Kürt sorununda asimilasyon bitti mi?

Altan Tan Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Evrensel

AK Parti'li siyasetçilerin ve özellikle de AK Parti'li Kürt siyasetçilerin; Kürt sorunu her konuşulduğunda sürekli tekrarladıkları ve artık klişe haline gelmiş olan bir cümleleri var:

Kürt sorununda inkar ve asimilasyon dönemi bitti, artık Kürt sorunu değil PKK sorunu var!


"En tehlikeli yalan, yarısı doğru olandır" sözünü yıllardır, mecburen tekrarlamak zorunda kalıyorum.

Yarısı doğru olan bir söz veya olayda, doğrularla yalanlar iç içe geçip, birbirine karıştığından; çoğu kez tüm yalanlar da bu karmaşıklık içinde doğru kabul edilir, esas gerçek kaybolur gider.

Zaten varılmak istenen sonuç da budur.

Önce sözün yarısından başlayalım; Evet! Kürt sorununda inkar dönemi bitti.

Artık aklı başında hiç kimse Kürtler için "Karttır, Kurttur; zarttır, zurttur" demiyor.

Kürtçe konuşma, şarkı, türkü dinleme, şalvar yelek giyme, sarık-şaşik bağlama yasak değil.

Kimse etnik kimliğinden dolayı aşağılanmıyor, Baas iktidarındaki Suriye'de olduğu gibi vatandaşlık haklarından mahrum edilmiyor, kısıtlanmıyor.

Gelinen bu noktayı yok kabul etmek veya çok basite indirgemek de doğru değil.

Bu noktaya devletin pişmanlığı, himmeti ve şefkati ile mi gelindiği, yoksa yüz binlerce Kürt'ün baskı, dayak, işkence, sürgün ve katliamlara göğüs gererek; Kürtlüklerinde vazgeçmemeleri sonucu mu mecbur kalındığı, bir bahsi diğer.

Geçmişe takılıp kalmak yerine, varılan sonuç üzerinde odaklanırsak ileriye gitmek için daha doğru adımlar atabiliriz.

Gelelim 'asimilasyon' meselesine;

Önce 'asimilasyon' nedir, tanımı ve tarifi nasıl olmalıdır meselesi üzerinde anlaşmak lazım.

'Asimilasyon' köken olarak Fransızca bir kelime. Arapça ve Osmanlıca karşılığı ise 'temsil'.

Tanım ve tarif üzerinde bir tartışma ve polemik meydana getirmemek için Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü'ndeki açıklamayı esas alalım:

Asimilasyon, farklı kökenden gelen azınlıkları veya etnik grupları, bunların kültür birikimlerini baskın yapı ve doku içinde eriterek yok etme sürecinin sonudur.

Kısaca 'benzeşme' ve 'özümleme' demektir.


"Baskın yapı içinde eriterek yok etme", "benzeşme" ve "özümleme" yıllarca önce yazdığım gibi (patenti bana ait olan) üç şekilde olur:

  1. Acılı Asimilasyon
  2. Acısız Asimilasyon 
  3. Tabii (Doğal) Asimilasyon

Acılı Asimilasyon, kısaca tek parti diktatörlüğü yıllarından başlayarak, yakın zamanlara kadar yaşadığımız süreci kapsar.

Baskı, yasak, inkar, hapis, sürgün, katliamlar... en yoğun ve en acımasız bir şekilde uygulanır.

Acısız Asimilasyon sürecinde ise, bunlara başvurulmadan, sabırlı bir süreç sonunda zaman içinde eritilmeniz sağlanır.

Bu 'eritilmeyi' anlatmak için farklı metaforlar kullanılabilir.

Soğuk bir su kabı içerisindeki kurbağa örneğinde olduğu gibi, su yavaş, yavaş ısıtılır; olan bitenin farkında olmayan kurbağa; sıçrayarak dışarı çıkmayı 'akıl etmez' ve bir müddet sonra kaynayan suyun içinde haşlanarak ölür.

İkinci bir metafor benim yıllardır kullandığım 'havuz problemleri' örneğidir.

Havuzun üzerine yukarıdan saatte 5 litre su doldurulur; ancak havuzun altındaki tahliye deliğinden ise 50 litre su boşaltılır.

Bu denklem içerisinde havuz bir müddet sonra mutlaka tamamen boşalarak susuz kalır.

Aşağıdan boşalan/boşaltılan on misli suyu görmeden/göstermeden sadece yukarıdan havuza akıtılan suyu göstererek havuzun dolacağını söyleyenler siyasi üç kağıtçılardır.

Sözü fazla dolandırmaya, laf kalabalığına boğmaya gerek yok!

Baskı ve inkar döneminin bitmesiyle 'Kürtlük Havuzu'na artık belli miktarda bir su akıtıldığı doğrudur.

TRT 6 (Kurdi) başta olmak üzere özel ve devlet kanallarında Kürtçe yayınlar, Kürtçe gazete, dergi ve kitap yayınları, Kürtçe kurslar, okullarda Kürtçe'nin seçmeli ders olarak öğretilmesi...

Bunların hepsi 'Kürtlük Havuzu'na girenlerdir. 'Kürtlük Havuzu'ndan boşalanlar ise çok daha fazladır.

Bunun birinci nedeni, ne olursa olsun asimilasyonu (eritmeyi) sağlamak isteyen kötü niyetli yaklaşımlardır.

Okullarda serbest bırakılan Kürtçe seçmeli ders öğretimi, fiilen neredeyse imkansız bir haldedir.

En son ulaşabildiğim kaynaklara göre, 4 bin civarındaki Kürtçe öğretmeninin ancak 55 tanesinin atamaları yapılmıştır.

PKK de başından beri buna karşıdır. Kürtçe öğretmenliğine başvuranları da, Kürtçe seçmeli ders almak isteyenleri de engelleme ve dışlama siyaseti ortaya koymuştur.

Bir yandan resmi görevliler "Yeterince istek yok" diyerek topu taca atmakta, bir yandan da PKK bu işin yürümemesi için elinden geleni yapmaktadır.

Bunun en bariz örneği 3 devre milletvekilliği yapmama ve tüm yasal uğraşılarıma rağmen, kendi çocuklarıma bile Kürtçe seçmeli ders eğitimi sağlayamamış olmamdır.

Devlet yetkililerinin en büyük manipülasyonları "Kürtçe'ye rağbet yok" söylemidir.

Bugün en genel kanı ile HDP 'Kürtlerin partisi'dir.

HDP, 6 milyonun üzerinde oy almaktadır ve bunun yüzde 90'ı Kürtlerin oyudur.

6 milyona yakın Kürt, her türlü engelleme ve her türlü olumsuzluğa rağmen 'Kürt Partisi'ne oy verecek, ancak her ne hikmetse bunun yüzde 1'i kadar olan 60 bin Kürt bile, Kürtçe öğrenmek ve konuşmak istemeyecektir!

Bu durumu izah etmek mümkün değildir!

Kürtçe ve Türkçe arasında büyük değil, 'korkunç' bir fırsat eşitsizliği vardır.

Halen 'Tevhid-i Tedrisat Kanunu' çerçevesinde Kürtçe anadilde eğitim yasaktır.

Aynı şekilde Kürtçe'nin kamusal alanda (resmi yazışma ve uygulamalarda) kullanılması da yasaktır.

Türkiye Cumhuriyeti'nin 'Türk Devleti' (Türk Ulus Devleti) olma özelliği devam etmektedir.

Cebren değiştirilen köy, kasaba, şehir, dağ ova... gibi yer adları bile iade edilmemiştir. Bu örnekleri daha da arttırmak mümkündür.

Bu orantısız fırsat eşitsizliğine rağmen Kürtçe'nin ayakta kalmaya direnmesi mucizedir.

Halk tabiriyle; 

Bu yakıcı güneşe, hiçbir karın ve buzun dayanması mümkün değildir. 


"Asimilasyon bitti" diyen AK Partili eski ve yeni Kürt milletvekillerine polemikten uzak basit bir soru soruyorum:

Çocuklarınızın ne kadarı Kürtçe biliyor?

Benim yaşımda olanlarınızın ise torunlarının yüzde kaçı Kürtçe biliyor?

(Aynı soru ve cevaplar bizler içinde, AK Partili olmayan Kürtler için de geçerli)

AK Partili Kürt milletvekilleri olarak toplamda, çocuklarda yüzde 20'yi, torunlarda ise yüzde 10'u geçiyorsanız; bütün söylediklerimi geri alıyor ve özür diliyorum.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.  

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU