Yunanistan'ın ölümcül mülteci politikasında tüm Avrupa'nın suçu var

Atina bir mülteci gemisini her uzaklaştırdığında, bu kararın ardında tüm Avrupa'nın kendi çıkarlarına göre hareket etmesi yatıyor

Reuters foto muhabiri Yannis Behrakis, Ege Denizi'ndeki sığınmacıların fotoğrafıyla 2016'da Pulitzer Ödülü almıştı (Reuters)

Uluslararası mülteci hukukunun elzem parçalarından biri geri göndermeme ilkesidir: Devletler sığınma arayan kişileri reddederek güvenli olmayan ülkelere itmemelidir. Birleşik Krallık (BK) gibi savaş bölgesi yakınında yer almayan bir ülkede sığınmacıları caydırmak için "daha sert" politikalar uygulanmasını savunanlar, Britanya kıyılarına ulaşan insanlar öncesinde birden fazla barışçıl ülkeden geçtiği için bu ilkenin geçerli olmadığını iddia edecektir.

Ne var ki her ülke yalnızca kendi çıkarına bakıp sığınmacıları bir başkasının sorunu olarak görürse, bir anda insanları hayatlarının tehlikede olduğu durumlarda mahsur bırakan bir sistemle kalakalırsınız. Bu Avrupa'nın 2015 mülteci krizine verdiği panik tepkisinin mirası olan bir sistem ve geçtiğimiz aylarda kısmen koronavirüs pandemisinin dayattığı olağanüstü koşulların kisvesi altında daha da kötü bir hal aldı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

New York Times'ın Yunanistan'ın binden fazla sığınmacıyı gizlice sınır dışı ettiğini, bunların çoğunu Ege Denizi'nde şişme cankurtaran botlarında terk ettiğini ifşa etmesi bu rahatsız edici eğilimin en son örneği. 2015'ten bu yana Yunanistan bilfiil AB'nin geri kalanı tarafından istenmeyen göçe karşı tampon bölge olarak kullanılıyor ve bu durum binlerce mülteciyi Ege adalarındaki ve anakaradaki sağlıksız kamplarda mahsur bırakıyor. Aynı zamanda alelacele düzenlenmiş bir AB anlaşmasıyla Türkiye, mali yardım ve diğer diplomatik tavizler karşılığında mültecilerin Yunanistan'a geçmesini önleyerek Avrupa adına sınır polisi olarak hareket etmeyi kabul etmişti.

Bu bahar, artan jeopolitik gerilimlerin ortasında Türkiye, Avrupa'ya baskı yapmanın bir yolu olarak binlerce göçmeni Yunan sınırına göndermeye karar verdi. Bu durum milliyetçi bir tepkiye neden oldu, ardından Yunanistan'ın muhafazakar Yeni Demokrasi hükümeti çok sayıda katı ve yasal olarak sorgulanabilir sınır kontrol önlemi getirdi. Bu yılın başında New York Times, Yunanistan'ın Türkiye'yle arasındaki kara sınırında gizli bir gözaltı merkezi işlettiğini ve böylece insanlara sığınma talep etme hakkı vermeden yargısız sınır dışı işlemleri gerçekleştirebildiğini haberleştirdi. Ege'deki eylemleriyle ilgili son ifşaatlar da aynı kalıba uyuyor.

İnsanların çoğunlukla Libya'daki kaçakçıların kontrolünde Kuzey Afrika'dan denize açılıp teknelerle Avrupa'ya geçmeye çalıştığı Orta Akdeniz'de, AB birkaç yıldır kurtarma operasyonlarını engelleyerek göçü durdurmaya çalışıyor. Bunun sonucunun insanların denizde ölme olasılıklarının yükselmesi ya da işkence, zorla çalıştırma ve göçmen istismarının (bunların bir kısmı AB'nin ortak muamelesi yaptığı Libyalı yetkililerin elinde yaşanıyor) yaşandığı bir savaş bölgesi olan Libya'ya geri gönderilmesi olduğu yaygın olarak belgelenmiştir. Bu ilkbahar döneminde kurtarılan çoğu insanın karaya çıktığı ülkeler olan İtalya ve Malta (ki onlar da tıpkı Yunanistan gibi Avrupalı komşuları tarafından tampon bölge olarak kullanılıyor), limanlarını pandemi nedeniyle artık güvenli olmadıklarını gerekçe göstererek kurtarma gemilerine kapatmıştı.

İtalya o zamandan bu yana bazı gemilerin yanaşmasına hâlâ izin verirken Malta, görünüşe göre pandemiyi ticari gemilerden oluşan ve denizde göçmenlerin önünü kesip Libya sahil güvenliğine teslim edecek bir özel filo kurmak için fırsat bildi. Göç izleme kuruluşu Alarm Phone'un (İmdat Telefonu) Nisan ayında bildirdiği gibi (ve burada yazdığım gibi), Malta'nın insanları limana getirme konusundaki isteksizliği, 60'tan fazla kişiyi taşıyan bir teknenin birkaç gün boyunca denizde sürüklenmesine izin verildiği bir duruma yol açtı ve bu süreçte yolcuların bir kısmı hayatını kaybetti.

Bu tür durumların sorumluluğunu doğrudan AB'nin Akdeniz sınırındaki ülkelerin omuzlarına yüklemek kolay. Fakat onlar, çoğu Avrupa hükümetinin faydalı gördüğü şekilde hareket ediyor. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Mart ayındaki Yunanistan-Türkiye sınır krizi sırasında “Yunanistan'a bu dönemde bizim Avrupa kalkanımız olduğu için teşekkür ediyorum” demişti. Buna Brexit'ten bağımsız olarak bu tampon bölgeleri kullanan BK de dahil: Koronavirüs Avrupa'da yayılırken, İçişleri Bakanlığı Yunanistan'da mahsur kalan mülteci çocukları (Birleşik Krallık'ta akrabaları olan ve onlara katılmak için yasal hakkı bulunan çocukları) yeniden yerleştirmeyi reddetmiş, bunu ancak kampanyacıların baskısı altında gecikmeli olarak yerine getirmişti.

Son beş yılda göç politikasında görülen sert yönelim birkaç rakip çıkar tarafından yönlendirildi ve parça parça gerçekleşti: Avrupalı olmayan insanların göçünü bir medeniyet tehdidi olarak gören sağcı popülistler; popülistlerin bazı taleplerini hasır altı ederek onları uzak tutmaya çalışan merkez politikacılar; Akdeniz'deki deniz devriyelerinin yerini alan drone gözetleme uçuşları gibi yüksek teknolojili çözümler sunan güvenlik ve savunma endüstrisi. Ne var ki gelecek ay Avrupa komisyonu bloğun gelecek yıllardaki genel politikasını şekillendirecek yeni göç ve sığınma paktını açıkladığı zaman bu durum muhtemelen resmileşecek. Geçen yıl atanan son komisyonun "Avrupa yaşam tarzını koruyacak" bir komiserlik makamı oluşturarak bu niyete işaret etmesi olumsuz yorumlara yol açmıştı.

Böylesi bir değişim mülteci krizinin Avrupa'nın birçok yerinde göç karşıtı bir tepkiye yol açmış olduğu ve politikacıların rakip çıkarları dengeleme sorumluluğu bulunduğuyla savunulabilir (bu durumda sorumluluk, savunmasız göçmenleri koruma ihtiyacı ile bazı seçmenlerin göçü sınırlama arzusunu dengelemektir). Fakat bu tür güvenlik önlemleri, onları öneren devletlerin karakterini temelden değiştirebilir. Avrupa Birliği'ni izleyen sivil özgürlükler STK'sı Statewatch, bu ay yayımladığı raporda, bir AB “sınır dışı etme makinesinin" ortaya çıkması konusunda uyarıyor: AB'nin sınır güvenlik kurumu Frontex, kalmasına izin verilmeyen göçmenlerin sınır dışı sürecinde üye devletlere yardımcı olma kapasitesini önemli ölçüde artırmayı planlıyor.

Statewatch'a göre bu genişleme, "Frontex tarafından finanse ve koordine edilen sınır dışı uçuşlarla mültecilerin işkence veya zulüm riski altında oldukları ülkelere götürülmesi" riskini artırıyor, çünkü AB üyesi ülkeler insanların sığınma taleplerini değerlendirme biçimleri konusunda tutarsız davranıyor. Yeni infaz önlemleri kişisel verilerin geniş ölçekte toplanmasıyla desteklenecek: AB ayrıca, gizlilik uzmanları ve göçmen hakları grupları tarafından eleştirilen bir plan dahilinde, giriş yapan tüm üçüncü ülke vatandaşlarının bilgilerini kaydetmek için yeni ve geniş bir biyometrik veri tabanı oluşturuyor.

Yine de Avrupa hükümetleri politikalarının nereye varabileceğini inkar ediyor gibi görünüyor. New York Times'ın araştırmasına yanıt veren Yunanistan Başbakanı Kyriakos Mitsotakis yasadışı geri gönderme haberlerinin "yanlış bilgi" olduğunu, ülkesinin izlediği politikaların "sert ama adil" olduğunu söyledi. AB'nin içişlerinden sorumlu komisyon üyesi Ylva Johansson haberler karşısında duyduğu endişeyi dile getirmekle birlikte, soruşturma yetkisine sahip olmadığını belirtti.

Diğer ülkelerin sınırlarında olanları onların meselesi diyerek göz ardı etmek kolay, fakat model uluslararası ve temsil ettiği hak erozyonu hepimizi ilgilendiriyor. Devletler mültecileri topraklarından uzaklaştırmak için aşırı önlemler almayı tercih ettiğinde, bu durum onları korumak için var olan sistemin tamamını zayıflatma tehlikesi yaratıyor.

Daniel Trilling, Uzaktaki Işıklar: Avrupa Sınırlarında Sürgün ve Sığınma (Lights in the Distance: Exile and Refuge at the Borders of Europe) kitabının yazarıdır.

 

 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

theguardian.com/commentisfree/2020

Independent Türkçe için çeviren: Noyan Öztürk

DAHA FAZLA HABER OKU