Parlamentodaki espriler Britanyalı liderlerin köleliğe dair cehaletini gösteriyor

Köleliğin gerçekten neye benzediğini anlamanın bir yolu da IŞİD'in 2014'te Irak'ın kuzeyinde ve Suriye'deki Ezidileri nasıl köleleştirdiğini; erkek, kadın ve çocukları katledip binlerce kadını seks kölesi olarak sattığını hatırlamaktan geçiyor

Köle taciri Edward Colston'ın Bristol'deki heykeli, göstericiler tarafından denize atılmıştı (Reuters) 

Muhafazakar liderler, servetlerini köle sömürüsünden elde etmiş insanların anısına dikilen heykellerin kaldırılmasını isteyen protestoculara kıs kıs gülüyor.

Avam Kamarası lideri Jacob Rees-Mogg, geçen hafta şakacı bir tavırla konuşarak, dile getirilen bu tür taleplerin bir zamanlar insanların kurban edildiği bir alan olabileceği gerekçesiyle Stonehenge'i yıkmaya çalışmakla eşdeğer olduğunu ima etti. Bu sözler, geçen yıl yüzünü siyaha boyayarak başını belaya sokan Muhafazakar Partili parlamenter Sir Desmond Swayne'den gelen çocukça soruya verilen cevapta sarf edilmişti. Swayne "bu adada bir zamanlar bir Roma uygarlığı olduğuna dair geçmişten kalan tüm izlerin" silinmesi için bazı tedbirlerin hayata geçirilmesi gerektiğini savunmuştu.

Bu karşılıklı konuşmadaki küstahlık, her iki adamın da köleliğin uzun süre önce vuku bulduğuna inandığını, bu durumu tarihte bilhassa korkunç bir vaka olarak ayrı bir yere koymadığını ve kölelikten çıkar sağlayanlara karşı yapılan gösterileri de ciddiye alınmaması gereken geçici bir heves olarak gördüğünü ortaya koyuyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Daha hatalı olamazlardı. Dini inançlarını açıkça göstermeye yatkın Rees-Mogg, velhasıl şahitli ispatlı bir olay olarak iki bin yıl önce masum bir adamın sömürgeci zalimden gördüğü işkence sonucu katledildiği çarmıha germe işine karşı da aynı derece lakayt olabilir miydi?

Rees-Mogg ve Swayne gibi ateşli Brexitçiler sadece diğer ülkelerin tarihi değil aynı zamanda kendi ülkelerinin gerçek tarihi konusunda da cehalet eğilimi gösteriyor. Edinburgh'daki Henry Dundas heykelini kaldırmaya yönelik kampanya, tarihin karanlık geçitlerine yapılmış tuhaf ve zaman kaybı bir gezinti gibi gelebilir. Aslına bakılırsa bu kampanya Britanya tarihinin en kirli dönüm noktalarından birini, yani 1790'larda Haiti'de (o günlerdeki adıyla Saint-Domingue'de) Fransız Devrimi'nin ateşlediği büyük köle ayaklanmasını bastırmak için Britanya'nın köle sahipleri adına savaştığı askeri harekatı gün yüzüne çıkarıyor. Britanya Ordusu bu savaşa gönderdiği 90 bin askerin 45 binini yitirdi. Kayıpların büyük kısmı sarı humma ve eski kölelerin şiddetli direnişi nedeniyle yaşandı. Verilen zayiat, Napolyon Fransa'sına karşı Britanya'nın yaptığı tüm savaşlarda yaşadığı kayıpların toplamından bile daha ağırdı.

Bu bölüm, Britanya tarihini anlatan kitaplardan büyük ölçüde çıkarıldı. Beklendiği üzere bireyler gibi ülkeler de erdemlerine ve başarılarına odaklanıp suçlarını ve yenilgilerini unutmayı sever. Esasında Rees-Mogg ve Swayne, kölelik suçunun bu cürmü işleyen ve bundan çıkar sağlayan insanların erdemlerinin kutlanmasına mani olacak kadar affedilemez bir şey olmadığını söylerken, bu kişilerin yaptığı gaddarlıkları anmaya yönelik girişimlerse ciddiye alınmıyor.

Köle sahiplerinin yaptıklarını "mezalim" olarak tanımlamak bir abartı değil. Köleliğin vahşi hakikatinin beyaz topluluklar tarafından idrak edilmesi, efendilerle köleler arasındaki duygusal bağları vurgulayan Rüzgar Gibi Geçti (Gone with the Wind) türü filmlerle bulandırılıyor. Köleliğin gerçekten neye benzediğini anlamanın bir yolu da IŞİD'in 2014'te Irak'ın kuzeyinde ve Suriye'deki Ezidileri nasıl köleleştirdiğini; erkek, kadın ve çocukları katledip binlerce kadını seks kölesi olarak sattığını hatırlamaktan geçiyor.

IŞİD cezaevlerinde tutulan dehşete düşmüş haldeki kadınları, tecavüz ya da en yüksek teklifi verene satılmak bekliyordu. Birleşmiş Milletler'in (BM) bu hapishanelerden birinde neler yaşandığına dair hazırladığı raporda, “Esaretin ardından geçen ilk 12 saat hızla artan bir dehşetle doluydu" ifadesi yer alıyordu.

Bir kız çocuğunun seçilmesini, o kişi odadan zorla çıkarılırken yükselen çığlıklar ve onu bırakmayan annesinin ya da herhangi bir kadının (IŞİD) savaşçıları tarafından vahşice dövülmesi izliyordu. (Ezidi) kadınlar ve kız çocukları, potansiyel alıcılar tarafından daha az çekici bulunabilmek için vücutlarını çizmeye ve kanatmaya başlamıştı.

Bu satırlar, Cathy Otten'ın With Ash on Their Faces: Yezidi Women and the Islamic State (Yüzlerinde Küllerle: Ezidi Kadınlar ve İslam Devleti) adlı kitabında geçiyor.
 


IŞİD, Batı Hint Adaları ve ABD'deki köle tacirlerinin ve sömürge çiftliği sahiplerinin 18. yüzyılda yaptıklarından çok da farklı davranmamıştı. O zamanlar Karayipler'deki bir köle çiftliğinde hayatın neye benzediğine dair hazırlanan en malumatlı kılavuz, Britanya hakimiyetindeki St. Kitts ve Nevis adalarındaki çiftliklerde 19 yıl boyunca doktorluk yapmış eski bir donanma cerrahı olan Anglikan papaz James Ramsay'in kaleme aldığı kitaplar oldu. Ramsay, kölelerin kendi kilisesinde ibadet etmesine izin vererek bu insanlara bariz bir anlayış göstermesi nedeniyle en nihayetinde çiftlik sahipleri tarafından zorla bölgeden çıkarılmış ve deneyimlerini anlatmak üzere emekliye ayrılıp Kent'e yerleşmişti.

Ramsay, günde 16 saat ya da daha uzun süre şeker kamışı kesmeye zorlamak için kölelerin çarptırıldığı sonu gelmez cezaları kayıt altına almıştı. Eserlerinde, tecrübeli bir kölecibaşının at arabası kamçısı kullanarak “her vuruşta karşısındakinin vücudundan deri ve et parçaları koparabildiğini” anlatmıştı. Cerrahlar cezalandırılan kölenin uzuvlarını kesmeyi reddettiğinde bu işlem için marangoz keseri kullanılıyor ve "o gariban herhangi bir bakım ya da pansuman yapılmaksızın kan kaybından ölmeye terk ediliyordu".

IŞİD kontrolündeki Irak ve Suriye'de görüldüğü üzere seks köleliği, köle çiftliği yaşamının ortak özelliklerinden biriydi. Ramsay, köle kadınların "beyaz erkeklerin ve bazı durumlarda kendi babalarının şehveti için feda edildiğini" söylemişti. Dahası, bu tür çiftliklerdeki beyaz kadınların ve büyük ihtimalle de çiftlik sahibinin aile üyelerinin, hizmetçilerini fahişe olarak kiraladığını da eklemişti. Sinemaya özgü o romantik imajın aksine, gerçek hayatın Scarlett O'Hara'sı o balo elbisesini hizmetçilerinin uğradığı tecavüzden kazandığı parayla ödüyor olabilirdi.

Köleliğin yarattığı dipsiz nefret ve korku kuyularının yıllar içinde ortadan kalkmadığını keşfetmek için ABD'de ya da Karayipler'de uzunca vakit geçirmeniz gerekmiyor. ABD'de bu hava, ülkeyi olağanüstü derecede bölmeye devam ederek ırkçılık ve fiili ayrımcılığın temelini oluşturan İç Savaş mirasıyla takviye ediliyor. Daha da şaşırtıcı olansa, siyahilerin güya vatandaşlık haklarını kazandığı 1960'lardan bu yana Amerika'nın geri kalanının siyasi kültür açısından tam tersine yönelmektense güneye daha çok benzemiş olduğu gerçeği. Başkan Lyndon B. Jonhnson "sadece bir hak ve teori olarak değil, aynı zamanda bir gerçek ve sonuç olarak eşitlik" vaadinde bulundu ama bu sonuçlar hiçbir zaman elde edilemedi.

Başkan Donald Trump ise militarize bir polis gücünün uyguladığı şiddetin destekçisi ve hayli açık bir ırkçı olarak yakın tarihteki diğer başkanlardan ayrılıyor. Protestocular tıpkı Türkiye, Mısır, Sri Lanka ve diğer otoriter devletlerde olduğu gibi “terörist” olmakla suçlanıyor. ABD bir zamanlar hükümetleri ve rejimleri dengede tutan büyük kurtuluş umuduydu ancak şimdilerde dünya genelinde istikrarsızlık dalgaları yayan da ABD'deki kargaşanın ta kendisi oldu. 1960'larda işler bu şekilde yürümüyordu. Britanya sağcı bir hükümetin yönetiminde Avrupa Birliği'nden (AB) ayrılırken ABD dışında başvurabileceği hiçbir yer yok ve o ülkenin içinde bulunduğu türbülansı paylaşması da ihtimal dahilinde. Stonehenge ve Roma İmparatorluğu'yla ilgili espriler, Britanya'daki iktidar partisinin, şunun şurasında ABD'deki çöküşün ilk sarsıntılarını tecrübe ettiklerini anlamaktan ne kadar da uzak olduğunu gösteriyor.

 

 

Patrick Cockburn’ün tasarımdan kaynaklanan nedenlerle kısalttığımız başlığının tamamı şöyledir: Parlamentoda yapılan espriler, Britanyalı liderlerin köleliğin ne kadar kötü bir şey olduğu hakkında hiçbir fikrinin olmadığını ve insanların neden protesto ettiğini gösteriyor

https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Noyan Öztürk

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU