Ekonomik saçmalık savaşı…

Hakan Gülseven Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

Türkiye’nin gerçekten saçma bir görünümü var. Başka bir kavramla açıklamak mümkün değil.

Hükümet kendi bağlı kuruluşlarını, en başta TÜİK’i ve Merkez Bankası’nı manipüle ederek enflasyon, rezerv, işsizlik, vs. konusunda halka göstermek istediği rakamları gösterebiliyor.

Ne var ki, döviz kurlarındaki artışı ya da bütçe içinde faize ayrılan payı gizlemek mümkün değil.

İşte burada manipülasyonun yerini ajitasyon alıyor.

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın sosyal medya hesabından, büyük harfler de kullanarak yaptığı ajitasyon işin zirvesiydi. Şöyle diyordu:

Ekonomide MİLLİ BAĞIMSIZLIĞIN bir bedeli var. Bizim ecdadımız bu bedeli canı pahasına SAYISIZ kere ÖDEDİ.
Sıra bizde!
Biz BUGÜN bağımsızlık mücadelesinde taşın altına elimizi değil, YÜREĞİMİZİ koyuyoruz.
Allah yar ve yardımcımız olsun.


Bakan Albayrak, malumunuz, bir televizyon kanalında döviz kurundaki yükselişle ilgili soruya da, “Siz maaşınızı dolarla mı alıyorsunuz?” diye bir soruyla karşılık vermiş, üzerine bir de Türkiye’nin dünyada bir ‘devrim’ gerçekleştirmekte olduğunu söylemişti.

‘Dış güçler’in Türkiye üzerinde büyük bir oyun oynadığı söylemi zaten uzun süredir hükümetin resmi çizgisi haline geldi.

ABD Başkanlık seçimlerinde Donald Trump’ın rakibi olan Joe Biden’ın, Türkiye’de muhalefeti desteklemek yönündeki sözlerinin aylar sonra ısıtılıp yeniden piyasaya sürülmesi, söz konusu ‘dış güçler’ söylemi için yeni bir ‘can simidi’ oldu.

Zira inandırıcılığı iyice zayıflamıştı.

Sondan başa doğru dönelim…

‘Dış güçler’, Türkiye Cumhuriyeti bütçesinin sekizde birini faiz olarak ödediğimiz, ayrıca anapara ödemelerini de bir kenara yazıp yeni borçlar aradığımız finans kaynaklarını elinde bulunduran ülkeler.

Türkiye’nin milli gelirinin yüzde 60’ını geçen dış borcuna rağmen hâlâ itibardan tasarruf etmediğini takip edip, o borçları nasıl tahsil edeceklerini hesaplıyor ve kredi notunu sürekli düşürüyorlar.

Türkiye her geçen gün daha yüksek faizle borçlanmak zorunda kalıyor ve iflasa sürükleniyor.

Yani ortada bir ‘devrim’ yok, kapı kapı dolaşıp yeni finansman arama, Libya’daki merkezi hükümetten bile siyasi ve askeri destek karşılığı kaynak çıkarma derdi var.

Ekonomik bağımsızlığa gelince…

‘Ekonomik bağımsızlık savaşı’ verdiğini söyleyen AKP iktidarı altında, kamuya ait ne varsa yabancı sermayeye satıldı, hatta ‘pijamayla bile’ satıldı...

Bu arada ülkenin finansal kuruluşlarının çoğunluk hissesi emperyalist finans kapitale geçti…

Enerji, telekomünikasyon, bilişim gibi başat sektörlerde yabancı sermaye egemenliği tesis edildi…

Madenler, limanlar, dağlar, taşlar yabancılara satıldı; misal Kaz Dağları yabancı bir maden şirketi tarafından günbegün yok edilmekte… 

Daha dünya kadar ‘garanti ödeme’ yapılacak köprüler bile ‘yerli ve milli’ olamıyor, ‘dış güçler’e ait, o yüzden dini bayramlarda bedava yapılamıyor ve biz pandemi döneminde de o köprülere tıkır tıkır ‘garanti para’ ödedik.

Şimdi, bu manzara karşısında, Hazine ve Maliye Bakanı ‘ecdat’, ‘bağımsızlık savaşı’ ve ‘bedel’ ödemekten söz ediyor…

‘Ecdat’ ve ‘bağımsızlık savaşı’ elbette işin ajitasyon kısmı. Esas konu ‘bedel ödemek’.

Peki, bu bedel ne?

Ocak-temmuz dönemindeki nakit açığı, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 90 arttı ve 140 milyar lirayı aştı. Bu yedi aylık açık 2019’un tamamındaki açığın yaklaşık 10 milyar lira üzerinde.

Bedel bu ve bu bedeli bu fukara millet ödeyecek.

Nasıl mı?

Reel ücretlerde ciddi bir kayıp yaşandı, daha da yaşanacak. Sosyal güvenlik daha da budanacak. Çocuklarımız et yiyemeyecek.

Eğitim ve sağlığımızdan kısacağız. Daha fazla gencimiz işsiz güçsüz sokaklarda dolaşacak. Suç oranı daha da yükselecek, daha fazla kadın fuhuş batağına düşecek, kadına ve çocuğa şiddet daha da artacak…

Ve şu ‘ecdat’ denilen yerde de bir durup düşünmek lazım.

Geçen yüzyılın başında İstanbul’da saraylar, köşkler yükseliyor, öte yandan ülke her geçen gün borç batağına batarak Düyûn-ı Umûmiye idaresine sürükleniyordu.

Aynı dönemde bu fukara milletin evlatları, yani gerçek ecdadımız Mağrib’den Yemen’e, Balkanlar’dan Sarıkamış’a kadar yüz biner yüz biner kırılıyordu.

O zaman da bedeli saraylar, köşkler değil, fukaralar ödüyordu…

Yani, diyeceğim o ki, ortada bir ‘ekonomik bağımsızlık savaşı’ falan yok.

Batmakta olan ülkede, kimilerinin elinde birikmiş olan serveti kurtarıp tüm bedeli fukara millete ödetmeye çalışan ve iyice saçmalaşan bir hamaset söylemi var, o kadar.

Bu söylemle at başı giden tehlikeli kutuplaşmaya ise hiç girmiyorum. O gerilim kopma noktasına gelirse, ödeyeceğimiz bedeli kimse tahayyül dahi edemez…

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU