Dünya Sağlık Örgütü Sözcüsü: Ülkelerin ölüm oranlarındaki rakamlar, DSÖ standartlarına uygun olarak bildirilmeli!

Benan Kepsutlu Independent Türkçe için yazdı

Dünya Sağlık Örgütü Başkanı’nın, Sözcüsü’nün iki dudağından çıkan kelimelere dikkat kesiliyoruz her yeni gün.

Vaka sayılarındaki son durumlar, aşıyla ilgili gelişmeler, yeni uyarılar, görülen farklı semptomlar…

Dahası ülkelerin etkilenen ekonomileri, dış politikadaki değişen dengeler, öncelikler ve daha pek çok şey onların ağzından çıkan haberlere gebe şu sıralar.

Kötü haber…

DSÖ, Türkiye ve İngiltere’deki vaka sayısının ve ölüm oranının artışına dikkat çekiyor. 

Türkiye’deki ölüm oranlarının belirlenmesine ve sayılara ilişkin eleştiriler ve farklı yorumlar yapıldı. 

Türk Tabipler Birliği (TBB), Türkiye’deki vefatların sayılarını tespit ederken DSÖ standartlarına uyulmadığını dile getirdi.

Yani korona tespit edilen ancak koronanın etkisiyle klinik rahatsızlıktan ötürü hayatını kaybedenler, TBB’nin açıklamasına göre ölüm oranına yansıtılmıyor.


Korona ile ilgili ilginç bir detay daha var aslında.

Çin’de hayatını kaybedenlerin ilk görüntülerini hatırladığımızda yolda yürürlerken, bir yerde otururlarken aniden yere düştüklerine şahit oluyorduk.

Şu anki vakalarda buna bezer görüntülere denk gelmiyoruz. 

Burada akla zaman içinde virüsün etkisinin değişip değişmediği sorusu geliyor.

Belirsizliklerin sıkça konuşulduğu bu süreçte, Dünya Sağlık Örgütü Sözcüsü Tarik Jasarevic ile görüştüm.

Kendisine testlerin güvenilirliğini, DSÖ ile ilgili ortaya atılan iddiaları, virüsün etkisinin zaman içinde değişip değişmediğini, aşıyla ilgili yapılan farklı yorumları, Kovid Web Portal’ın dünya genelinde nasıl işlediğini ve politik arenada nasıl kullanıldığını sordum. 
 

tarık jasareviç aa.png
Dünya Sağlık Örgütü Sözcüsü Tarik Jasarevic​​​​​​​ / Fotoğraf: AA


- Dünya Sağlık Örgütü Sözcüsü Sayın Tarik Jasarevic, bu görüşme için çok teşekkürler. Bu süreçte ülkeler arasındaki bilgi koordinasyonunu nasıl sağlıyorsunuz ve Kovid Web Portal’ı hakkında bize daha fazla detay verebilir misiniz? 

Uluslararası Sağlık Tüzüğü’ne göre hareket ediyoruz. Dünyadaki tüm ülkeler 2005’te bu belgeyi kabul etti ve belge 2007’de yürürlüğe girdi.

UST dediğimiz bu belge, ülkelerin birlikte çalışmasını sağlayacak mekanizmayı oluşturuyor ve bilgi paylaşmamızı sağlıyor.

Ayrıca bir halk sağlığı krizine verilecek en uygun cevabı aramaya yardım ediyor.

Ocak ayı başında Kovid-19 tespit edildiğinde DSÖ, Uluslararası Sağlık Tüzüğü uygun şekilde acil durum komitesini toplantıya çağırdı ve 30 Ocak’ta uluslararası kamu sağlığı acil durumu ilan etti.

DSÖ, yönergeler yayımlamaya ve virüsü daha iyi tanımaya devam ettikçe bu yönergeleri güncellemeye çalıştı.

Yönergeleri yayımlamaya 10 Ocak’ta başladık ve o günden bu yana klinik yönetimi, bulaşmayı engelleme/kontrol önlemleri, laboratuvar testleri, seyahat tavsiyeleri, risk iletişimi tavsiyeleri gibi birçok konuda, birçok yönerge yayımladık.

Yani bizim üstlendiğimiz rol, kanıtları, yapılan çalışmaların gösterdiklerini incelemek ve bunları dünyadaki tüm ülkeler için kılavuz haline getirmek.

Ayrıca araştırma-geliştirme çalışmalarını da koordine ediyoruz. Pandemi karşısındaki mücadelemize yardım edebilecek tüm ürünleri araştırıyoruz.

Yani DSÖ, araştırmacıların ve kamu sağlığı uzmanlarının çalışmalarını koordine etmeye, hem ülkelere hem bireylere kılavuzluk etmeye ve dünyayı bilgilendirmeye devam etmeye çalışıyor.


"17'den fazla aşı çalışması var; 5 ilacın, Kovid-19 hastaları üzerinde olumlu etkileri var mı yok mu görmek için dayanışma denemeleri başlattık"

- Peki, aşı hakkında herhangi iyi bir haber var mı?

Aşı ve ilaçlar üzerindeki çalışmalar devam ediyor. Şu anda benim bildiğim 17’den fazla aşı çalışması mevcut. Bunlardan üçü klinik deneme aşamasına geldi bile.

Ama konu aşı olduğunda hayli titiz bilimsel süreçlere saygılı olmalıyız. Takip etmemiz gereken farklı deneme aşamaları bulunuyor.

Ve elbette, bu aşılardan herhangi birinin güvenli ve etkili olduğu kanıtlandığında, aşıyı kitlesel ölçekte nasıl üreteceğimizi araştıracağız. 

Bundan sonra aşıyı, ihtiyaç duyan herkese hızlıca ulaştırabiliriz. Daha önce de söylediğimiz gibi, şu anki durumda aşının kullanılabilir olması için önümüzde belki bir yıl belki 18 ay gibi bir zaman var.

Yani aşı yarın çıkmayacak. Ayrıca ilaçları da araştırıyoruz. Halihazırda var olan 5 ilacın, Kovid-19’dan mustarip hastalar üzerinde olumlu etkileri var mı yok mu görmek için dayanışma denemeleri başlattık.

Araştırma-geliştirmeye yönelik bu çalışmalar devam ediyor. Bu süre zarfında yapmamız gereken epidemiyolojik gözetim, temas takibi, hastaları izole etmek ve ihtiyaç duyanlara bakım sağlamak gibi basit kamu sağlığı önlemleri üzerinde çalışmak.


"Herkesin kullanabileceği hale gelmesi için milyarlarca doz aşıyı üretme kapasitesini nerede bulacağınızı araştırmanız gerekiyor"

- Aşıları geliştirmek dışında, sizin için bu süreçteki en zorlayıcı konu ne? 

Herhangi bir aşıyı geliştirirken ilk yapmanız gereken bileşenleri bulmaktır. Yani temelde, ölü ya da diri virüsü, virüs partiküllerini nasıl kullanacağınızı araştırmanız, aşı olan kişinin vücudunda antikor üretmeye çalışmanız gerekli.

Bu bileşeni elde ettiğinizde de klinik denemelerden onay almalısınız. İlk önce bir aşının güvenli olup olmadığını, herhangi bir zarara yol açıp açmadığını, daha sonra da aşı olan kişide bağışıklığı sağlayacak antikorları üretmede etkili olup olmadığını görmeniz gerekli. 

Bundan sonra ise, dediğim gibi, herkesin kullanabileceği hale gelmesi için milyarlarca doz aşıyı üretme kapasitesini nerede bulacağınızı araştırmanız gerekiyor.  


"Birçok ülkenin sağlık sistemlerine kapasitenin üstünde yük bindi; her birey ve dünyadaki her ülke için çok önemli bir sınav"

- Bu sürecin en riskli ülkeleri hangileri? Hangi ülkeler şu anda en büyük riskle karşı karşıya ve Türkiye ne durumda?

Şu ana kadar koronavirüsün, Kovid-19 hastalığının, dünyadaki neredeyse tüm ülkelere ulaştığını görüyoruz. Dolayısıyla, gezegenimiz üzerinde Kovid-19 salgını riskiyle karşı karşıya olmayan hiçbir yer yok.

Giderek hızlanan, epey çabuk ve çok fazla kişiyi etkileyen bu hastalığın, diğer hastalıklardan daha ölümcül olduğunu da gördük.

Birçok ülkenin sağlık sistemlerine kapasitenin üstünde yük bindi, güçlü sağlık sistemine sahip ülkelerde bile. Bu yüzden bu, her birey ve dünyadaki her ülke için çok önemli bir sınav.

En başından beri söylediğimiz şey şu: Tüm hükümetler, ülkenin kaynaklarını seferber etmeye, sistemin başa çıkmasına olanak tanımaya ve durdurmayacaksa bile virüsün ilerleyişini yavaşlatacak önlemler uygulamaya çalışmalı.


"Çok istikrarlı bir virüs. Virüste herhangi bir mutasyonla karşılaşmadık"

- Hatırlarsanız Çin’deki ölüm biçimleri, diğer ülkelere kıyasla epey farklıydı. Mesela sokakta yürürken birden yere düşüyorlardı ya da otururken aniden düşüp ölen Çinliler vardı. Ama bugünlerde diğer ülkelerde, çok daha farklı ölüm biçimleri görüyoruz. Artık önceden belirtiler hissediyoruz. Virüsün etkisi zamanla değişti mi?

Aslında şunu biliyoruz ki virüs hiç değişmedi. Çok istikrarlı bir virüs. Virüste herhangi bir mutasyonla karşılaşmadık.

Ne yazık ki salgın sırasında farklı ülkelerden birçok yanlış bilgi, yanıltıcı bir sürü videoyla karşılaşıyoruz. Salgının bir diğer problemi de bu.

İnternette ve sosyal medya platformlarında birçok yanlış bilgi ve yanıltıcı içerik mevcut. Bilimsel görüşe göre virüs değişmedi.

Gözlemlediğimiz kadarıyla virüsün kuluçka dönemi ortalama 5-6 gün sürüyor. Yani hastalar belirtileri göstermeden önce 5-6 gün geçiyor.

Sonrasında da hastanede tedavi görmesi gerekenler, yani enfekte olanların yaklaşık yüzde 20’si, iyileşmeden önce iki hafta hastanede kalıyor. Bu bakımdan virüste hiçbir değişim görmedik.


"Bizim tavsiyemiz PCR testi; Şu ana kadar bu, en güvenilir testmiş gibi görünüyor"

- Test sonucu negatif çıkan ama klinik olarak koronaya yakalandığı fark edilen vakalar var. Testler ne kadar güvenilir?

Dünyanın farklı yerlerindeki farklı laboratuvarlarda üretilmiş, kimin enfekte olduğunu en hızlı şekilde ortaya çıkarmaya çalışan farklı testler var.

Bizim tavsiyemiz PCR testi. Bu laboratuvar gerektiren bir test. Bir çubukla kişiden alınanları PCR’de inceleyerek virüsün genetik dizilimini görmeye çalışır.

Şu ana kadar bu, en güvenilir testmiş gibi görünüyor, ama hep birlikte daha hızlı, daha çabuk ve kullanılabilir başka testler var mı diye araştırıyoruz.

Ama geliştirilen tüm bu testlerin bağımsız bir şekilde değerlendirilmesi gerekiyor. Bunu nasıl yapabileceğimizi öğrenmek için laboratuvarlarla çalışıyoruz.

Bu iki çeşit test, kimin enfekte olduğunu görmek için vücutta canlı virüsleri ortaya çıkarmak için yapılıyor.

Bir de geçmişte hastalığa yakalanıp yakalanmadığınızı gösteren antikorları saptayan serolojik testler var. İkisi üzerinde de çalışıyoruz.


"Ülkelerin, önceden bahsettiğim Uluslararası Sağlık Tüzüğü vesilesiyle istenen bilgileri doğru paylaşmasını bekliyoruz"

- Genel bir soru sormak ama örneği Türkiye’den vermek istiyorum; çünkü Türk Tabipler Birliği, Türkiye’de klinik hastaları hayatını kaybettiğinde ölüm sebebine koronavirüs yazılmadığını iddia etti. Bu yüzden gerçek ölüm oranını bilmediğimizi söylüyorlar. Ülkelerden gelen raporları nasıl kontrol ediyorsunuz?

DSÖ, raporlar hakkında bir yönerge çıkardı. Ülkelerin, önceden bahsettiğim Uluslararası Sağlık Tüzüğü vesilesiyle istenen bilgileri doğru paylaşmasını bekliyoruz.

Bu tüm ülkelerin müzakere ettiği bir belge. Bir yönerge mevcut ve konu bize rapor vermeye geldiğinde ülkelerin bu yönergeyi takip edeceğini umuyoruz.

Açıkçası bazı ülkelerin tamamen şaşkına dönmesini ve tüm veriyi bizle paylaşmamasını anlayabiliyoruz.

Düşünsenize, bazı ülkelerdeki hastanelerde bakıma muhtaç binlerce kişi var. Elbette bize bildirmek öncelikleri olmayabilir.

Bazı ülkeler de herkese test yapmamaya karar verdi. Belli ki veri hassas olmayacak çünkü kimin virüs taşıdığını bilmiyoruz.

Raporlar önemli, onlar sayesinde ne olduğuna dair fikrimiz oluyor. Ama tekrar söylüyorum, şu anki öncelik bence hayat kurtarmak olmalı.


"Bence herkes olgulara ve zaman çizelgesindeki tarihlere bakmaya çalışmalı"

- Dünya Sağlık Örgütü’nün başlangıçta bu salgını yeterince ciddiye almadığına yönelik iddialar var. Şu anda, önceden yapmış olmayı dilediğiniz, “keşke” dediğiniz bir konu var mı? 

DSÖ, 30 Ocak’ta uluslararası kamu sağlığı acil durumu ilan etti. Yani aslında, virüsü öğrenmemizin üstünden bir aydan kısa bir süre geçmişti.

Bu ilan, DSÖ’nün en yüksek alarm seviyesi. Çin dışında insandan insana bulaşma olduğu fark edilince gerçekleşti.

Esasen, 31 Aralık’ta Çinli yetkililer bizi uyardı. Hemen ertesi gün DSÖ’de olayı inceleyecek bir acil durum sistemi kurduk. Hemen 5 gün sonra dünyadaki tüm ülkeleri bunlar hakkında bilgilendiren bir duyuru yayımladık.

Sonrasında, ilk acil durum komitesi 23 Ocak’ta toplanacak şekilde ayarlandı. Bu esnada Vuhan’a iki ziyaret gerçekleştirdik: İlkini ülkedeki ofisimiz, diğerini de ocak ayı sonunda bizzat Pekin’e giden genel direktörümüz yaptı.

Bence olgulara bakmak ve DSÖ’nün, 70 yıl önce kurulmasından bu yana yaşanan salgınlara nasıl tepki verdiğini görmek gerçekten çok önemli.

Bu yüzden bence herkes olgulara ve zaman çizelgesindeki tarihlere bakmaya çalışmalı.

- Evet. Peki virüs, siyasal bir araç olarak nasıl kullanılıyor? Çünkü bu da bir diğer tartışma. Hangi ülkeler yapıyor bunu?

Biz siyasetle ilgilenmiyoruz. DSÖ olarak işimiz ve görevimiz, olabilecek en iyi yönlendirmeyi ve üye ülkelere yardımı sağlamak.


"DSÖ’nün yönergeleri herkese anında tespit, test yapma, izole etme ve temas takibi tavsiyesinde bulunuyor"

- Koronayı etkileyen sosyo-kültürel faktörler neler?

Koronavirüs ve Kovid-19, yaşadığı yerden, ten renginden, ne kadar zengin ya da fakir olduğundan bağımsız şekilde herkesi etkiliyor.

Bu virüsün hiç ayrıştırmadığını gerçekten de gördük. Müdahale ederken ülkeler durumu inceleyecek. Toplumsal ve kültürel bağlamlar da dahil kendi bağlamlarını inceleyerek karar alacaklar.

Ama DSÖ’nün yönergeleri herkese anında tespit, test yapma, izole etme ve temas takibi tavsiyesinde bulunuyor.

Ayrıca da fiziksel mesafelenme ve kitlesel toplantılardan kaçınma gibi yavaşlatmaya yönelik iki önlem tavsiye ediyor.


"Bazıları hala virüsü taşıyor ve başkalarına bulaştırmaya başlayacaklar. Yine çok fazla kişiye bulaştığı bir duruma sürüklenebiliriz"

- Son sorum da şu: Bu süreçte başka neye ihtiyacımız var?

Ülkelerin son iki hafta içinde tecrit ve karantina da dahil sosyal hayatı durdurmaya yönelik gerçekten güçlü önlemler aldığını umuyoruz.

Birçok ülkenin bu önlemleri hafifletmek istediğini biliyoruz, bunu gerçekten çok iyi anlıyoruz.

Bu virüs sadece sağlığı değil, ekonomiyi ve sosyal hayatı da etkiliyor, ancak insanların tekrar bir araya gelmesiyle başlayacak ikinci bir hastalık dalgasından kaçınmak için bazı faaliyetlere geri dönmeye çalışırken çok dikkatli olmamız gerekiyor.

Bazıları hala virüsü taşıyor ve başkalarına bulaştırmaya başlayacaklar. Yine çok fazla kişiye bulaştığı bir duruma sürüklenebiliriz.

Virüsün nerede olduğunu bilmekte fayda var. Sonra da ülkenin sağlık kapasitesinde, olası bir artışla mücadele etmeye yetecek kadar ekipman olduğundan emin olmaya çalışmalı.

- Pekala, çok teşekkürler. Başkan Tedros’un da sizin de bugünlerde çok yoğun olduğunuzu biliyoruz. Lütfen Sayın Tedros’a da en iyi dileklerimi iletin. Bize katıldığınız için çok teşekkürler.

Teşekkürler. 

 

 

Independent Türkçe

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU