Z Kuşağını nasıl bilirsiniz? (3)

H. Caner Akkurt Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Twitter

Din ve siyasete bakışları

Z kuşağına asosyal ve apolitik yakıştırmalarının doğru olmadığını düşünenlerdenim.

Bizler kendi pencerelerimizden ve kendi sosyalitelerimizden bakarak Z kuşağına asosyal ve apolitik diyoruz, oysa onların sosyallikleri “Windows” üzerinden oluşuyor.

Politikaya önceki kuşaklar gibi oportünist bakmayıp, pragmatist yaklaşıyorlar. Örneğin çevreci bir parti kurulsa ve samimiyetlerine inandırsa kesin desteklerler.

İddia edilenin tersine, kesinlikle politik bir duruşları var ve politik eğilimlerini anne babaları üzerinden şekillendirmiyorlar. 

Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, hele ki, çok partili sisteme geçilmesiyle Türkiye’de politik tercihler, ailelerin hatta sülâlenin geleneksel tercihine dönüşerek kuşaktan kuşağa aktarılmaktaydı.

İdeoloji, inanç gibi unsurlar politik tercihlerde önemliydi. Fakat Z kuşağı böyle bir geleneği nazikçe reddederek, sosyopolitik geleneği değiştirecekler gibi görünüyor.

Özellikle belli bir yaş diliminde ebeveynlerinden mentorluk istemiyorlar. Aynı şekilde politikaya rasyonel yaklaştıkları için yüksek perdeden, buyurgan ve kuru vaatlere dayalı diskurlardan hiç hoşlanmıyorlar.

Her alanda olmasını istedikleri gibi politikada da gelenekselcilikten kurtulup inovatif yaklaşım istiyorlar. Kısacası, bugünkü tarz-ı siyaset onlara uymuyor, bir beden gömlek dar geliyor.

Öyle ki, sosyal medyada “#OyMoyYok” hashtagiyle başlattıkları harekette de bu mesajı veriyorlar. 

Z kuşağının, her şeyden önce din üzerinden siyasete karşı olduğunu belirtmem gerekir. Kendilerinden önceki kuşaklara göre -daha iyi yabancı dil bilme avantajını da yakalayarak- küresel siyaseti sıkı takip ediyorlar.

Emperyalizmi önceki nesillerden daha iyi kavramış durumdalar. İslam dünyasının ve Doğu toplumlarının sömürüye neden maruz kaldıklarının çok iyi farkındalar.

Bu durumdan kurtulma yolunun ise hamasetle değil, kaynakları doğru ve yerinde kullanarak, ekonomik ve teknolojik gücü elde etmekten geçtiğine inanıyorlar.

Mütedeyyin ve muhafazakâr ailelerin Z kuşağı çocuklarından ateizm ve deizm ya da agnostisizme kaymalar olduğu uzun zamandır tartışılmaya devam ediyor.

Z kuşağının sekülerleşme hikâyesini Ruşen Çakır’ın kullandığı kavram olan “dezislamizasyonla” açıklamayı doğru bulmuyorum.

Çünkü ailelerin yaşam biçimleri üzerinden çocuklarını da aynı kategorizasyona dâhil etmek, sosyolojik olarak sağlıklı bir çıktı vermez.

Ki, Ruşen Çakır bu kavramı Türkçe'de “İslam’dan uzaklaşma”, “İslam’dan kopuş” olarak karşılık bulacağını söylüyor.

Z kuşağı bu anlamda İslam’dan uzaklaşma değil, kendine özgü din yorumu üzerinden bir yaşam biçimi geliştirmeye çalışıyor.

Bunun olumlu yönlerini de görmemiz gerekir. Zira bu tavır, kendilerini ârafta hissedip, “riyakârca” davranarak rol yapmalarından daha evlâdır.

Gençler özellikle üniversite eğitimlerinin başlangıcından itibaren mekânsal olarak da aile ve çevresinden uzaklaştıkları için kendilerini daha özgür hissederek, birçok sebepten dolayı daha önce dile getiremedikleri bireysel tercihlerini rahatlıkla ifade etme imkânıyla beraber, bu tercihlerine saygı duyulmasını istemektedirler.

Bir genç, ailesiyle birlikte yaşarken, aile ortamı ve anne-babasının dindarlığı nedeniyle kendi tercihi olmadan başını örttüğünün daha sonra farkına varmakta ve iç dünyasında neden sorusuna cevap bulmakta zorlanmaktadır. 

Genç bir kızın, özellikle de üniversite çağına geldiğinde bir tercihte bulunarak başını açması ya da genç bir erkeğin dinin gerekleri olan bazı ritüelleri bırakması böyle bir kontekste değerlendirilmesi gerekir.

Ayrıca başını açmamış ya da ibadetlerini bırakmamış bir tarzda ama kendine özgü bir yaşam ve dinî anlayış biçimi geliştirdiklerini de görmekteyiz.

Nitekim din ve sekülerleşme ile ilgili Z kuşağı ile yapılan birçok anket ve röportajda yaşam tarzına saygı, düşünce özgürlüğü, din anlayışına bakışları gibi konularda ailelerinden farklı düşündüklerine şahit oluyoruz.

Yakın zamandaki bir röportajda, Z kuşağı gençlerin verdikleri cevaplarda en dikkat çeken ortak noktanın; insana, doğaya, hayvana yeterince değer verilmediği, herkesin farklı inanç ve düşüncelere saygı duyması ve önyargıdan kurtularak ötekileştirmenin olmaması gerektiği görülmektedir.

Röportajda Z kuşağı bir genç, insanların birbirine tahammülü olmadığını, ailesinin dindar olduğunu ama kendisinin yaşam tarzına karışmadığını söylerken, diğeri şöyle konuşuyor:

…Sadece okulda ya da ailemizden öğrendiklerimizden ibaret değil hayat. En basiti; kişinin dini beni ilgilendirmiyor. Karşımdaki insanın diniyle değil, vicdanıyla ilgileniyorum. Tuttuğu oruç, kıldığı namaz benim için bir şey ifade etmiyor. Çevreye, insana, hayvana karşı duyarlı mı önemli olan bu.


Bir diğer genç ise şunları söylüyor:

…Hayallerimin, ailemin fikirleri üzerine şekillenmesine izin vermeyeceğim. Bunun için de çok fazla okuyorum ama okuduğum kadar da internette vakit geçiyorum. Şimdiden ailem gibi düşünmediğimi fark ettim. Ailem aşırı inançlı ben de öyleyim ancak onların farklı inançlara bakış açısı ile benimki aynı değil. Ateist birine ailemle benim bakış açım çok farklı olur. Türkiye’de en rahatsız olduğum konu, kadın ve erkekler arasında eşitlik yok. Bunun yanı sıra her gün kadınlar ölüyor, çocuklar istismara uğruyor, hayvanlara işkence yapılıyor, bunlar tartışılsın ve çözüm bulunsun.


Benzer birçok araştırma üzerinden hareketle, önceki kuşaklarla Z kuşağının hayata yaklaşımlarındaki temel referans kaynakları farklı olduğu için haliyle olay ve olgulara yaklaşımları da farklılaşmaktadır denebilir.

Diğer taraftan Batı dünyasında olduğu gibi İslam dünyasında ve özelde Türkiye’de de sekülerleşme sürecinin söz konusu olduğunu kabul etmemek ve görmezden gelmek konuyu hafife almak ve kendini kandırmaktır.

Fakat sekülerleşme süreci sadece dindarları içine alan bir süreç olmadığı için de “dezislamizasyon” kavramına karşı çıkıyorum.

Geçmişte dokunulmazlığı, kutsiyeti olan birçok düşüncenin evirildiği, sorgulandığı ve farklı yorumlandığı bir sekülerleşme döneminden geçiyoruz.

Mesela, Kemalizm’de de bir sekülerleşme yok mu?

M. Kemal Atatürk’le ilgili internette milyonlarca tıklanma sayısı olan ve gülümseten birçok Caps’e rastlamak mümkün.

Önceki dönemlerde böyle bir şeye tahammül edilir miydi?

Kaldı ki böyle bir şeyi yayımlayanlar hakkında soruşturma açılması işten bile değildi. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Dinî anlayışlara ve cemaatlere Z kuşağının tereddütlü yaklaşmasında, 15 Temmuz darbe girişiminin de etkisi olduğu bir gerçektir.

Ancak genel anlamda mevzu daha derinlere inmektedir. Geleneğin, kültürün din olarak sunulması, geleneksel fıkıhta iman ve küfür gibi konularda çok koyu ve keskin sınırlar çizilmesi ve bunların güncellenmesi yönünde adım atılmaması önemli rol oynamaktadır.

Geleneksel yaklaşımların çoğu, normal insan-insan ilişkisi yerine cinsellik üzerinden kadın-erkek ilişkilerini, inanca dayalı katı kurallar üzerinden yönetmeye çalışmaktadır.

Bu ve benzeri konular dindar çevreden gelen ve üniversitede okuyan bir gencin arkadaşlık ilişkilerinde çelişkiye düşmesine neden olmaktadır.

Bazı çarpıcı örnekler vermek gerekirse; asansöre birbirinin mahremi olmayan kadın ve erkeğin tek başlarına binmesinin haram kabul edilmesi, zamanın ruhunu görmezden gelerek çocuk yaşta evliliklerin dinen caiz görüldüğünün dillendirilmesi, hatta sigarayla ilgili “haramdır” fetvası gibi konular modern kent yaşamındaki gençleri dekadansa ve açmaza sürüklemektedir.

Dolayısıyla ya –mış gibi yapmaya devam ederek iç dünyalarında bir reddiye yaşamakta ya da cesaret göstererek açıktan itiraz etmeyi seçmektedirler.

Bu açıdan toplumların, ilim insanlarının ve devlet yöneticilerinin yeni kuşaklara kulak vermesi, onları anlamak için gayret göstermesi gerekir.

Dinî rejimle yönetilen komşumuz İran’dan örnek vermek gerekirse; genç kuşak böyle bir yönetim şeklinden memnun ve mutlu değil ve bu sebeple kendilerine getirilen kısıtlama, yasak ve baskıları sürekli delme eğilimindeler.

 Kadîm kültürlerine bağlılıklarını dine bağlılıklarından daha fazla öne çıkarma gibi bir formül geliştirmiş durumdalar.

Çünkü biraz da İslamiyet öncesi kültürü öne çıkararak resmî din anlayışını öteleyebileceklerinin farkına varmışlar. Mevcut rejimi tercih etmektense Pers kültürünü yeğliyorlar.

Hamaney, 26 Aralık 2019’da “Gençlerimize dünyevileşmeyi telkin ediyorlar, onlara cihat ve şehadeti anlatalım” şeklinde bir açıklama yaptı.

Sekülerleşmenin karşıt duruşu cihat ve şehadet midir Allah aşkına?..

Bu söze yorum bile yapmamak yerinde olur sanırım. 

Türkiye’de Z kuşağının sekülerleşme serüveni ve din sorgulamalarıyla ilgili, doğrusu kapsamlı bir çalışma henüz başlamış değil.

Ancak, Diyanet İşleri eski Başkanı ve hâlihazırda İslam Düşünce Enstitüsü (İDE) Başkanı olan Mehmet Görmez, gençlerin din konusunda sorgulamalarının deizm değil, aslında “İbrahimî bir sorgulama” olduğunu ileri sürmektedir.  

Benim bu değerlendirmeden anladığım;  bu sorgulamaların geç gelmesinden dolayı, yoğunluğunun yüksek seviyede seyrediyor olduğudur.

Her ne olursa olsun Görmez, bu konuda önemli bir adım attı. “Gençliğin Din Sorgulamalarının 7 Sebebi” ve “Gençliğin Anlam Arayışı ve İslâm” başlıklarında, gençlerin zaman konusundaki sabırlarının da farkında bir şekilde, her biri birkaç dakikalık, kısa kısa söyleşiler hazırlayıp yayımladı.

Bu söyleşilerde, yanlış dinî anlayışları ve yorumları ele alarak din ve dünya ilişkisinin nasıl kurulması ve dengenin nasıl olması gerektiğini samimi bir şekilde izah etmeye çalıştığı açıkça görülmektedir.   
 


Mehmet Görmez’in, gençliğin din sorgulamalarının 7 sebebi dediği başlıklar şöyle:

  1. Din-İnsan İlişkisi
  2. Din-Dünya İlişkisi
  3. Din-Akıl İlişkisi
  4. Din-Bilim İlişkisi
  5. Din-Kültür İlişkisi
  6. Din-Ahlâk İlişkisi
  7. İnsan-Allah İlişkisi           

Kısacası, Z kuşağı, ahlâki anlayışı öne çıkarmış bir dindarlığı, inancını ebeveynleri bile olsa kendisine dayatmayan, yaşam biçimlerinden dolayı ötelenmeyen, siyasetten arınmış duru bir din anlayışı istiyorlar. 

Sevgili Z kuşağı gençler!

Sizleri konuşurken ve değerlendirirken sürç-ü lisan ettiysem affola… 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU