Bu yazıyı ne doktorlar, ne mühendisler istedi

Hakan Gülseven Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Pixabay

Eskiden, “Kızımızı ne doktorlar, ne mühendisler istedi” diye övünürdü aileler, kızlarının hanımefendiliğini, güzelliğini anlatmak için.

İlla ‘prestijli’ bir meslek erbabı damat olarak alınacak ya, “Kızı gönlüne bırakırsan ya davulcuya ya zurnacıya varır” da denirdi.

40 yıl öncenin kalıplarından bahsediyoruz tabii.

Şimdi mühendisler işsiz, doktorlar hasta yakınlarından sabah akşam dayak yiyor ve polisten ya da imamdan az kazanıyorlar. Ek gelirlerle birlikte durum bu.

İmam en prestijli devlet memuru haline geldi. Maaşlarının yanı sıra, ‘ekstra’lara gidiyorlar; ölümlerde, doğumlarda, çeşitli maksatla yapılan mevlütlerde ek kazanç imkanları var.

Öte taraftan, eskiden aşağılanan meslekler şimdinin revaçta meslekleri. Zurnacıyı bilmem ama davulcu durumu rahmetli bir başbakanımızın kızının davulcuyla evlenmesinden sonra giderek irtifa kazandı.

Hatta 12 Eylül sonrası, tam milletçe demokrasiye geçiş yapacakken, ‘davulu delen jaguar’ amblemli bir parti bile kurulmuştu, ‘kaçak Jaguar otomobil davası’yla ‘davulcu damat’ imgesini bütünleştirmek için…

Uzun lafın kısası, meslekler ve mesleklerin itibarı zaman içinde başkalaşıyor.

Bir zurnacının bir mühendise göre iş bulma imkanı çok daha fazla. Zira sayısı 8 milyonu bulan üniversite öğrencilerinin neredeyse yarısı ‘bir şey mühendisi’ olarak mezun oluyor.

Konu sadece mühendislik değil tabii. Misal, Karabük Üniversitesi’nde otobüs kaptanlığı bölümü, İstanbul Üniversitesi’nde at antrenörlüğü bölümü var. 

Biraz ararsanız, daha enteresan bölümler de bulabilirsiniz.

Bulamayacağınız şey, işin kendisi. Gençler işsiz…

40 yıl önce Türkiye işçi sınıfı ve yoksullarının durumu tartışılırken bir tespit yapılırdı: Köyle bağı kopmamış…

Şu maksatla: İşçiler çok az kazansa dahi köyden bulgur, tarhana gibi envai çeşit erzak geliyor, o yüzden geçinip gidiyorlar, denirdi.

40 sene önce kırsal nüfus neredeyse yüzde 70’ti.

Şimdi iş tersine döndü. Kent nüfusu yüzde 70. Kentlerde yoksullar erzaksız…

Mesleklerin durumu da tersine döndü. Belediyeden büfe alan biri, bir kuaför, oto elektrikçisi, birahane sahibi, açık biçimde doktordan, mühendisten fazla kazanıyor.

Öğretmen maaşı eskiden matah değildi ama herkes öğretmenlere saygı duyardı; şimdi mesleğin toplumsal bir ağırlığı da kalmadı. Öğretmene ev bile verirken düşünüyor ev sahipleri.

Özel okul öğretmenleri, kendilerini dolandıran okul patronlarından paralarını kurtarıp birikmiş ev kiralarını ödemeye çalışıyor.

Sayıları 150 küsuru bulan hukuk fakültelerinden mezun olan genç avukatlar asgari ücretle hukuk bürolarında işe başlamak için yırtınıyor.

Aslında hukuk fakülteleri yine en iyi durumda olanları… İşin doktorluk, mühendislik faslını geçtim, üniversitelerin sosyal bilimler bölümlerinde okumak tamamen anlamsızlaştı.

Bir not düşeyim, bundan 30 yıl kadar önce ODTÜ’nün sosyal bilimler alanında en düşük puanlı bölümlerinden biri psikolojiydi. Şimdi en yüksek puanı psikoloji bölümü istiyormuş.

Psikologluk en revaçta mesleklerden biri haline geldi. Bu bir istisna çünkü toplumsal bir psikoloji bozukluğuyla muhatabız.

Psikoloji bölümlerini kazanamayanlar ise ‘yaşam koçu’, ‘ilişki koçu’, ‘medyum’ gibi ‘meslek’lerle o psikolojik bozukluk ortamından kendilerine ekmek çıkarıyor.

Üniversite mezunu olmak, bir meslek sahibi olmak anlamına gelmediği gibi, aslında gençleri toplumsal hayatta bir bütün olarak savunmasız halde bırakıyor.

Üniversite sınavına hazırlanacak yerde domates yetiştirmeyi, motor tamir etmeyi, ahşap işçiliğini ya da balıkçılığı öğrenseler çok daha mantıklı.

En azından bir meslekleri olacak. Yıllarını eğitim hayatına gömerek aslında hiçbir meslek sahibi olamıyorlar.

Misal, İstanbul’da, Kadıköy’de algılarınızı açıp biraz dolaşın, ortalık ‘dövmeci’ dolu. Randevuyla çalışıyorlar.

Altı sene tıp fakültesi okuyup anatomiyi ezberleyeceğinize, dövmeciliği öğrenmeniz çok daha mantıklı.

Türkiye’de ‘eğitim’ denen şey tam olarak bu hale geldi.

Leblebi gibi ‘üniversite’ var. Sır değil, bu üniversitelerin başında bulunan akademik unvanlı zevatın o unvanları almak için yazdıkları tezlerin önemli bölümü ‘intihal’.

Tek bir akademik yayını bulunmayan rektörler, dekanlar var.

Diyeceğim o ki, gençler gelecek ve kariyer planlarını bu yazıyı okuyup revize edebilir; analar, babalar  konuyu tekrar değerlendirebilir.

Bu ülkede hiçbir şey için diploma lazım değil.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU