Suriye’den kaçarak Türkiye’ye gelen Süryaniler zaman içinde Avrupa’ya gitti, kampları Ezidi göçmenlere verildi

Suriye’deki iç savaştan kaçan Süryaniler için Mardin’de yapılan 4 bin kişilik kampa kimse gitmeyince kamp IŞİD’ten kaçan Iraklı Ezidilerin kullanımına verildi. Türkiye’ye gelen Süryanilerin hemen hemen hepsi Avrupa'ya gitti

Fotoğraf: Reuters

Suriyeli muhalifler için “rejim yanlısı”, Esad taraftarları için ise “ülkelerinden kaçan hain muamelesi” görüyorlar…

Askere gitmemek için ülkelerinden kaçan ama muhaliflere de katılmayan Suriyeli Hristiyanların büyük bir kısmı Türkiye’de de kalmadı. Çoğu Avrupa ülkelerine gitti. Artık doğup büyüdükleri ülkelerine uzaktan bakıyorlar.

Suriye’de iç savaş kızışınca Suriyeli gayrimüslimlerin ilk duraklarından biri, diğer milyonlarca Suriyeli gibi Türkiye oldu. Gelen Hristiyanlar içinde, Ortadoğu’nun kadim halkı Süryaniler de vardı...

Onlar da diğer Suriyeliler gibi çadır kamplarına alındılar. Ancak bölgedeki kriz ve çatışmaların öncelikli sebebi olan kimlik çatışması onların yakasını bu kamplarda da bırakmadı.

Süryani Kadim Kilisesi Başkan Yardımcısı Kenan Gürdal, Mardin Süryanilerinden biri.
 

Kenan Gürdal.JPG
Süryani Kadim Kilisesi Başkan Yardımcısı Kenan Gürdal / Fotoğraf: Independent Türkçe


Uzun süredir İstanbul Bakırköy’de çok sayıda Müslüman ve Hristiyan kuyumcunun sıra sıra dizildiği Gür Çarşı’da kuyumculuk yapıyor.

2011’de başlayan göç dalgasında imkanları seferber edip Süryanilere yardımcı olmaya çalışan Gürdal o günleri Independent Türkçe’ye anlattı:

Kamplarda iki tarafı destekleyen insanlar da vardı ve (Hristiyanlar) iki taraftan da eziyet görmeye başladılar.

Hristiyanlar artık kamplarda kalmak istemedi. Bunun üzerine o dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Türkiye’deki dört Süryani metropolitini davet ederek ‘Hristiyanlara ayrı bir kamp yeri yapalım’ teklifinde bulundu.

Toplantının ardından Süryani toplumunun göstereceği bir araziye 500 kişilik bir kamp yeri kurulması talimatı verdi.


Kampı yapma görevi Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı (AFAD) üstleniyor.

Süryani Cemaati, Mor Gabriel Manastırı’na ait büyük bir araziyi bedelsiz bir şekilde AFAD’a tahsis etti. Ancak arazi çok büyüktü.

AFAD yetkilileri buraya 4 bin kişilik bir kamp yeri yapılmasının daha uygun olduğunu söylediler.

Süryaniler için yapılan kampta Ezidiler kalıyor

Manastır arazisine yaptıkları, çamaşır makinesi, buzdolabı, kliması, yanmaz çadırlara sahip kampı için "neredeyse 5 yıldızlı" diyerek tanımlayan Güldal, sonraki süreci şöyle anlattı: 

Gelen Hristiyanlar kendi imkanlarıyla legal evrak hazırlatarak ya da sahte pasaport veya vizeyle yurt dışına gitmek istiyorlardı. Bunun merkezi de İstanbul. Dolayısıyla kamplara gitmez odular. Maalesef 4 bin kişilik kampa sadece 8 Hristiyan yollayabildik.

Kampa kimse gitmeyince AFAD Genel Müdürü bizi aradı ve ‘Buraya sizinkiler gelmiyorsa Ezidiler Irak’ta büyük sıkıntılar yaşıyorlar. Yürüyerek, yalın ayak çıktılar ve bu tarafa geliyorlar. Müsaade ederseniz onları buraya yerleştirelim. Sonuçta arazi sizin araziniz. Sonuçta bu insani bir dram, burada kimsenin etnik kökeni düşünülmez' dedi.

Memnuniyetle kabul ettik ve dört bin kişilik kampı Ezidilere verdik. Kamp hâlâ Ezidilerin kullanımında.

 

Süryani Kadim Kilisesi
Süryani Kadim Kilisesi/ Fotoğraf: suryanikadim.org


İstanbul’a gelen Süryaniler ne durumdaydı; Kamplarda kalmak istemeyen, bir yolunu bulup Türkiye dışına kaçmak isteyen Süryaniler burada neler yaşadı?

Gürdal, çok sayıda Süryani’nin kiliseye sığınarak “Biz geldik yatacak yerimiz yok, yiyecek aşımız yok” dediğini aktarıyor. Süryani cemaatinin kendi imkânlarıyla bu mülteciler için bir fon oluşturtulduğunu bu fonun yönetimini ise kendisinin üstlendiğini anlatıyor:

Bizim Samatya’da bir binamız vardı. Metruk bir binaydı. Restore edilmesi için üç aylık bir zaman gerekiyordu. Ama 150-200 kişilik bir kafile gelmişti. Onlar için Zeytinburnu’nda bir otel tuttuk. Binanın restorasyonu bitince o Süryanileri binaya aldık.

Tabii bu dönem içinde yurt dışına gidebilecek imkânı olan gitti. Zaten hemen hemen herkes gitmek istiyordu. Gidenlerin yerlerine başkaları geldi. Sonunda dört buçuk senin bitiminde 2016’da baktık ki gelen giden kalmadı.

O süreçte, Süryani toplumu kendi imkânlarıyla, kim ne verdiyse gelen bağışlarla bunları ayakta tuttuk. Sadece bu insanların yemeklerine 356 bin lira harcadık. İnternetleri zaten muntazam ödeniyordu. Elektrik su doğalgaz faturaları da kilise ödedi.


Gürdal, “kardeş cemaatler” dediği diğer Hristiyan toplumunun ileri gelenlerine bu konuda biraz kırgın. Diğer Hristiyan cemaatlerinin gelen Suriyeli Hristiyan sığınmacılara kimliklerine göre yardım ettiklerini savunan Gürdal, “Bu durum bizi çok üzdü” diyor:

Kiliseye müracaat eden 5 bin kişinin birine dahi biz ne olduğunu sormadık. Sadece Hristiyan olmasına baktık. Ermeni geldi, Rum geldi, Keldani geldi, Nasturi geldi… Her kesimden geldiler.

Asla ‘git kendi kilisenden yardım iste’ demedik. Ama maalesef buradaki başka farklı kardeş cemaatlerin dini liderlerine bizim Süryanilerden biri gittiği zaman ‘Sen Süryani kilisesine git onlar sana yardım etsin’ cevabı aldılar.

Süryani kilisesi dünyanın hiçbir yerinden hiçbir şekilde yardım almadı. Oysa farklı kardeş cemaatlere kendi “karitaslarından” çok büyük yardımlar geldi. Kilise imkanlarını değil dışarıdan gelen imkanlarla yardımları götürdüler. Ama bize böyle bir yardım yoktu. Bunu maalesef en çok Keldani cemaati yaptı.


Legal yollardan yurt dışına gitmeyi başaramayan Hristiyan Suriyelilerin kaçak yollardan Akdeniz’i aşarak Avrupa ülkelerine gitmeye çalıştığını söyleyen Kenan Gürdal, bazılarının bu tehlikeli yolculuğu tamamlayamadığını hatırlatarak "Bindikleri derme çatma botlar battı. Ölenlerin cenazelerine de Türkiye’deki Hristiyanlar sahip çıktı" dedi. 

Süryani Kadim Kilisesi Başkan Yardımcısı, Avrupa'ya gitmek isterken denizde boğulanların cenazelerini Mardin’de defnettiklerini söyledi. 

O genelge nasıl yayınlandı?

Gürdal’la röportajımız sırasında, 2012’de uygulamaya konulan ve kaçak Suriyelilerin artık geri gönderilmeyeceğini açıklayan İçişleri Bakanlığı genelgesinin de görünmeyen mimarlarından olduğunu öğreniyorum. 

Gürdal o sıralar havalimanlarında yakalanarak geri gönderilmeyi bekleyen Hristiyan Suriyelilere yardımcı olmak ve polisle Suriyeliler arasında gönüllü tercümanlık yapmak için vaktinin büyük kısmını havalimanında geçirdiğini anlatıyor.

Orada tanık olduklarının ağırlığı ve Suriyelilerin kaçtığı ülkelerine yeniden gönderilmeleri üzerine yaşadıkları trajediyi unutmayan Gürdal, Davutoğlu’yla yaptıkları toplantıda bunu gündeme getirdiğini anlatıyor:

Toplantıda söz aldım ve bir ricada bulundum. Bu insanlar hırsız, cani, katil değil. Dertleri ailelerinin canlarını kurtarmak.

‘Sınırdan kaçak geçmiş insanları havalimanından topluyorsunuz, Hatay’a gönderiyor ve sınır dışı ediyorsunuz. Zaten ateşten kaçıp Türkiye’ye gelmişler, ateşin ortasına atıyorsunuz. Adamlar ertesi gün aynı yoldan tekrar Türkiye’ye geliyor. Biz Kilise olarak en azından Hristiyanlara bakabiliriz. Bize bu imkanı verin, yakaladığınız Hristiyan düzensiz göçmenleri bize teslim edin, biz bakalım’ dedim.

Davutoğlu böyle bir sürecin farkında olmadığını belirtti. Bunu dönemin içişleri bakanına iletti. Bir hafta sonra bakanlık müşaviri beni aradı ve genelge yayınlayarak bu işi çözeceklerini, yakalanan kaçak Suriyelilerin parmak izlerinin alınıp bırakılacaklarını söylediler.

Ben o zamana kadar havalimanına o kadar sık gidip geliyordum ki artık oradaki polislerle birbirimizi tanıyorduk.

Genelge yayınlandıktan sonra orada görevli komiser muavini bir arkadaş beni aradı ve ‘Kenan Bey sana teşekkür ederiz. Buranın kapasitesi 50 kişi ama 200 kişi dolardı. Bu genelge bizi çok rahatlattı’ dedi.

Sonra gidip kendilerini ziyaret de ettim hakikaten havalimanı nezarethanesi boşalmıştı.


Gürdal, “Bu drama şahit olduğum beş yılı hiç unutamayacağım” diyor.

Günlerce yemek yememiş insanları, askere gitmemek için Suriye rejiminin kontrol ettiği topraklardan kaçanları ama geri gönderilme korkusu içinde yaşayan Suriyelileri… Ama en çok IŞİD’in elinden kaçan bir ailenin yaşadıkları onu etkilemişe benziyor: 

IŞİD’in en azılı olduğu dönemde 9 kişilik bir aile varını yoğunu toplayarak Türkiye’ye doğru yola çıktı. Ailenin 9 yaşında da bir kız çocuğu var.

Birisi bu ailenin bankada 20 bin doları olduğunu iddia ediyor. Ailenin babası IŞİD militanlarını paralarının olmadığına inandıramıyor.

Aile tam infaz edilecekken içlerinden biri 9 yaşındaki küçük çocuğu kendilerine vermelerini istiyor.

Eğer çocuğu verirlerse ailenin geri kalanının gitmesine izin verilecek, vermezlerse çocuk dahil herkes ölecek.

Seçimini, çocuğunu verip ailesinin diğer üyelerini kurtarmaktan yana yaptı. Gelip bizim yanımızda bir hafta kaldılar. Ailenin babası bir hafta sonunda tek başına çıkıp kızını bulmak için Suriye’ye geri gitti.

Bir daha akıbetini öğrenemedik. Aile de isveç’e gitti.


Süryanilerin gitme istekleri 100 yıllık travmadan kaynaklanıyor

Kenan Gürdal, Süryanilerin Türkiye’de yaşamak istemediğini ve hemen hemen hepsinin Avrupa ülkelerine gittiğini anlattı.

Kendisi Türkiyeli bir Hristiyan olarak yaşamından memnun.

“Özellikle son 17 yıldır Cumhuriyet döneminde görmediğimiz rahatlığı gördük. Son derece mutluyuz. Ama belki biz de burada bir zulüm görseydik, travmalar yaşasaydık, dini işkencelere maruz kalsaydık ben de burada durmak istemezdim” diyor. 

Süryanilerin gitme tercihlerini ise 100 yıllık bir travmaya bağlıyor Gürdal:

Kendileri 1915’te Ermeni ve Süryani soykırımı döneminde kendi canlarını kurtarmak adına daha güvenli gördükleri Suriye’ye göç ettiler.

100 yıl sonra orası güvensiz hale geldi ve geri döndüler.

Bir daha böyle bir şey yaşamayacaklarının garantisinin olmadığını düşündükleri için artık bir Müslüman ülkede kalmak istemiyorlar. Almanya’ya, Belçika’ya, İsveç’e gidiyorlar.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU