Lukaşenko gidince Belarus'un sorunları bitmeyecek, demokrasi zaferinin de bedeli var

Minsk gibi şehirlerdeki protestoların amacı, ülkeyi Batı'nın liberal-kapitalist değerleriyle uyumlu hale getirmek. Ancak zafer kazanıldıktan ve ilk coşku dalgası sona erdikten sonra problemler belirecek

Minsk'te geçen pazar günü Belarus liderinin istifası talebiyle düzenlenen gösteriye binlerce kişi katıldı (AP)

Belarus Cumhurbaşkanı Aleksandr Lukaşenko'ya yöneltilen eleştirilerden biri hükümetinin Kovid-19 salgınını kötü yönetmesi olsa da bu konu kamuoyundaki tartışmalarda açıkça yer almıyor. Hem otoriter liderin hem de onun görev süresinin nihayete ermesini talep eden protestocuların ortak noktası, koronavirüs karşısındaki bu önemsemez tavır.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Cumhurbaşkanlığı seçimini takip eden son gösteriler esnasında Minsk'teki kalabalık sosyal mesafeyi umursuyor gibi görünmüyordu, görünürde çok az maske vardı ve bizzat Lukaşenko da Kovid tehlikelerini göz ardı ettiğini düzenli aralıklarla gösterdi. Hatırlarsanız, 8 Mayıs'ta büyük bir zafer yürüyüşü düzenlenmesini bile buyurdu. Bununla birlikte, Belarus'un virüsün sebep olduğu salgınlarla komşu ülkelerden daha iyi mücadele ettiğini de belirtmek gerekiyor.

En azından kısa bir süre için pandemi arka plana atıldı ve biz de "Avrupa'daki son diktatörü" deviren özgürlük aşığı kitlelerin bilindik mizansenine geri döndük. Minsk yeni Kiev oldu.

Fakat demokrasiye duyulan bu neşeli coşku, kendi kör noktasını da içinde barındırıyor. Şüphesiz ki protestoları desteklememiz gerek: Lukaşenko eksantrik bir otoriter lider ve biraz da gülünç bir figür. Devletini demir yumrukla yönetiyor, muhalifleri tutukluyor, çok sınırlı basın özgürlüğüne müsaade ediyor, vs. Buna rağmen, basitçe bir başarısızlık olarak görülüp görevden uzaklaştırılamaz. Ekonomik istikrarı, güvenliği ve düzeni başardı, kişi başına düşen gelir "özgür" Ukrayna'dakinden çok daha yüksek ve çok daha eşitlikçi bir şekilde dağıtılıyor. Fakat en önemli kârlı girişimlerinden biri (Rusya'dan ucuz petrol alıp tekrar Batı'ya satmak) düşük petrol fiyatları yüzünden artık sona erdi. Böyle olunca onun zamanı da doldu.

Belarus'ta devam eden protestolar, ülkeyi Batı'nın liberal-kapitalist değerleriyle uyumlu hale getirmeyi amaçlayan arayı kapatmaya yönelik protestolar. Fakat protestocuların demokrasi için zafer ilan etmesinden ve ilk coşku dalgasının sona ermesinden sonra problemler yaşanacak. Nihai sonuç, Macaristan Başbakanı Viktor Orban'ın ya da Polonya'da Jaroslaw Kaczynski'nin Belaruslu versiyonuna benzeyen yeni, daha milliyetçi-muhafazakar bir figür olabilir. Bu demek oluyor ki Lukaşenko'nun yakın zamana kadar görece popüler olmasının nedeni akılda tutulmalı: Ona tahammül edildi, hatta bazı çevreler onu kabul bile etti çünkü vahşi liberal kapitalizmin tahribatına (yozlaşma, ekonomik ve sosyal belirsizlik) karşı güvenli bir sığınak sunuyordu.

Son birkaç yıldır dünyayı çalkalayan protestolar bariz bir şekilde iki tür arasında gidip geliyor. Bir tarafta Batılı liberal medyanın desteğini alan arayı kapatmaya yönelik protestolar var: Hong Kong, Minsk vb. Diğer taraftaysa liberal-demokratik projenin kendi sınırlarına tepki niteliğindeki çok daha tedirgin edici protestolar var: Fransa'daki Sarı Yelekliler hareketi, Siyahilerin Hayatı Önemlidir ve Yokoluş İsyanı. İkisi arasındaki ilişki, ünlü Aşil ve kaplumbağa paradoksunu andırıyor. Bu paradoksun sonucu şu: İki taraf arasındaki yarışta hızlı koşan Aşil kaplumbağayı asla geçemez. Aşil her seferinde arayı ne kadar çabuk kapatırsa kapatsın, yavaş ama istikrarlı kaplumbağa sürekli yeni ve daha küçük aralar açarak Yunan kahramanın hemen önünde kalmayı başaracaktır.

Şimdi Aşil'i "demokratik isyan güçleri" ile ve kaplumbağayı da "liberal-demokratik kapitalizm" idealiyle değiştirelim: Kısa süre içinde çoğu ülkenin bu ideale çok da yaklaşamadığını ve ona ulaşmadaki başarısızlıklarının küresel kapitalist sistemin kendi zayıflıklarını açığa vurduğunu anlarız. Bu ülkelerin tek yapabileceği, bu sistemin ötesine geçmeye yönelik riskli bir hamle ki bu da elbette kendi tehlikelerini beraberinde getiriyor.

Dahası, demokrasi yanlısı protestocular liberal-kapitalist Batı'yla arayı kapatmak için çaba sarf ederken, bizzat gelişmiş Batı'nın hem ekonomide hem de siyasette post-kapitalist ve post-liberal bir çağa (elbette doğası gereği distopik bir çağ) girmekte olduğuna dair açık sinyaller olduğunu fark etmeye zorlanıyoruz.

Geçen günlerde, Yunanistan'ın eski Maliye Bakanı Yanis Varoufakis olacaklarla ilgili önemli bir işarete değindi: Birleşik Krallık ve ABD'de tarihi durgunluk haberleri patlayınca borsa rekor seviyeye ulaştı. Bunun bir kısmı basit olgularla açıklanabilse de (borsadaki yüksek değerlerin çoğu Google'dan Tesla'ya sadece şu anda başarılı olan birkaç şirkete ait) genel eğilim, mali sirkülasyon ve spekülasyonun üretim ve kârdan ayrışması yönünde. Netflix buna örnek teşkil ediyor: Para kaybederken büyümeye devam ediyor. Dolayısıyla asıl tercih şu: Kendimizi nasıl bir kapitalizm sonrası dönemde bulacağız?

Demokrasiye gelince, buyurun medyamızda ana sayfadaki hikayelere bir göz atalım. Polonya'nın tanınmış liberalleri, demokrasideki dağılmanın seyircisi haline gelmekten şikayet ediyor. ABD'de Barack Obama, Donald Trump'ın bizzat demokrasi için ciddi bir tehdit oluşturduğuna dair uyarıda bulunurken Trump da kendi lehine olmadığı takdirde başkanlık seçimlerinin sonucunu tanımayacağına dair sinyaller veriyor: Bu kulağa Lukaşenko gibi gelmiyor mu?

Öyleyse Belarus'taki protestoculara şans dileyelim: Zafer elde ederlerse, ekolojiden yeni yoksulluğa kadar diğer tüm acil meselelerle beraber Kovid-19'a dair endişeler de ziyadesiyle geri dönecek. Şansa ve cesarete ihtiyaçları olacak.

 

independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Ata Türkoğlu

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU