı siyasi ve ekonomik çalkantılar ile Şam’da iktidar çevresindeki ana aktörler arasında çatışmaların derin mali ihtilaflara dönüşmesi arasında bir bağlantı olabileceğine dikkat çekilen raporlarda, İran’ın finans sağlayamamasına neden olan hammadde eksikliğinin rejimin finansör krizin iyice gün yüzüne çıkmasına neden olduğu belirtiliyor.

Fiziksel kutuplaşma ve fonların kısıtlı oluşu

Bu makalenin oluşturulması esnasında görüştüğümüz tüm partililer, destekçiler ve yandaşlar, Hizbullah’ın Suriye savaşı boyunca güneydeki kentlerde 500’den fazla kişiye aylık sabit maaşlar ödediğini söylediler. Savaşta ölenlerin yakınlarına aylık olarak ödenen maaşların Hareket’e bağlı askeri veya eğitim, kültürel, üniversite, okullar veya kurumlara yapılan harcamalar gibi gösteriliyordu. Bu yandaşlar yalnızca aylık sabit maaşla sınırlı kalmıyor bunun yanı sıra partili olmayanlara, dul ve yetimlere gönderilen sosyal yardımlardan da faydalanıyordu. Bu yardımlar nakdi veya ayni yardımlar şeklinde gerçekleşiyordu. Ancak şimdi bu yardımlar büyük ölçüde azaldı ve nemalanan ‘koruyucu çevre’ daraldı. Söz konusu yardımlar artık savaşçılara, ailelerine, partili çalışanlara ve parti kurumlarıyla sınırlandırıldı. Yandaşlar bu çerçeveden çıkarıldı. Bu durum, koruyucu çevrenin içinde bulunduğu krize bir yenisini ekledi yani bizzat Hizbullah’ın omuzlarına yüklendi. Hizbullah, diğer Lübnanlılar gibi genel mali krizden ve koronavirüsün yansımalarından etkilenen Şiiler tarafından eleştiriliyor. Virüsün yayılımı, Lübnan’ın diğer bölgelerinin yanı sıra Hizbullah’ın kontolündeki bölgelerinde daha yüksek bir şekilde seyrediyor.

17 Ekim ve yanıt

Hizbullah’ın çevresinde mali sıkıntılarına ışık tutulmasına rağmen, mali yardımlar, maaşlar ve sosyal yardımların sosyal ağlarından gelen desteği pekiştiren ana araçlardan biri olması nedeniyle Hareket’i koruyor. Bu esas üzerine Hizbullah, Şii gruplar içindeki fakir kesimleri, Lübnanlıların yolsuzluk ve kota sistemini düşürmek için başlattığı 17 Ekim ayaklanmasından uzak tuttu. Hareket’in kontrolündeki medya, Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın protestolarla ilgili açıklamasından sonra eylemleri yakından takip etti. Nasrallah, söz konusu konuşmasında göstericilerin ‘büyükelçilikler’ tarafından finanse edildiğini ve yönlendirildiğini söylemesinin hemen ardından protestoların merkezinde bulunan Şiiler ayrılmaya başladı.

Hizbullah’ın yayın organı Al-Manar TV kanalında protestoların siyasileştirildiği yönünde işaretler veriliyor ve bu protestoların daha da büyüyerek mezhepçi bir yapıya dönüşmesine dair endişeler dile getiriliyordu.

Al-Manar TV, yollarda eylem yapan protestocuları “haydutlar” diye niteleyerek, koruyucu çevredeki birçok kişinin nezdinde gösterilerin imajını ve hedeflerini çarpıtmaya çalıştı. Gösterilerin ivme kazanmasıyla birlikte, boyun eğdirme kültürüne alan açılmaya çalışıldığı iddiasıyla ‘hainlik’ söylemleri dolaşıma koyuldu.

Hizbullah, Şii kesimlerin genelini 17 Ekim Devrimin’den uzaklaştırmayı başardı. Ancak bunda yalnızca sözlü saldırıların değil, Hareket destekçilerinin göstericilerin çadırlarını yakmasıyla veya aktivistlere düzenlediği saldırıların da payı var. Ancak Lübnan’daki Şiilerin tamamı, ülkedeki yolsuzluğa karşı kayıtsız kalmıyor. Zira bazı bölgelerde uzun süren elektrik kesintileri, elektrik faturalarının ve gıda fiyatlarının 4 kata ulaşan artışlara tepki olarak gösteriler düzenleniyor. Can sıkkınlığının düzeyi arttı ve Hizbullah’ın kontrolündeki bölgelerde iç gösteriler düzenlendi. Ancak Hizbullah ‘lokal anesteziye’ yani retorik söylemlere başvurarak ve insanları hayat memat meselelerinin (İsrail ile savaş, içerdeki şiddeti artırmakla tehdit) karşısına koyarak bu protestoları kendi içinde halletmeyi başarabildi. Nitekim farklı etnik grupların bir arada yaşadığı bölgelerde olaylar çıkmış ve bu olaylarda bazı kişiler hayatlarını kaybetmişti. İç savaşla tehdit etmek genellikle itirazları bastırma ve ağızları kapatma noktasında işe yarıyor. Hizbullah bunların yanı sıra Hareket’in silahsızlandırılması, ABD’nin ülkeyi ele geçirmesi, Filistin ve Kudüs’ün özgürlüğü gibi klişe söylemelere başvuruyor, ülkenin tarafsızlaştırılmasını talep eden Lübnanlıları ihanet ve ajanlıkla suçluyor. Bu faktörler Hizbullah’ın, destekçilerini konsolide etmesine katkı sağlıyor. Hizbullah bunu kendisine bağlı dar çevrede başarmış durumda. Ancak Şiilerin büyük bir kısmı da dahil diğer etnik ve mezhep mensupları artık bu tür sözlere güvenmiyor. Hatta Hizbullah ve Genel Sekreteri Nasrallah ile dalga geçiyor.

Nitekim Nasrallah’ın koronavirüsün ekonomik etkileriyle mücadelede ‘tarım cihadı’ çağrısı yapması ve bunun öncesinde Amir el-Fahuri’nin ABD’ye teslim etme işlemi hakkında bilgisinin bulunduğunu söylemesi ve Beyrut Limanı’nda amonyum nitrat depolandığından haberdar olmadığını ve hatta Liman ile ilgili hiçbir şey bilmediğini ifade etmesi de dalga konusu olmuştu. Zira, Liman’ın Hizbullah’ın kontrolü altında olduğu bilinen bir durum. Avrupa’da ikamet eden Lübnanlı gazeteci Faris Haşşan, Hizbullah’a doğrudan veya dolaylı olarak bağlı medya kuruluşlarının artık kamuoyunu Hareket’in istediği propagandalarla ikna edemediğini belirtti.

Sosyal medyada ise Hizbullah karşıtlığı daha önce hiç olmadığı kadar üst seviyelere çıktı. Daha önce kullandığı İsrail düşmanlığı da bir fayda etmiyor ve bu dosyayı kaybetti. Çünkü Lübnan’da birçok kişi, Hizbullah’ın ülkedeki yasadışı silahların kullanımını meşrulaştırmak amacıyla İsrail düşmanlığı için yalvarmakta olduğunu ve çoğu zaman da Lübnan’da yetkisini genişletmek konusunda sinyal verdiğini görüyor.

 

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

https://www.independentarabia.com/node/151056

DAHA FAZLA HABER OKU