İran’ın Kovid-19’a karşı yetersiz mücadelesi açık bir insan hakları ihlalidir

Dr. Saeed Bagheri Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

İranlı yetkililer koronavirüs (Kovid-19) salgınının Aralık 2019'da Çin'de ortaya çıktığını ve hızla yayıldığını çok daha önceden öğrenmiş olsalar da, ilk doğrulanmış enfeksiyon vakalarını ancak iki ay sonra (19 Şubat 2020) bildirdiler.

Kovid-19’a yakalanan kişi ve artan ölüm sayısını görmezden gelen İranlı yetkililer başından beri virüsün ülkeye yayıldığı iddialarını yalanlamışlardı.

Ne var ki İran halihazırda İtalya, İspanya, Çin ve ABD'nin yanı sıra virüsten en fazla etkilenen ülkeler arasında yer almaktadır.

Her ne kadar İran, Kovid-19’dan etkilenmiş olsa da, İranlı yetkililerin koronavirüse karşı etkili mücadelesi yönetişim başarısızlığı ve siyasi yaklaşımlar nedeniyle yetersiz ve olağan dışı kalmıştır.

Hükümetin Kovid-19 salgınına ilişkin tüm vakaları gizlemesi ve hastalığın kontrolündeki iyimser uygulamaları “insan güvenliği”ni ciddi anlamda tehlikeye atarak insan haklarını açıkça ihlal etmiştir.


Kamu sağlığı - insan güvenliği ilişkisi

Uygulanan uluslararası insan hakları kurallarına göre kamu sağlığı insan güvenliğine tabidir.

1948 İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi (madde 25), 1966 Sosyal ve Kültürel Kaklar Sözleşmesi (madde 12), ve Dünya Sağlık Örgütü Anayasasına göre, insan güvenliği temel insan haklarından biri olarak kamu sağlığı geleneğinde insani çabaları örgütlemek için gelişen bir ilkedir.

Kamu sağlığının korunması İran Anayasası'nda da öngörülmüş ve yaygın olarak kabul gören bir hükümet işlevidir.

Anayasanın 29'ncu maddesine göre,

..kaza ve acil durumlarda, herkesin sigorta veya diğer yollarla sağlık ve tıbbi tedavi alma hakkı vardır.


Uluslararası insan hakları kurallarına tabi tutulan “insan güvenliği”, insanların sağlık ve refahını devlet politikalarının merkezine koyan ve topluma yönelik önleyici bir kavramdır.

Kamu sağlığını koruma hükümetlerin temel işlevlerinden biri olarak kabul edilmektedir.

Bu anlamda, insan güvenliği, geleneksel anlamda insanların fiziksel güvenlik kavramının ötesine geçen “güvenliği” ve insanların ani aksamalara karşı geçimlerini garanti eden “sosyal güvenliği” kapsamaktadır.

Bunu yaparken, hükümetler kamu sağlığı üzerindeki hastalıklara ve risklere yanıt olarak gerekli önlemleri almalı ve tüm kamu sağlığı tesislerini, mallarını ve hizmetlerini herkese eşit olarak sağlamalıdır.


İnsan hakları ekseninde İran’ın Kovid-19'a karşı mücadelesi

Kovid-19'un yayılması tehdidine ilişkin tüm uyarılara rağmen İranlı yetkililerin salgınla yüzleşmedeki iyimser performansı İran haklını bulaşıcı hastalığın ülkedeki öngörülemez etkileriyle karşı karşıya bırakmıştır.

Hükümetin salgın tehdidinin doğasına yönelik iyimser ve aynı zamanda başarısız yaklaşımına verilen destek ise dini lider Ayetullah Ali Hamaney’in “Düşman medyalar hastalık ve virüs bahanesiyle insanların oy kullanmasını engellemek için en ufak bir fırsatı bile kaçırmadı” ifadesi olmuştur.

Ayrıca, ocak ayından itibaren Çin'de giderek artan ölüm oranıyla devam eden salgına rağmen İranlı yetkililer adeta Çin’le olan güçlü diplomatik bağlarını zedelememek amacıyla iki ülke arasındaki herhangi bir seyahat kısıtlaması da getirmeyerek salgını daha da tetiklemişlerdir.

Hal böyle olunca, hükümetin siyasi çıkarlarını kamu sağlığı ve insan güvenliğine tercih ettiğini açıkça ifade etmek yanlış olmayacaktır.

Günümüz itibariyle, insanların ölümcül bulaşıcı hastalıklara karşı dirençsizliği ve temel sağlık hizmetlerine erişim eksikliği küreselleşmiş dünyada büyük çapta yayılabilen ve genel olarak insan güvenliğini tehlikeye atabilecek bir tehdit olarak kabul edilmektedir.

Konuya ilişkin BM Güvenlik Konseyi’nin girişimi son derece önemlidir. 2014 yılında Ebola'nın Afrika'ya yayılmasının ardından BM Güvenlik Konseyi, 2177 sayılı kararı alarak ölümcül bulaşıcı hastalıkların uluslararası barış ve güvenliğe karşı bir tehdit olduğunun altını çizmiştir.

Karara göre, hükümetler şüpheli enfeksiyon vakalarının, tanı önlemlerini, müdahale ekiplerine etkili tıbbi hizmetlerin güvenilir ve şeffaf kamu eğitim kampanyalarının hızlı teşhisini, izole edilmesini ve salgının önlenmesini sağlamak için ulusal mekanizmaların kurulmasını hızlandırmaları gerekmektedir.

Nitekim yetkililer hastalık maruziyetini tespit etmek, hafifletmek ve buna yanıt vermek için ciddi önlemler almayı ön plana almakla yükümlüdürler.

Bununla birlikte, İran'daki Kovid-19 salgınının şiddeti aslında hükümet ve kamu sağlığı görevlilerinin risk ve ciddiyet konusunda halkla net ve etkili bir şekilde iletişim kurmaması ve daha sonra çelişkili vaka raporları beklenmedik sonuçlar doğurdu.

Oysa kamu sağlığı ve güvenliğinin geniş çapta korunması hükümetlerin birincil ve başta gelen en önemli yükümlülüklerinden birini oluşturmaktadır.

Keza Kovid-19'un Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemik olarak nitelendirilmesi hükümetin şüpheli enfeksiyon vakalarını hızlı ve etkin bir biçimde teşhis etmesi ve hastaların izole edilmesini sağlamak amacıyla gereken tedbirler alması beklenmektedir.

Ne var ki hükümet Kovid-19 şüphelilerini tespit etmek, hastalığı hafifletmek ve aynı zamanda uluslararası yardımın hızlı teslimatını ve kullanımını koordine etme yükümlülüğünü göz ardı ederek güvenilir ve önleyici tedbirler almakta oldukça başarısız olduğunu ortay koymuştur. 

İran hükümetinin salgının güvenlik, sosyo-ekonomik ve insani boyutlarını azaltmak ve duyarlı kamu sağlığı mekanizmalarını sağlamak üzere gerekli ve etkili önlemler alması gerekirken Kovid-19 ile ilgili riski ve gelişmeleri gizleyerek, hastalığın ülke çapında daha fazla yayılmasına zemin hazırlamıştır.

Geniş bir coğrafi alanda ölüm oranını artıran ve önemli ekonomik, sosyal ve politik çöküşe neden olan büyük ölçekli bulaşıcı hastalık salgını olarak tarif edebileceğimiz “pandemik hastalıklar”ın temel özelliği göz önüne alındığında, İranlı yetkililerin devam eden yayılma vakalarına göz yumması, karantina ve izolasyon prosedürlerini vakti zamanında reddetmesi, kamu sağlığı ve insan güvenliğini ciddi anlamda tehlikeye atmıştır. 

Tüm bunlar olurken, hükümet vatandaşı büyük çaplı dezenformasyona maruz bırakarak sadece yönetişim başarısızlığını değil, siyasi yaklaşımlar sonucunda temel insan haklarını görmezden geldiğini bir kez daha kanıtlamıştır.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.  

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU