Lübnan’da ‘Şii ikili’nin hesaplarına bir bakış

Suriye’de yaşanacakların, özellikle de İran’ın oradaki askeri varlığıyla bağlantılı olanların, Lübnan’a ve buradaki Şii duruma kesinlikle yansımaları olacaktır

Fotoğraf: AA

Lübnan’ı seven ve onun iyi olmasını isteyenler için, bir hafta boyunca başkent Beyrut’un tanık olduğu yıkım ve zorbalık görüntüleri oldukça acı vericiydi.

Bu hafta boyunca devrim sloganları, açların öfkesi, uluslararası yaptırımlar endişesi, reşit olmayan ve sorumsuz bir otoritenin fiili güçlerin kontrolü altında kötü niyetli, paylaşımcı ve gerçeği yok sayan uygulamalarına dönüşü birbiriyle rekabet etti.

Bu sahneye rağmen Suriye’de olup bitenler, Lübnan’ın zihnindeki ve Lübnanlıların sıkıntılarındaki yerini tamamen kaybetmedi.

Suriye lirasının ABD doları karşısında çöküşüne paralel olarak, daha Ceaser Yasası yürürlüğe girmemiş olsa da bir süredir ekonomik ve yaşam krizinin ağır yükü altında ezilen Suriye’nin bazı bölgelerinde rejim karşıtı gösteriler yeniden başladı.

Bunun üzerine, her ne kadar işlerin bu kerteye ulaşmasından kendisi sorumlu olmasa da doğal olarak Esad rejimi Başbakanı İmad Hamis görevden alındı.

Arkalarında -kısmen de olsa- tek bir bölgesel gücün durduğu, her ikisinde de çıkarları birbirine uyan askeri ve mali mafyaların faaliyet gösterdiği bir Lübnan ve Suriye yönetimleri gölgesinde geçen hafta, iki ülkenin para birimi de hızlı bir değer kaybı kaydetti.

Aynı zamanda, Lübnanlıların aç kalma korkuları ve kronik akaryakıt sıkıntısı şikayetlerine rağmen Lübnan’dan Suriye’ye yapılan un ve akaryakıt kaçakçılığı gerçeği de ortaya çıktı.

Bütün bu yaşananlardan sonra, son olarak üç gün önce, Merkez Bankası'nın döviz rezervlerinin bir bölümünü piyasalara pompalaması için bankanın Başkanı Riyad Selame’ye Hizbullah hükümeti tarafından açıkça baskı yapıldı.

Bilindiği gibi, dolar kuru karşısında Lübnan lirasını kurtarma gerekçesi ile yerel piyasalara pompalanan bu paralar mevduat sahiplerinin paralarıdır.

Ne var ki, bu dolarların da un ve akaryakıt gibi Suriye’ye sevk edilmeyeceğine dair hiçbir güvence yok.

Beyrut şehir merkezinde iki gün üst üste yaşananlar, basitçe, strateji ile taktik arasındaki farktır. Öz ile örtü arasındaki ayrımdır.

Talepleri olan bir halk devrimi ile kendisini sorunun asıl nedeninden uzaklaştırmak isteyen, politik ve mezhepsel hedef almalarla başka bir yöne yönlendirmek için devrimin kontrolünü ele geçirmeye çalışan güçlerin varlığı arasındaki zıtlaşmadır.

Devrimin başladığı ekim ayından bu yana Lübnanlılar, Hizbullah’ın silahını Lübnan’ın ekonomik sıkıntılarının sorumlusu (tamamen ya da kısmen) olarak gören her tarafa yöneltilen doğrudan tehditlerle yaşadılar.

Ama aynı dönemde, Lübnan iç savaşından (1975-1990) sonra Lübnan ekonomisinin yeniden inşasına katkıda bulunan bankalar, finans kurumları ve siyasi güçlere yönelik saldırlar daha da şiddetlendi.

Dün, piyasalara döviz pompalanmadan önce, Beyrut şehir merkezine saldıran baltacılar (paramiliter gruplar) utanıp sıkılmadan açıkça mezhepçi sloganlar atıyorlardı.

Ancak, 24 saatten az bir süre içinde, “direnişin kendisini silahsızlandırmak isteyen komploculara karşı zafer kazanmasından” ve Merkez Bankası Başkanının baskılara boyun eğmesinden sonra, aynı baltacılar bu kez hırsızlık, açlık ve yoksunluğa karşı kardeşlik sloganları ile sokaklarda baş gösterdiler.

Döviz pompalama direktifi verilmeden önce hedef, meşru olmayan silahın Lübnan ekonomisinin yıkılmasında, yatırımların sekteye uğramasında ve kurumların yok olmasındaki rolünden bahsedenlerle mücadele etmekti.

Ancak yapılan atamalarla yönetim yanlısı dört yardımcı ile kuşatılan Selame’nin boyun eğerek döviz pompalamayı kabul etmesinden sonra asıl hedefe yani devrimi gerçek sahiplerinin elinden alma ve siyasi rakipleri tasfiye etme çabalarına geri dönüldü.

Bu senaryo, “Şii ikili” olarak adlandırılan Hizbullah ve Emel Hareketi’nden oluşan ve Cumhurbaşkanı Mişel Avn’a bağlı Hristiyan Özgür Yurtsever Hareketinin kalkanı olduğu güç üzerinde durmayı gerektiriyor.

Fakat bu hiçbir şekilde resmin tamamını temsil etmiyor.

Çünkü İran Devrim Muhafızlarına tabi olan Hizbullah bu denklemin en güçlü olan tarafıdır.

Emel Hareketi ile Avn akımı ise, işleri kolaylaştıran, darbeleri emen, iletişim ve halkla ilişkiler için ihtiyaç duyulan iki küçük müttefikten ibarettir.

İkincisi, Hizbullah ile ilişkisinin doğası niteliksel olarak iki Şii güç arasındaki ilişkiden farklı olduğu için Avn akımını bir kenara koyarsak, iki Şii örgütün hareket noktalarının farklı olduğu görülecektir.

Her ne kadar tanımlama ve sınıflandırma yapmaktan kaçınmak istesek de Hizbullah, kararı sadece İran’daki Şii otoritenin elinde olan teokratik-askeri bir kadrolar örgütüdür.

Emel Hareketi ise Lübnan’daki birçokları gibi mezhepçi bir harekettir.

Burada kastedilen, temsil ettikleri dini grupların ülke yönetiminde daha fazla paya sahip olmayı hak ettiğini düşünen diğer mezhepçi partiler gibi Emel Hareketi'nin de Şiilerin Lübnan’da daha fazla payı olması gerektiği düşüncesine sahip olduğudur.

Öte yandan, Araplar, Araplık, Lübnan, ulusal birlik gibi kavramlar Hizbullah’ın siyasi vicdanına ve stratejilerine yabancıdır.

Hizbullah milisleri, Araplık ve Lübnanlılık kavramlarına değer vermedikleri için Suriye, Irak ve Yemen gibi Arap ülkelerinde kolaylıkla savaşıyor olabilirler.

Lübnan içinde birlikte yaşama zarar veren ve ulusal birliği tehdit eden, diğer tarafları yok sayan utanç verici davranışlarda bulunmalarının ve anlaşmalar yapmalarının sebebi de yine bu olabilir.

Buna karşılık, Emel Hareketi'nin destekçilerinin büyük çoğunluğu ideolojik olmayan, Arap ve Lübnan kimliğini reddetmeyen, diğerlerini yok sayan bir proje benimsemeyen burjuvaziden sayılırlar.

Bu nedenle, Emel Hareketi -popülist doğası çetelerin kendisine yer bulacağı kadar geniş olsa da- diğer Lübnan güçleri ile diyalogunda makul bir politik güvenirliğe sahiptir.

Bunun yanında, parlamentodaki grubu da Sünni, Hristiyan ve Dürzi milletvekillerini içerir.

Bu sahneye bakarak, Hizbullah ile Emel Hareketi'nin pratik uygulamalardaki küçük ihtilaflarının, düşünsel ve örgütsel yapılarına bakıldığında normal karşılanması gerektiğini düşünenler olabilir.

Ancak, diğer faktörlere dikkat edilmesi gerektiğini düşünenler de var.

Bu faktörlerden biri, karşılıklı yararı en üst düzeye çıkarmak için rolleri değiştirme ihtiyacıdır.

Bu şekilde düşünenlere göre, her iki taraf da özellikle Lübnan gibi bölünmüş bir toplumda maksimum çıkar sağlamak için dönüşümlü olarak “iyi polis ile kötü polis” rollerini oynamaktadır.

Dolayısıyla, Emel Hareketi'nin ülke içindeki temel dini gruplar içinde müttefikleri ve dostları bulunurken, Hizbullah’ın kendi dini grubu içinde müttefikleri, dostları ve rakipleri vardır.

Diğer yandan, ikisi arasındaki farklardan biri de Arap ülkeleri ve uluslararası toplum ile ilişkileridir.

Lübnan içinde iki örgüt arasında bir iç uzlaşı olduğu açıkça görülse de Emel Hareketi hala birçok Arap ve küresel güç için kabul edilebilir bir siyasi aktör olmayı sürdürüyor.

Ne var ki, Tahran’ın politikaları ile tamamen özdeşleştiği için Arap ve uluslararası düzeyde “terör örgütü” olarak tasnif edilen Hizbullah için bu geçerli değil.

Son olarak, bir kez daha Suriye’ye dönersek, birçok şey önümüzdeki 5 ayın Suriye sahnesine taşıyacaklarına, Suriye’de nüfuz paylaşımının geleceğine, yönetiminin kaderi ve yaptırımların etkisine bağlıdır.

Suriye’de yaşanacakların, özellikle de İran’ın oradaki askeri varlığıyla bağlantılı olanların, Lübnan’a ve buradaki Şii duruma kesinlikle yansımaları olacaktır.   

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU