Amele pazarında kayıt dışı bir dünya

Şeyhmus Çakırtaş Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

İstanbul'da Küçüksu, Çağlayan, Aksaray, Sirkeci, Sultan Gazi, Esenyurt, Bağcılar Meydanı ve daha birçok alan...

Karaman'da Aktekke, Siverek'te Kanlıkuyu ya da Sulu Cami, Kayseri'de Kaleiçi, İzmir'de Basmane Çankaya, Kadifekale, Urfa'da Su Meydanı, Ankara'da Dış Kapı, Diyarbakır'da Sur Balıkçılar, Bağlar Dörtyol, Antep'te Urfalılar Kahvesi,Tuzla'da İçmeler, Samsun'da Saathane, Adana'da Taş Köprü, Adıyaman'da Ulucami…

Liste uzayıp gidiyor.
 

DSC_3866.JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


İşsiz insanların sabah güneş doğmadan yolunu tuttuğu ve çoğunlukla gün boyu işe götürecek birilerini beklediği yerler 'amele meydanı' olarak anılır.

Kentler, meydanlar, mekanlar farklı olsa da hikayeler aynı. Yoksun olmanın somut ifadesi ve zorunluluğun hayattaki yansımasıdır amele meydanları.

Çoğu birbirine benzer. Ya bir duvar dibidir ya da bir köprü altı, cami avlusu ve son yıllarda işçi kahvesidir.
 

kayserilikhaber.jpg
Fotoğraf: Kayserilik Haber


Yoksulluğun değişmeyen yazgısı ve işçi bilincinin kırılma noktası olan amelelik asırlardır değişen mekanlarda, değişmez yazgısıyla varlığını benzer şekilde sürdürüyor; alanlara, meydanlara, mekanlara zaman zaman da tarihin kavşaklarına adını veriyor. 

Günümüzde en yaygın çalışma şekli olarak görülen ve kölelik tortusu olan amelelik, yani gündelik işlerde çalışma zorunluluğu her kentin en orta yerinde kendine yer açıyor, varlığını sürdürüyor. 

Amelelik, kölelikle birlikte ortaya çıkan, giderek daha fazla görülen ve zaman zaman köleliğin yumuşatılmış hali olarak da kabul edilen bir çalışma modeli.

Düzenli bir işi olmayan, daha çok inşaat ve benzer ağır işlerde çalışanların yaptığı işler amelelik olarak kabul ediliyor. Yani geleceği olmayan, sosyal güvenceden yoksun ve gündelik işlerde çalışan insanların yaptığı işlerin genel adıdır. 
 

ara-guler-1954.jpg
Fotoğraf: Ara Güler


Ameleliğin geçmişi asırlar öncesine dayanır. Kölelik düzeniyle, kucak kucağa varlığı sürmüş ve giderek daha çok insanın başvurmak zorunda kaldığı bir çalışma şekli olmuştur.

Bugün dünya metropolleri bile binlerce, on binlerce kaçak işçi yani amele çalıştırmaktadır. Her ülkenin, hatta her metropolün birden çok amele pazarı vardır demek abartı olmayacaktır.
 

DSC_3872.JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş​​​​​​​


Ameleliğin istatistiğini tespit eden bir kurum ve kuruluş olmadığı için sayıları konusunda net bilgi elimizde yoktur. Hem ucuz iş gücü olan, hem de sigorta ve sosyal güvencesiz çalışan amele sayısı toplam kayıtlı işçi sayısı kadardır, desem size abartılı gelebilir.

Ama sanırım rakam bundan bile fazladır. Her gün binlerce insan değişik kentlerin meydanlarından amele olarak, birilerinin işini yapmaktadır.
 

amalepazarıcemberlitas.jpg
Çemberlitaş, amele pazarı / Fotoğraf: Pinterest


Çağlar öncesine dayanan amelelik zamanla, devlet aygıtının zorunlu çalıştırma yasalarıyla hayatımıza girmiştir.

Yol yapımında zorunlu çalıştırma, eski çağlarda Mısır, Mezopotamya, Roma ve Çin'de, sonrasında Aztek ve İnka toplumlarında, Ortaçağ'dan itibaren Avrupa devletleriyle bu devletlerin Asya, Amerika ve Afrika'daki sömürgelerinde ve modern dönemde Kuzey Amerika'da uygulanmıştır. Uygulamanın Osmanlı'daki biçimi olan ve sivil halkın yollarda zorunlu olarak çalıştırılması anlamına gelen Amele-i Mükellefe uygulaması ise 1862 yılında başlamış ve 1952 yılında son bulmuştur.

Kadir Yıldırım
 


Öte yandan rahmetli babam bu konuda anısını zaman zaman bizimle paylaşır, o günleri hatırlatırdı. Urfa-Diyarbakır karayolu her köyden, her aileden gençlerin zorunlu katılımıyla kazma kürekle yapıldığını söylerdi. Yani Amele-i Mükellef kanunuyla.

Bugün dünyada zorunlu çalışma yasaları var mı, bilmiyorum. Bildiğim şu ki, hem korkunç bir işsizlik hem de insanı köle gibi çalışmak zorunda bırakan bir iktisadi sistem var. Her ikisi iç içe gelişiyor.

İnsanlar bütün gücüyle koşuşturuyor; ama çoğunlukla da düzenli bir gelire, işe sahip olmadığı için, ameleliği sürdürmek zorunda kalıyor. Bu nedenle işsizlik, amelelikten çok daha zordur.  
 

evrensel.jpg
Fotoğraf: Evrensel


Artık çoğu insan, en küçük bir iş için bütün varlığını ortaya koyuyor. Amele pazarları, işçi kahvesi… İŞKUR ve özel istihdam bürolarına rağmen, meydanlar amele çekmeye devam ediyor.

Bu meydanlar ve başka mekanlar, yoksul ve yoksun olmanın ne anlama geldiğini en iyi şekilde anlatıyor, tarihe dip not olarak düşüyor.

Hepsinin de ortak noktası, sabah henüz güneş doğmadan insanlar iş bulma umuduyla meydanlara doluşuyor, akşam karanlık çökünce sessizliğe gömülüyor olması. 
 

evrensel 1.jpg
Fotoğraf: Evrensel


Umut, gün boyu bekleyişle sürürken, akşam bir gün daha işsiz kalmanın hüznü yürekleri yakıyor. Amele, yani gündelikçi olarak çalışanların, işverenleri çoğunlukla kayıt dışı.

Bazen kendi evimin bir bölümü yapan sıradan yurttaş, bazen devasa bir holding. Ama sonuçta başı sonu belli, kısa süreliğine yapılan, en zor ve kirli işleri amale pazarlarında bekleyenler yapar. Çünkü çalışmak zorundadır, çalışmadığı gün ailesiyle birlikte açtır.

Ulus'tayız bir sabah. Sabah dediysek de güneş henüz doğmuş. İşçiler amele pazarı olarak anılan o yolun üzerindeler. Güneş doğmadan çıkmışlar evden. Yol uzun, cepte para yok ki bir otobüse atlayıp Ulus'a gelebilsinler.

Araştırma Görevlisi Berna Öztürk, Upton Sinclair'in daha iyi bir yaşam için Litvanya'dan Şikago'ya göç eden bir ailenin hikayesini, Amerika'daki emekçilerin sefalete nasıl mahkum edildiklerini anlattığı eseri "Şikago Mezbahaları"nın geçtiği 1900'lü yıllardan 2017'nin Ankara'sına getiriyor sözü…
 

aragüleristanbul.jpg
Fotoğraf: Ara Güler

 

Günlükleri 90-100 TL civarı. Genelde bir kamyonetle gelen işverenin ise tek bir derdi var, en ucuzunu bulmak. Bu da işçiler arasındaki rekabeti artırıyor. Aralarında Jurgis gibi yurtlarını terk edip gelenler de var. Göçmen işçiler bunlar.

Güncel Hukuk Kasım 2017, S.167
 

mezopotamyaajansi.JPG
Fotoğraf: Mezopotamya Ajansı

 

Tuzla'da İçmeler Köprüsü'nün yakınında, bir kebap salonunun önündeki amele pazarı hem işsizliğin çarpıcı boyutlarını, hem de çalışma koşullarını gözler önüne seriyor. Büyük çoğunluğu 15-20 yaşlarında olan gençler, çantaları yolun kenarında, çalışmak için 'iş' bekliyor.

İşten her gün eve dönerken geçtiğim bir köşe var, tam o saatte; kiloları, mantoları ve başörtüleriyle mesleği hanesine yıllardır 'ev hanımı' yazdıkları her halinden belli olan teyzeler bekleşeduruyor oluyorlar. Bu kalabalık da her geçen gün artıyor. İçlerinden süslü olan bir iki tanesini görünce evimin yakınlarındaki televizyon kanallarından birinin Sabah Şekerleri, (akşam akşam ne şekeriyse :P ) Kuşum Aydın'la çılgın atmak, Esra Ceyhan'la çemkirişme programlarından biri için beklediklerini düşündüm önce.

Minibüsün kapısına, kapının yarısını kapatacak şekilde dikilerek 'Sen gel, sen gel' diye seçen amcaya da denk gelince bir gün, 'Ne çetrefilli katılma prosedürü varmış bu işin, kuşum aydınla her canı isteyen göbek atamıyor demek ki...' şeklinde düşünmüştüm.

Lakin işin aslının öyle olmadığını çok geçmeden öğrendim. Bu tombul, herbiri en az üç çocuk sahibi teyzeler, meğer tekstil firmalarının günlük çalıştırdığı işler için bekleşiyorlarmış. Paketleme, istif gibi işi olduğu zaman işçi lazım olan firmaların da işine geliyordur demek ki, ne SSK yatırıyorsun, ne vergi... Teyzemler de artık kocaları işsiz kaldığı için mi, yoksa çoluk çocuk büyüdü biraz da para kazanayım diye düşündüğü için mi bu işlerin peşinde koşuyor bilemeyeceğim.

Yerel basından…
 

aksarayegemengazetesi.jpg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 

İşçiler bu bölgeyi 'insan marketi'ne benzetirken, 'Aradığınız her türlü insanı burada bulabiliyorsunuz, istediğinizi seçebiliyorsunuz' diyor. Zaman zaman para alamadıklarından şikâyet eden işçiler, gittikleri işten dönerken de kendi başlarının çaresine baktıklarını söylüyor. 

Medyascope.tv
 

DSC_3864.JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

 


Amele pazarı olarak da bilinen Eski Garaj'a gün doğmadan gelen işçiler, çalışmak için iş bekliyor. Günün doğmasının ardından Eski Garaj'da ekmek mücadelesi başlıyor. Yoldan geçen araçları gözleyen işçiler, kendilerine doğru yanaşan araçlara "iş var umuduyla koşuyor. İş alan ameleler sevinirken, geride kalan işçiler ise bir başka aracın yolunu gözlüyor. Yıllardır süren bu ekmek mücadelesinde ise birçok işçinin sigortası dahi bulunmuyor.

Anadolu'da Bugün.
 

DSC_3868.JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Amele pazarları binlerce yıllık kölelik tortusunu üzerinde taşırken, özellikle Ortadoğu'da savaş koşulları, amele pazarlarını sürekli besliyor.

Birinci Dünya Savaşı'yla başlayan süreç, son olarak Suriye'de yaşanan savaşın bir sonucu olarak yüzbinlerce insan ucuz iş gücü olarak amele pazarlarına dağılmış durumda.

Bu pazarlarda en çok Suriyeli, Afgan ve Afrikalı siyahileri bulmak mümkün. Hatta bazı kentlerde amele pazarları yetmiyor, kentin kendisi bir pazara dönüşmüş durumda.
 

DSC_3871.JPG
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Urfa bunların başında geliyor. Zaten işsizliğin yüksek olduğu kent, Suriyeli sığınmacıların gelmesiyle tam anlamıyla bir işsizlik faciası yaşıyor. Bu nedenle gün boyu, kentin her yerinde iş arayan insanlara rastlamak mümkün.

Sığınmacı ameleler ucuza çalışıyor, her türlü ağır işe gitmek zorunda kalıyor. Bazen çalıştıklarının karşılığını almadıkları da oluyor. Şikayet merci yok, başvuru mekanizması yok.

Her şey vahşi iktisadi sistemin dişleri arasında ezilip, un ufak oluyor.

Amele pazarında amele yanığı her halktan insanlar, evde ekmek bekleyen çocuklar…

Başka söze gerek var mı?

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU