Yeni Şafak yazarı Kılıçarslan: Ali Erbaş yalnızdır

“Sabiteye değil müphemiyete iman etmiş çılgın dünyaya kafa tutmanın bedelini ödetmek istiyorlar bize. Başkası değil”

Fotoğraf: AA

Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan, geçen hafta kılınan temsili cuma namazında hutbe okuyan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın “eşcinselliğin virüsleri beraberinde getirdiğini” söylemesi üzerine başlayan tartışmayı yazdı.

Kılıçarslan “Ali Erbaş yalnızdır” başlıklı köşe yazısında “Hangi desteği verirsek verelim, ‘Ali Erbaş Yalnız Değildir’ kampanyasını ne kadar köpürtürsek köpürtelim Ali Erbaş yalnızdır. Bu çılgın dünyada Ali Erbaşların heybesine düşen yalnızlıktır” dedi.

Yeni Şafak yazarı, şöyle yazdı:

Bu çılgın dünya ve onu yöneten azgın azınlık “kadim olandan, sabit olandan, köklü olandan nefret etmeye” ayarlıdır. İster ki insanın ve toplumun hiçbir sabitesi olmasın. Böylelikle “her an yönelimleri değişebilecek/değiştirilebilecek müşteriler” oluşsun dünyanın dört bir yanında ve bu müşterilerin satın alma arzuları hiç eksilmesin. Çünkü bu çılgın dünya için iki temel ilke vardır. Birincisi “müphemiyet”, ikincisi “piyasa devamlılığı.”

Müphemiyet yani belirsizlik, sabiteden nefret eder. Mesela asla faiz alıp vermeyecek bir tek insanın varlığını bile kendisine tehdit olarak görür. Mesela “toplumsal dayanışmayı” ekonomik ranttan bağımsız şekilde sürdürebilen insan topluluklarından tiksinir.

Bu çılgın dünyanın “müphemiyet ilkesi”ni ele veren en önemli mesele ise cinsiyet meselesidir. Sadece cinsiyet kavramının belirsizleşmesi değildir üstelik konu. Artık iş “birey sabah uyandığında kendisini hangi cinsiyette kabul ediyorsa kendini o cinsiyetle ifade etmelidir” yerleşik kalıbından “kişi kendini herhangi bir cinsiyet kalıbıyla tanımlamak zorunda değildir”e kadar ilerledi.

İş burada kalsa yine de bir bakıma “kabullenilebilir” bir durum çıkar ortaya. Yani “azgın azınlık kendini nasıl ifade etmek istiyorsa etsin” deyip geçilebilir. Dikkat isterim: “Geçilmelidir” demiyorum, “geçilebilir” diyorum. Fakat hayır. Sabiteden, ilkeden, “değişmeyecek olan”dan bahseden her metni ve her kişiyi düşmanlaştırmak da neredeyse değişmeyen bir yönelimidir çılgın dünyanın.

Ali Erbaş Hocayı o yüzden hedef tahtasına oturtuyorlar. Ali Erbaş Hocaya destek verenlere o yüzden “trol” deme iğrençliğine düşüyorlar. Çünkü “leş gibi” zihinleriyle “başkasının hakikati yoktur, benim doğrum vardır” diye düşünüyorlar. Olanca saldırganlıkları, olanca züppelikleri, olanca müptezellikleri de tam olarak buradan kaynaklanıyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

“Kur’ân büyük tehlike onlar için. Çünkü ‘sabiteler manzumesi’ bir bakıma” ifadesini kullanan Kılıçarslan, şöyle devam etti:

Eşcinselliği “tedavi edilebilir bir hastalık” olarak tanımlayan onarım terapisi yaklaşımını bir şekilde alt edebileceklerini kestiriyorlar. “Aile elden gidiyor” tadında takılan “Hristiyan muhafazakâr kuşak”ı öyle ya da böyle yeneceklerini düşünüyorlar. Modern bilime önünde sonunda “eşcinsellik genetik bir gerçek” dedirtebileceklerini hesaplıyorlar. Fakat Kur’ân’ı yenmek, “sabite”yi yenmek çok zor.

İncil gibi aslında sadece “hadis literatürü” diyebileceğimiz bir metni yenebilmeleri bile 500 yıllarına mal oldu. Kur’ân gibi bir “kale”yi devirmenin ne denli zor olduğunun farkındalar. Ve bundan nefret ediyorlar. O yüzden “kendi hayatlarını yaşamak” yerine kuduz köpek saldırganlığıyla davranıyorlar her fırsatta.

Ve evet, bu mücadelede özelde Ali Erbaş Hoca da yalnızdır, dünyanın tüm diğer Ali Erbaşları da. Çünkü dünyanın elinde kalan tek ve uygulanabilir alternatifin “kullanma kılavuzu” olan Kur’ân’ı savunmaya çalışmak, bu çılgın dünyada bunu sürdürmeye çalışmak “yalnızlık ve nefret” dışında bir karşılık görmemekte, görememektedir.

Sabiteye değil müphemiyete iman etmiş çılgın dünyaya kafa tutmanın bedelini ödetmek istiyorlar bize. Başkası değil.

O zaman şöyle diyelim: Ne mutlu yalnızlara!

 

Yeni Şafak, Independent Türkçe

DAHA FAZLA HABER OKU