Başörtülü kadınlar arasında başını açanlar arttı mı?

Gazeteci Yusuf Kaplan’ın gündeme getirdiği, başka çevrelerce de dillendirilen başörtülü kadınlar arasında başını açma eğiliminin arttığı iddiasını muhafazakar camianın nabzını tutan isimlere sorduk

Gazeteci Yusuf Kaplan'ın başörtülü genç kadınlar arasında başını açmanın trend olduğu iddiası kamuoyunda tartışılıyor / Fotoğraf: Wikipedia

Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Yusuf Kaplan, 9 Ağustos 2020 tarihli yazısında başörtülü genç kadınlar arasında başını açanların arttığını ileri sürdü.

“Bir yandan eğitim sistemimiz zihnen sömürgeleştiriyor çocuklarımızı, öte yandansa İHL’lerde deizm dalgası sanıldığından da hızlı yayılıyor! Çok tehlikeli bir süreç bu” diyen Kaplan şöyle sürdürdü:

Bütün bunlar yetmiyormuş gibi nurtopu gibi ürpertici yeni bir sorunumuz daha oldu: Modaya dönüştü adeta bu. O yüzden trend diyorum. Başörtüsü mücadelesini kazandık ama tesettürü kaybettik, demiştim. Başörtüsü yasağını kaldırdık ama şimdi başörtüsünü atmaya başladık...

İlahiyatçı yazar Mustafa Cemil Kılıç da 16 Ağustos 2020 tarihinde Twitter hesabından yaptığı paylaşımda “Tanıdıklarım, yakınlarım ve eski öğrencilerim arasında başını açan genç hanımların sayısı hızla artıyor” iddiasında bulundu.

başını açanlar.jpg
Başını açan genç kadınlar, sosyal medyada başları örtülü fotoğraflarıyla açtıktan sonraki fotoğraflarını paylaşmıştı / Fotoğraf: Bianet

 

#10yearschallenge akımında gündeme gelmişlerdi

Başörtülü genç kadınlar arasında başını açanların arttığı iddiası daha önce sosyal medyada başlatılan ‘#10yearschallenge’ akımı sırasında da gündeme gelmişti.

Ünlü isimlerin 10 yıl önceki halleriyle güncel durumlarını gösteren fotoğrafları paylaşmasının ardından, 10 yıl önce başörtülü olup sonradan başını açan genç kadınlar da peş peşe fotoğraflarını paylaşmıştı.

Peki Yusuf Kaplan’ın “Alarm zilleri çalıyor” diye tanımladığı ölçüde başörtülü kadınlar arasında başını açma eğilimi var mı? Neden başlarını açıyorlar? Bu soruları muhafazakar camianın da nabzını iyi tutan isimlere yönelttik.

hülyaşekerci.jpeg
Hülya Şekerci / Fotoğraf: Twitter@hulyasekerci

 

Hülya Şekerci / Özgür Der Yönetim Kurulu Üyesi - Yazar

“Post modernizm herkesi belli ölçüde etkilemiş durumda”

80’li yıllardan itibaren batılı değerler karşısında başörtüsünü alternatif bir kimliğin parçası olarak gören başörtülüler, aynı zamanda bazı geleneksel yargılara da karşı koyarak hayatın her alanında yer almaya başladılar. 28 Şubat öncesinde ve yasak dönemlerinde baş örtmek bedel isteyen bilinçli bir tercihti. Başörtüsü İslami kimliğin göstergelerinden birisiydi.

Sonraki süreçte yasakların kalkması, iktidar koltuğunda artık başörtülülerin de oturuyor olması başörtüsünü popülerleştirip, modalaştırdı. Dolayısıyla başörtüsü takmak bir kadının Müslüman olarak tanınmasını yani ona bir kimlik vermesini sağlayan Allah’ın bir emri yerine, bazı kesimlerde “kişisel tercih” olarak görülmeye başlandı.

Bu tavır aslında sekülerleşmenin de bir göstergesidir. “Bu hayat benim hayatım istediğim gibi yaşarım” cümlesinin gösterdiği gibi post modernizmin tüm dünyayı kasıp kavurması herkesi belli ölçüde etkilemiş durumda.

Bu bazen modaya uydurulmuş başörtüsü olarak ortaya çıkarken, bazen de dinin tarihsel yorumlarıyla ritüellerini yok sayan zihniyetler şeklinde belirmekte.

Din ile modernite arasındaki gerilim bazen İslami moda gibi iki benzemezin bir araya gelmesine sahne olmaktadır. Ancak bu gerilimde “din”e ya da Batılı değerlere doğru da kaymalar olmaktadır.

“Başını açanların sayısı genel başörtülülere oranla yüksek değil”

Elbette insan hakkının “ego”nun emrine verildiği akışkan kimliklerin ya da kimliksizliğin revaçta olduğu bir zeminden başörtülülerin de etkilendiğini görüyoruz. Ancak yine başını açanların sayısının genel başörtülülere oranla çok yüksek olduğunu düşünmüyorum.

“Daha medyatik olan ‘Başını açanlar’ gündeme getiriliyor”

Bu konuda yapılan bazı dosya haberlerini de vakıayı anlamaktan öte manipülatif ve siyasi buluyorum.

Tüm yozlaşmalara rağmen başörtüsünü modern değerlere alternatif olarak gören ve İslami değerlere uygun yaşamaya çalışan kadınlara mercek tutulmadığı için medya tarafından görülmüyor, görülmek istenmiyor.

Bu nedenle daha medyatik olan “başını açanlar” gündeme geliyor, getiriliyor ve bundan medet umuluyor. Bunun nafile bir çaba olduğunu ve buradan başörtüsü karşıtlarına ekmek çıkmayacağını düşünüyorum.

müfid.jpg
Müfid Yüksel / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Müfid Yüksel / Yazar- Sosyolog

“Başını açmak ciddi bir furya haline döndü”

Başını açmak ciddi bir furyaya dönüştü. Böyle bir eğilim var. Seküler hayat tarzından kaynaklanan kırılmalardan ya da hükümete karşı tepkisellikten kaynaklanıyor. Dindar kesimde gençler arasındaki evliliklerde de boşanma oranları arttı. Boşanmayla sonuçlanan evliliklerin ardından da kadınlar arasında başını açanlar artıyor. Ayrıldıktan sonra başını açıyır. Zihinsel bir kopuş mu yaşıyor onu tam bilemiyorum. Bu eğilim 2010’lardan sonra başlamıştı ancak son birkaç yılda arttı.

hidayethanım.jpg
Hidayet Şefkatli Tuksal / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Hidayet Şefkatli Tuksal / İlahiyatçı – Feminist Yazar

“Baş açmanın daha çok küçük yaşlarda örtünmüş kızlar arasında gerçekleştiğini düşünüyorum”

Geçmişte yapılan kimi araştırmalarda Türkiye'de yaşayan kadınların yüzde 65'inin başörtülü olduğuna dair sonuçlar yayınlanmıştı. Bu, büyük bir rakam. Bu popülasyon içinde kaç kadının başını örtmekten vazgeçtiğine dair bir istatistiğe sahip değiliz. Böyle bir kararı neden verdiklerini de tam olarak bilmiyoruz. Bu yüzden ancak gözlemlerime dayalı olarak konuşabilirim.

Baş açma olayının daha çok küçük yaşlarda aile ve çevre etkisiyle örtünmüş kızlar arasında gerçekleştiğini düşünüyorum. Yaşları ilerlediğinde, çevreleri değiştiğinde ya da başörtülü olma haline bakışları değiştiğinde, başlarını açabiliyorlar.

Ayrıca, çok erken yaşta örtünenlerin bazıları hiç başı açık olma tecrübesi yaşamadıklarından, o deneyimi yaşamak için de açabiliyorlar.

Bunun yanında dine mesafe koyup da başını açanlar var. Ya da "örtünme bana öğretildiği gibi farz değilmiş, ben örtülü olmadan dindarlığımı yaşamak istiyorum" diyenler var.

"Kadın dindarlığını başörtüsüne sabitlemek ya da indirgemek doğru değil."

Tuksal, başını açmayı dinden çıkmakla eş anlamlı görenlerin olduğunu da iddia ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:

Oysa özellikle havalimanlarına, AVM'lerdeki mescitlere gittiğimde, buraya başı açık, pantolonlu, taytlı, kısa kollu hatta kısa etekli gelip, başını kapatıp uzun kollu uzun etekli bir şekilde namaz kılan çok fazla kadın görüyorum. Ben bile gözlerime inanamıyorum bazen. Dolayısıyla, başı açık olup dindar olan çok kadın var. Kadın dindarlığını başörtüsüne sabitlemek ya da indirgemek doğru değil bence.

başörtüsü.jpg
Bir zamanlar okullarda yasak olan başörtüsü yıllar sonra farklı bir gündem ile tartışılıyor / Fotoğraf: AA

 

“Örtülü olmanın bedeli var”

Başörtülü  kadın olmanın bir bedelinin de olduğunu da öne süren Tuksal, yaşadığı bir örneği şöyle anlattı:

Tıpta okuyan iki genç kız bana başlarını açmak istediklerini söylediler. "Neden” diye sorduğumda “Biz bulunduğumuz camiada ağzımızla kuş tutsak başı açık arkadaşlarımızla eşitlenemiyoruz. Bundan yorulduk. Kendimiz olmak istiyoruz. Başörtülü kadın olmanın bedelini ödemek istemiyoruz!" cevabını aldım.

“Başörtüsü yasakları kalktı ama başörtülü kadınların itibarı iade edilmedi”

Tuksal, bu konudaki iddialarını şöyle sürdürdü:

Başörtüsü yasakları kalkmasına kalktı ama maalesef başörtülü kadınların itibarı iade edilmedi. Bugün bakın, ana akım medyada,  dizilerde, tartışma ya da uzmanlık programlarında kaç başörtülü kadın var?

Başörtülü kadınlar hala meslek sahibi, prestijli kadınlar olarak bir temsiliyete kavuşmuş değiller. Böyle olduğu müddetçe de itibar görmüyorlar.

Mesela benim de kadrosunu beğendiğim, desteklediğim DEVA Partisi kuruldu, ama vitrinine bakın, görev verilen tek bir başörtülü kadın var.

Bu konuda eleştirimi onlara da ilettim; başörtüsüne göre değil liyakate göre görevlendirme yaptıklarını söylediler. O zaman, yani bir tane liyakatli başörtülü bulabilmişler demek ki, bu sonuç çıkıyor.

Öyle düşünmüş olabilirler, ama ıskaladıkları bir şey var: Uzun başörtüsü yasakları döneminde başörtülü kadınlar sadece başörtüsü ile anıldılar ve bu sanki herşeyin üzerini örttü.

Ne kadar çok sorunla boğuştuklarını, herkes için sıradan sayılan pek çok şeyin onlar için nasıl ulaşılamaz olduğunu ve "cam tavan" denilen şeyin nasıl "yakıcı bir cam tavan" olarak tepelerinde asılı olduğunu, bu sorunu  yaşayanlar dışında pek kimse bilmiyor.

İşin kötüsü, başörtüsü yasakları kalkmış olsa bile, bu "yakıcı cam tavan" hala orada duruyor.

deva.jpg
Tuksal, Deva Partisi yönetiminde bile sadece bir başörtülü kadının olduğuna dikkat çekti / Fotoğraf: AA

 

“Dindar çevrelerde bile başı açık kadınlar başı kapalılara göre daha saygın”

Bence aslında dindar erkekler bile başı açık kadınların daha liyakatli ve daha prestijli, hatta daha "normal" olduğunu düşünüyorlar. Bunu pek çok başörtülü kadın gözlemliyor ve deneyimliyor. Bu yüzden, iddia ediyorum, dindar çevrelerde bile başı açık kadınlar başı kapalılara göre daha saygın. Başörtülü kadınlar yeterli saygıyı görmüyorlar. Dolayısıyla dindar kesimler kızların neden başını açtığını düşünürken, buna dertlenirken, bu kızlara bahane bulmadan önce, kendilerinin başörtülü kadınlara nasıl muamele ettiğini düşünmeli, dert etmeli.

bekirağırdır.jpg
Bekir Ağırdır / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Bekir Ağırdır / Konda Araştırma Şirketi Başkanı

"Bir miktar azalma var ama büyük oranda değil"

Ağırdır, toplumun genel eğilimlerini tespit etmek amacıyla her ay yaptıkları araştırmalarda dindarlık ve örtünme sorusunu da deneklere yönelttiklerini belirterek, şöyle konuştu:

Yıllara göre bir miktar azalma var ama büyük oranda değil. Bunun en temel nedeni ise metropolleşme. İnsanlar ve toplum artık hiç olmadığı kadar birbiriyle kaynaşıyor, karışıyor. Eskiden insanlar kendi köyünde, kasabasında, mahallesinde ne görüyorsa ona göre yaşıyordu. Şimdi insanlar birbirini tanıdıkça ister istemez etkileniyor

israfil.jpg
Prof.Dr.İsrafil Balcı / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Prof.Dr. İsrafil Balcı / İlahiyatçı

“Aksine geçmişe göre daha fazla kapanan var”

Samsun 19 Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi olan Balcı, iddianın tam aksine gençler arasında daha fazla kapanan olduğunu ileri sürdü.

Balcı, iddiasıyla ilgili şöyle konuştu:

Bırakınız açılmayı, öğrenciler arasında daha fazla kapanan var. İddia doğru olsa önce bizim ilahiyat fakültesinde görmemiz lazımdı. Ben İlahiat Fakültesi’nde bir tane başı açık kız görmedim. Tam tersine başı açık gelip bir süre sonra kapanan gördüm. Farklı bölümlerde okuyup dışarıdan derslerimize gelen başı açık öğrencilerin sonradan kapandığına dair çok tecrübem var.

“Eskiden tek tip kapanma vardı. Şimdi daha serbest giyiniyorlar”

Balcı, buna karşın eskiden tek tip ve şablon halini almış bir kapanma olduğunu söyleyerek, sözlerini şöyle tamamladı:

Uzun siyah başörtüleri ve pardesüler giyerlerdi. Şimdi ise farklı başörtüleri takıp altında pantolan veya elbise gibi farklı, serbest giyiniyorlar. Belki bu iddiayı dile getirenler buna dayanarak konuşuyordur ama burada başını açmıyor sadece daha serbest daha çeşitli giyiniyor. Belki bu iddiayı dile getirenler buna dayanarak konuşuyorlardır. 

cemilbey.jpg
Mustafa Cemil Kılıç / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Mustafa Cemil Kılıç / İlahiyatçı Yazar

“Dışarıda başını açıp, eve başı kapalı dönenler var”

Baş açma eğilimin daha çok genç kuşaklarda olduğunu söyleyen Kılıç, “Gözlemlediğim kadarıyla genç kuşakta böyle bir eğilim var. Başını açanlar dışında gözlemlerim ve duyumlarıma göre başını açmak istediği için açamayanlar kadar ya da evden kapalı çıkıp dışarı da başını açtıktan sonra evine yeniden başını kapatıp dönenler de var” dedi.

“Şimdi başımı açayım evlendikten sonra kaparım diyenler de var"

Yüksel, başörtülü genç kadınlar arasında başını açanların sayısının arttığı iddiasını şu nedene bağladı:

Gençler genel deist rüzgarın etkisindeler. Bazılarının İslam’la ilgili bağları geleneğin ötesine geçmiyor. İnançla bağları kopmuş. Bir kısmı da inanıyor ama diğer gençlerin yaşadığı hayatı o da yaşamak istiyor. Şimdi başımı açayım evlendikten sonra başımı kaparım ya da ileride tövbe ederim de diyenler var. Başörtülü olduğu halde açıkça deistim ya da ateistim diyenlere rastlıyorum.

ayşesucu.jpg
Ayşe Sucu / Fotoğraf: Twitter

 

Ayşe Sucu – Eski Türkiye Diyanet Vakfı Kadın Kolları Başkanı

“Velev ki doğru olsun, neden rahatsız oluyorlar?"

Bu iddiayı dile getirenler hangi muhite veya şehire göre ya da hangi kadın gruplarına göre bu tespiti yapıyorlar,  bilemiyorum.  İstatistikler kişilerin kendi çevrelerinden ibaret olamaz. Velev ki doğru olsun, neden rahatsız oluyorlar?

Sorun bu değil, sorun şurada: Dindarlık  ve ahlak meselesi kadın ve kadının kılık kıyafeti üzerinden gündeme getirilmesinde. Çok iyi bilinmelidir ki dinin asli unsurları adalet, liyakat ve dürüstlüktür. Kadının başını kapatması da açması da kendi oluşturacağı bilinç ve inandığı değerler çerçevesinde kendisinin belirleyeceği ve uygulayacağı bir alandır.  İman özneldir, burada baskı kurulamaz.

Kaldı ki kılık kıyafet esas değil tali bir meseledir. Keşke konuyu ilahiyatçılar tartışabilse. Korkmadan gelenek bu noktada sorgulanabilse.

“Başını açana da kapatana da sormuyorum”

Sucu, “Peki sizin azaldığı yönünde bir gözleminiz var mı" sorusunu şöyle cevaplandırdı:

Ben bir kadına bakarken başı açık mı, kapalı mı diye bakmıyorum. Açanları gördüğümde neden açtın sorusunu sormadığım gibi, kapatan insana da sormuyorum. “Bir kadına bakarken başörtülü mü başı açık mı diye bakacaksak ve kadına değeri başörtü üzerinden vereceksek vay halimize.

 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU