Doğu Akdeniz’de bir şeylere mecbur mu ediliyoruz?

İsmail Hakkı Pekin Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Doğu Akdeniz, buradaki hak ve menfaatler Türkiye’nin, Türk milletinin geleceği, refahı ve bekası ile ilgili olup yaşamsal önemdedir.

Türkiye söz konusu hak ve menfaatleri korumak ve bunlara yönelik tecavüzleri önlemek için savaş dahil her türlü tedbiri ve mücadeleyi göze almak durumundadır.

Şimdiye kadar olduğu gibi denizleri/ denizciliği geri plana itip refahın ve bekanın sağlanması geleceğin teminat altına alınması mümkün değildir.

Münhasır Ekonomik Bölge'nin (MEB), karasularının, kıta sahanlığının, ada, adacık ve kayalıkların, hava sahasının vb. ana kara parçasındaki topraklardan bir farkı yoktur.

Dünya bu bilinçte hareket etmekte, milletler deniz alaka ve menfaatlerine bu bilinçle sahip çıkmaktadırlar.

Türkiye de denizlerde bu bilinçle hareket etmeye başlamış ve hem muharip deniz gücünü hem de araştırma, sondaj, arama kurtarma ve ticari deniz filosunu Mavi Vatan konseptini esas alarak geliştirmeye başlamıştır. 


Bu konuda henüz bir jeostratejik bir çalışma yapılarak, bir Mavi Vatan strateji dokümanı hazırlanmamıştır. Yani Mavi Vatan kavramının altı doldurulmamıştır.

Türkiye kendisini Antalya Körfezi'ne hapsetmeyi hedefleyen ABD ve Batı'nın desteğindeki beşli çetenin (Yunanistan, GKRY, Mısır, Lübnan, İsrail) kuşatmasını Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile yaptığı Deniz Yetki Sınırlarının Belirlenmesi Antlaşması ve buna paralel olarak yapılan Güvenlik ve Askeri İşbirliği ile kırmıştır.

Zaten 1974 yılında icra edilen Kıbrıs Barış Harekatı ile de Doğu Akdeniz’de önemli bir avantaj elde etmiştir.

Peki, nedir yapılan bu anlaşma?

Dr. Cihat Yaycı’nın geliştirdiği yeni bir ölçüm tekniği ile Türkiye ve Libya’nın kıyıdaş ülke olduğu belirlenmiş ve buna göre Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin MEB’nin batı sınırı ilan edilmiştir.

Bu gelişme ve adım bir anda Türkiye’yi avantajlı bir konuma getirmiştir. Türkiye bu hak ve menfaatlerini korumak için bazı bölgelerde NAVTEX ilan ederek tatbikatlar yapmıştır.

Bu arada Libya UMH ile yapılan Güvenlik ve Askeri İşbirliği Antlaşması gereğince yardım ve danışmanlık hizmeti sağlamış ve UMH güçlerini Sirte-Jufra hattına kadar ilerlemesinin yolunu açmıştır.

Türkiye’nin desteklediği UMH’nin bu başarısı üzerine Fransa, Almanya, AB’nin diğer ülkeleri devreye girmiş, Rusya, Mısır, BAE, Suudi Arabistan ilerlemeyi durdurmak için Hafter güçlerine silah, mühimmat, teçhizat, malzeme, uçak ve paralı asker göndererek onu takviye etmişlerdir.

Ayrıca ABD, İngiltere ve İsrail de arka kapı diplomasisi ile Türkiye’ye karşı cephe almışlardır. Hatta ABD, NATO ve AB’nin Türkiye’ye karşı tedbir alması ve yaptırım uygulamasını önermişlerdir.

Bu arada Türkiye bir şekilde bazı ülkeler tarafından ekonomik yaptırım ve askeri anlamda tehdit de edilmiştir.


Son olay gerçekten Türkiye’nin yalnız bırakılarak bazı konularda taviz vermesini ve/veya bir yerlere doğru itildiğini göstermektedir.

Türkiye’nin MEİS Adası'nın 180 kilometre güneyinde NAVTEX ilanı ve burada Oruç Reis gemisini ile sismik araştırma yapacağını belirtmesinden sonra Yunanistan’ın buna itirazı, Almanya’nın devreye girmesi, Merkel’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan erteleme ricasında bulunarak, konunun görüşmelerle halledilmesini istemesi üzerine Türkiye NAVTEX ilanını kaldırdı.

Bundan sonra Yunanistan ve Mısır MEB ilan etti; tabii Türkiye bunun geçersiz olduğunu, adaların MEB‘i olmadığı gibi Mısır ile Yunanistan’ın kıyıdaş olmadığını açıkladı.

Bu tamamen Türkiye’ye karşı alınmış bir karardı. Bunun üzerine Türkiye tekrar NAVTEX ilan etti.


Peki, Yunanistan’ın nasıl bir politika izlediği, güvenilmez olduğu bilindiği halde Merkel’in ricası ile Meis Adası’nın güneyindeki NAVTEX ilanını neden kaldırdık ve neden sismik araştırmadan vazgeçtik.  

Bu tür faaliyetleri yapmadan Doğu Akdeniz’deki hak ve menfaatlerimizi koruyamayız. Burada haklarımız olduğunu gösteremeyiz.

Yapılan önemli bir hatadır. Çatışma çıkacakmış, çıksın. Yunanistan böyle bir şeye teşebbüs edecekse deniz de, adalar da, Trakya da burada.

İçeriden birileri "Türkiye’yi çatışmaya çekiyorlar, tuzağa çekiyorlar" diye feryat ediyor.

Peki, Edirne’yi ya da Kars’ı veya herhangi bir toprak parçamızı isteseler ve tehdit etseler verecek miyiz?

Meis’in güneyinde NAVTEX ilanından ve sismik araştırmadan vazgeçmenin de bundan bir farkı yok.

Yapılması gereken hemen yeni NAVTEX’ler ilan edip buralara sismik araştırma ve sondaj gemilerini göndererek bölgemize sahip çıktığımızı göstermemiz gerekiyor.

Yapmamız gereken bir başka husus da MEB ilanında bulunmaktır. Sanki Lübnan ve İsrail ilde anlaşmışız gibi MEB ilan etmemiz gerekiyor. Bunun da gecikmeden yapılması gerekir.


Bütün bunlar olurken Türkiye belirli sınırlar içinde tutulmaya zorlanıyor. Doğu Akdeniz’de ABD, İsrail, AB, Mısır, Rusya, İngiltere; Libya’da Rusya, AB, Mısır, BAE, Suudi Arabistan; Suriye ve Irak’ta ABD, Rusya, İran, İsrail, İngiltere; Kafkaslar’da Rusya ve ABD, Fransa, İngiltere; Balkanlarda AB, ABD ve Rusya Türkiye’yi belli sınırları kabul etmeye zorluyorlar.

Bu üstü açık ve kapalı olarak devam ediyor. Amaç nedir?

Türkiye gelişemeyeceği belirli bir alana sıkıştırarak etkisiz kılmak mı isteniyor?

Türkiye’nin denizlerden ve doğusundaki su kaynaklarından kopartılması amaçlanıyorsa bu Türkiye’nin ve Türk Milletinin köleleştirilmesi demektir.

Türkiye ABD’nin, İsrail’in, Rusya’nın ya da Çin’in yaptığı planın kurbanı mı olacak. Diğer ülkelerde Türkiye’nin kurban edilmesine yardım ederken kendi sonlarını hazırladıklarının ne kadar farkında olacaklar? 


Türkiye, Yunanistan ve Mısır'dan böyle bir hamle beklemeliydi. Hatta bu hamleyi yapmak için Mısır ve Yunanistan’ın ABD’den olur aldığını belki de söz konusu hamlenin ABD tarafından yaptırıldığı, ikilinin sadece piyon olduğunu da düşünebiliriz.

ABD’nin böyle bir hamle yapmak istemesinin amacı nedir? Sanırım Türkiye’yi yalnızlaştırarak kendi stratejisine uygun olarak kullanmak veya onu İsrail’e doğru itmek olabilir mi acaba?

Çünkü Türkiye ile arası bozuk olan bir İsrail güvenliğini etkili olarak sağlayamaz. İsrail’in güvenliği için Türkiye olmazsa olmazdır.

O zaman mecbur kalan Türkiye Doğu Akdeniz ve Ortadoğu konusunda İsrail ile ittifak kurabilir mi? Bunun içeride ve dışarıda, ekonomi dahil bazı emarelerini görüyor olmalıyız. 


Libya’da karşımıza Rusya çıkıyor. Onun yanında Mısır, BAE, Suudi Arabistan, Fransa var. Rusya’nın bölgeye yerleşmesi NATO’yu, Avrupa ülkelerini güneyden kuşatmasına imkan veriyor.

Libya’nın bölünmesi de Rusya’nın bölgede hava ve deniz üsleri elde etmesine olanak sağlıyor.

İsrail’in, ABD’nin ve İngiltere’nin buna sessiz kalması ve Türkiye’ye karşı birleşen grubu durdurabilecek ya da yeni oluşan dengeyi Türkiye lehine bozabilecek olan ABD’nin sesinin çıkmaması ne anlama geliyor?

ABD petrol ve doğal gaz bölgelerinin ve bunların limana ulaşım hatlarının askersizleştirilmesini hatta Avrupa ülkelerinden teşkil edilecek bir barış gücüyle korunmasını talep ediyor. Büyük ihtimalle İngiltere de aynı fikirde.


UMH karşısında yapılan yığınağa baktığımızda harekatın niye durduğunu ve neden devam ettirilemediğini anlıyoruz. Mig 29’lar, Su24 ler, S-300’ler, kıyı savunma füzeleri olmak üzere Sirte ve Jufra’da büyük bir yığınak yapılmış.

Rusya, Mısır’a SU35 uçaklarının ilk partisini vermiş, ayrıca Mısır yeni firkateyn ve silahlar almış. Mısır Meclisi Libya’ya asker göndermeyi kabul etmiş.

Yapılacak harekata baktığımızda hava örtüsü gerekli, karadaki birliklerin harekatı için yakın hava desteğine ihtiyaç var, hava savunma sistemlerinin ve radarlarının baskılanması gerekiyor, karşı tarafın hava kuvvetlerinin baskılanması veya etkisiz hale getirilmesi gerekiyor, deniz kuvvetlerimizin desteği için karşı taraf kıyı savunma füzelerinin imhası ve gemilerimizin orta ve uzun menzilli hava savunma sistemlerine ihtiyacı var.

Ayrıca Türkiye-Trablus arası 2 bin kilometredir. Türkiye ile harekat alanı arasında deniz ve hava köprüsü kurmanız gerekecektir. Yani deniz yolu ve hava yolu ile ikmal sağlanması gerekir.

Bu konvoyların havadan ve denizden korunması bir ihtiyaçtır. Tanker uçakları, havadan ihbar uçakları ve diğer ikmal uçakları hava savunma sistemlerine karşı hassastır.

Bütün bunların harekatın başlatılması ve devamı için dikkate alınması gereken kritik unsurlardır.


ABD ne yapmak istiyor? Tabii İngiltere de. Türkiye’yi yalnız bırakıp onun planını uygulama ya da Türkiye’yi İsrail ile işbirliğine mi mecbur bırakıyor?

Ya da Türkiye’yi yalnız bırakarak çok sayıdaki cepheden birinde Türkiye’nin başarısızlığa uğratılmasını sağlayarak yukarıda belirttiğim hedefe mi ulaşmak istiyor?

Bu konularda çok soru sormamız, cevabını bulmamız, analiz yapmamız ve yeni stratejiler geliştirmemiz gerekiyor.

Hele pandemi ve Lübnan’daki patlamadan sonra çok şey değişecektir. Çin’in Bir Yol Bir Kuşak projesi ve en önemlisi İran ile yapacağı 400 milyar dolarlık 25 yıllık anlaşma bölgemizdeki ve Doğu Akdeniz’deki birçok olayı tetikleyecektir.

Günlük kararların bir yana bırakıldığı, büyük resmin görülebildiği olguya ve istihbarata dayalı analizler yapmanın tam zamanıdır.

Kuşatmayı yarmak istiyorsak siyasi hedefleri, grand stratejiyi ve jeostratejiyi bir an önce belirlemek, başta ekonomi olmak üzere milli güç unsurlarımızı da bunlara göre geliştirmek durumundayız. 

Tabii en önemlisi iç cephenin sağlam tutulmasıdır. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU