Sanal gerçeklik fırsat mı, tehdit mi?

Güney Kore’de bir annenin, sanal gerçeklik yoluyla 2016’da ölen kızının görüntüleriyle buluşturulması son günlerin en çok konuşulan konularından. Teknoloji uzmanları ve psikiyatrlar, sanal gerçekliğin geldiği noktayı ve sağlığa etkilerini yorumladı

Geçmişte hayal olarak nitelendiren pek çok teknolojik deneme günümüzde başarıya ulaşırken, üç boyutlu bilgisayar teknolojileri kullanıcılara sanal ortamlar sunuyor.

Öyle ki gerçek yaşamı andıran interaktif deneyimleri tecrübe etmek mümkün.

Bunun son örneği Güney Kore’de yaşandı.

Bir hastalık nedeniyle 2016’da 7 yaşındaki kızı Nayeon’u kaybeden Jang Ji-sung isimli anne, kızının sanal gerçeklik yoluyla oluşturulmuş görüntüleriyle buluşturuldu.

Sanal gerçeklik gözlüğü takarak minik Nayeon’u karşısında hissedip onunla konuşan ve gözyaşlarına boğulan Jang Ji-sung’un görüntüleri, izleyenleri de etkiledi.

Video dünyanın pek çok ülkesine yayıldı, sosyal medyada en çok konuşulanlar arasında yerini aldı.

Ancak sanal gerçeklikle oluşturulan bu durumu destekleyenler kadar, yaşananların olumsuz psikolojik etkileri olacağı gerekçesiyle karşı çıkanlar da vardı.

Independent Türkçe sanal gerçekliğin (VR) hem sağlığa etkilerini hem de gelecekte hayatımızdaki yerini uzmanlara yorumlattı.

 

 

"Sanal gerçeklik ortamında hemen her şey sınırsız"

Medya Akademi Genel Koordinatörü Okan Yüksel, sanal gerçeklik ile ilgili görüntülerin hayatımızda çok daha fazla yere sahip olacağını söyledi. Yüksel, sanal ya da artırılmış gerçekliğin, son yıllarda insan hayatına giren ve hemen herkes tarafından oldukça kolay erişilebilen teknoloji olduğuna ifade eden Yüksel, "Akıllı telefonlar ve sadece 4-5 dolarlık aparatlarla herkes bu deneyimleri yaşayabiliyor. Bu anlamda sanal gerçeklik teknolojisinin, kısa vadede dahi, hayatlarımızda çok daha fazla yer edeceğini söyleyebiliriz" dedi. 

Yüksel, ilerleyen dönemlerde bazı kişilerin gerçek hayatın zorluklarından kaçarak sanal gerçekliği tercih edebileceği ve bunun bağımlılığa neden olabileceği uyarısını yaptı.

"Yaşayabileceklerimiz; kaybettiğimiz yakınlarımızla, sanal bir ortamda, yeniden bir araya gelmekle de sınırlı değil" diyen Yüksel, "Gerçek hayatta kaynaklar kıt ve erişmek zor. Ancak sanal gerçeklik ortamında hemen her şey sınırsız. Birçok farklı deneyim yaşayabiliyorsunuz. İnsanların gerçek hayatın zorluklarından kaçarak, sanal gerçekliğin büyülü dünyasına kapılması oldukça muhtemel. Yakın gelecekte pek çok insan hayallerini sanal gerçeklik ortamında deneyimleyecek. Muhtemelen bunun bağımlılığını dahi tartışacağız" ifadelerini kullandı. 

“Herkes çok daha fazlasına hazır olmalı”

Okan Yüksel, sanal gerçekliğe ilişkin şuana kadar karşılaştığımız şeylerin yalnızca bir başlangıç olduğunu ve bizleri gelecekte çok daha fazlasının beklediğini ileri sürdü:

Kanadalı iletişim bilimci Marshall McLuhan, "Teknolojiler yalnızca insanların kullandığı icatlar değildir, insanları yeniden icat eden araçlardır" diyor. Haklı ve ilerleyen dönemde haklılığını çok daha net bir şekilde göreceğiz. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin lokomotifi olduğu bir çağda ve henüz yolun başındayız. Herkes çok daha fazlasına hazır olmalı.

"Ne kadar yaygınlaşacağı konusu bir soru işareti" 

Teknoloji editörü Cem Sünbül'e göre ise Apple ve Google gibi firmaların çok ciddi çalışmaları bulunsa da, sanal ve artırılmış gerçeklik gibi teknolojilerin ne kadar yaygınlaşacağı henüz tam olarak bilinmediğini belirtti.

Sünbül, sanal ya da artırılmış gerçekliğin uzun yıllardır bilindiğini vurgulayarak şunları kaydetti:

Son 5 yılda Sony, Facebook, HTC ve Microsoft’un katkılarıyla çok daha fazla konuşulan, çok daha hızlı bir şekilde geliştirilen ve iş dünyasının çeşitli katmanlarına entegre edilerek kullanılan bir teknoloji haline geldi. Özellikle akıllı telefonları sanal gerçeklik gözlüğü gibi kullanılmasını sağlayan cardboard’lar mobil dünyanın çılgın kullanım oranlarıyla birleşince bilinirlik olarak üst düzeye çıktı. Ne var ki son 2-3 yıldır Sanal Gerçeklik ve Artırılmış Gerçeklik başlıklarıyla ilgili çok ciddi bir “hype” oluşturuldu. Ancak bir türlü beklenen sıçrama halen gerçekleşmedi. Tıpkı 3 boyutlu TV’ler gibi VR’ın da geçici bir trend olacağı konuşmaları ayyuka çıktı. Doğrusu gelişmeler de bize bunun tersini çok da göstermiyor. Bunun birçok nedeni var. VR gözlükleri halen çok kullanışlı değil, tıpkı 3D teknolojisinde olduğu gibi konforlu bir görünümden uzak. (Buna Will Smith’in 3D+HFR (High Frame Rate) ile çekilen İkizler Projesi dahil değil. Son derece konforlu bir seyir ve perdenin içine alan bir görünüm söz konusu.

Sünbül, telefonlarımıza entegre olan bu teknolojilerin özellikle eğitim ve eğlence dünyasında yeni ufuklar açtığını belirtti.

“Özel hazırlanmış içeriklerle hayata dokunan bir teknolojiden bahsediyoruz”

Güney Kore’deki anne-kız örneğinin çok özel hazırlanmış içeriklerle, hayata dokunan bir teknolojiye işaret ettiğini vurgulayan Sünbül, “Hayatını kaybeden birisini tekrar karşınızda 3 boyutlu bir şekilde ‘kanlı-canlı’ imiş gibi gösteren bu teknoloji ile hasret çektiğiniz insanları oluşturulan özel bir dünyada görmeniz ve sınırlı bir şekilde etkileşime geçmeniz mümkün” diye konuştu.

Cem Sünbül, sanal gerçeklikteki detaylar arttıkça kişileriin daha gerçekçi şekilde canlandırmanın mümkün olabileceğini şu sözlerle anlattı:

İzlediğimiz örnekte 4 yıl önce hayata veda eden çocuk sınırlı tepkiler veriyor ve belli kelimeleri kullanıyordu. Ancak DeepFake ile herhangi bir kişinin el, yüz, vücut ve ses verilerini kullanarak gerçek zamanlı olarak başka birisinin konuşmalarını, hareketlerini bir ortama aktarmak ve bire bir kaybettiğiniz kişiyle sohbet etmeniz bugün mümkün olabilir. Gerekli olan ise görüntü ve sesin arka planındaki anılar… Eğer anıları, neye gülüp gülmediğini, neye üzüldüğünü ve benzeri detayları da veri olarak alabilirsek, kişiyi çok daha gerçekçi olarak sanal uzayda canlandırabiliriz. Bunun etik olarak doğruluğunu ayrıca konuşmak kaydıyla…
 

“Bunun genele yayılacak bir uygulama olmayacağını düşünüyorum”

Güney Kore'deki görüntülerin genele yayılacak bir uygulama olduğunu düşünmediğini dile getiren Sünbül, "Hem maliyet hem de özelleştirme zorlukları, gelişimin önündeki büyük engellerden bazıları. Doğru bulmayacakları saymıyorum bile" yorumunu yaptı.

Sünbül, Black Mirror dizisine atıfta bulunarak sözlerini şöyle tamamladı:

Ne var ki bugün distopik dizi Black Mirror’ın San Junipero adlı bölümünü hatırlamayı uygun buluyorum. İzleyemeyenler için spoiler alarmını çalarak hatırlatalım; çeşitli sebeplerle ötanazi isteyen kişilerin “bilinçlerini” sürekliliği sağlanan sanal bir dünyaya aktarmalarını konu alan bölüm, genelde teknolojiyi, özelde sanal dünyayı gerçek anlamda rahatsız edici bir şekilde gözler önüne seriyor. Özetle bölümde sanal bir dünyada, istediğiniz yaşta istediğiniz bir yerde sanal olarak yani elektriklerinin kesilmeyeceği garanti edilmiş sunucularda veri olarak yaşıyorsunuz. İnsan vücuduna olan ihtiyacı ortadan kaldıran bu durum bir gün gerçek olursa ağır kanser hastaları, beyin ölümü gerçekleşen hastalar ve bunun gibi daha birçok ötanazi isteğinin yeni adresi burası olabileceği gibi, hayattan sıkılan ancak maddi veya manevi hastalıklardan muzdarip olmayanların da “parasını” ödeyerek başvuracağı bir yöntem olması son derece muhtemel.

 

 

Sanal gerçeklik 2 Güney Koreli anne ve kızı. The Independent. jpg
Fotoğraf: The Independent

 

Sanal gerçekliğin sağlığa etkileri

İşin teknolojik yönü kadar sağlığa etkileri de merak konusu.

Yaşananların Güney Koreli annenin ruh sağlığını olumsuz etkileyeceğini savunanlar kadar, sanal gerçekliğin birtakım hastalıkların tedavisinde kullanıldığını belirtenler de var.

"Annenin ruh sağlığını derinden etkileyecektir"

Sanal gerçeklik yoluyla oluşan bu görüntüyü Independent Türkçe'ye yorumlayan psikiyatr Rıdvan Üney, reyting kaygısı güdüldüğünü savunarak, anneyi bu duruma sokmanın yanlış olduğunu anlattı. 

"Yaşanılan olay bir dram olarak değerlendirilebilir. Hepimizin hayatında kayıplar oluyor" diyen Üney, sözlerini şöyle sürdürdü: 

Kayıpların ardından bir yas süreci yaşayıp, durumla uzlaşıyor ve kabulleniyoruz. Sanal gerçeklik uygulamasıyla anne, burada çok güç bir sınav veriyor. Aslında hiçbir şeye dokunmadığı ve bunun dsanal bir durum olduğu ortaya çıkıyor. Bir yönüyle dramatik ve çok fazla düşünülmeden yapılmış görülüyor. Yas yaşamanın aşamaları vardır. Önce inkar ederiz, gerçeği kabullenmeyiz. Sonraki aşamada öfkeleniriz. Daha sonra pazarlık yapmaya başlarız, Allah onu sevdiğinden yanına aldı, cennete gidecek şimdi gibi… Depresif bir dönem yaşarız. Sonra yas süreci tamamlanmış olur ve hayat devam eder. Bu kişiyi unutmasak da yaşamaya devam ederiz. Bu çok kolay bir durum değildir. Bu kadar canlı olarak yaşatılması annenin ruh sağlığını derinden etkileyecektir. 6 aydan uzun süren yaslara uzamış yas denir. Oldukça zor tedavi edilen bir durum. Anneyi 4 yıl sonra bu duruma sokmak, doğru değil . Reyting kaygısı var, insanın aynı olay için ikinci yas yaşaması, uzamış bir depresyona neden olacak.

 

Psikiyatr Rıdvan Üney. ridvanuney.com. jpg
Rıdvan Üney / Fotoğraf: ridvanuney.com

 

"Sanal gerçeklik faydalı olabilir"

Sanal gerçeklik uygulamalarının bazı hastalıkların tedavisinde kullanıldığını aktaran Psikiyatr Doğan Işık ise "maruz bırakmaya dayalı terapiler" olarak adlandırılan bu yöntemlerin, yasla ilgili süreçlere olumlu etki edebildiğini söyledi.

Sanal gerçeklik terapisinden 1990’ların ortalarından itibaren klinik alanda da yararlanılmaya başlandığını ve son yıllarda kullanım alanının genişlediğini ifade eden Işık, "Sanal gerçekliğe dayalı uygulamalar anksiyete bozukluklarında, yeme bozukluklarında, obezitede, cinsel bozukluklarda, süreğen ağrıda ve stresle baş etmede yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Sanal gerçekliğin en yaygın kullanımı ise anksiyete bozukluklarında (özgül fobiler, agorafobi, panik bozukluk, yaygın anksiyete bozukluğu, sosyal fobi), travma sonrası stres bozukluğunda (TSSB) ve obsesif-kompulsif bozuklukta (OKB) görülmektedir" şeklinde konuştu. 

 

Psikiyatr Doğan Işık mobbing haberi.jpg
Doğan Işık / Fotoğraf: doganisik.com

 

Psikiyatr Doğan Işık, şu bilgileri paylaştı:

Maruz bırakmaya dayalı terapiler genellikle 3 biçimde gerçekleştirilmektedir. Yaşantısal maruz bırakmada (in vivo exposure), hastanın gerçek hayattaki fobik uyaran/durumlar ile karşılaşması sağlanırken, imgelemeye dayalı maruz bırakma (imaginal exposure), hastanın zihinsel imgeleme yöntemleri kullanarak fobik durumu zihninde canlandırmasına dayanmaktadır. Sanal gerçekliğe dayalı maruz bırakma (in virtuo exposure) ise bilgisayar ürünü bir çevrede hastanın olabildiğince çok duyusunun uyarılmasını içermektedir.

Sanal gerçekliğin yas bozukluğunda rutin kullanımı, modern psikiyatri yaklaşımında mevcut olmayıp, bu konuda birkaç vaka sunumları mevcut. Bu vaka sunumlarında da belirgin iyileşmeler kaydedilmiş. Bazı derneklerde bu teknolojiyi uyguladıklarını ve terapotik süreçte kayıp hastalarının daha iyi olduğunu bildirmektedir. Benim kanaatime göre sanal gerçeklik bir kişinin kaybına bağlı oluşan komplike ya da uzamış yas reaksiyonlarında yasın çözülmesinde, o kişinin gerçeği kabul etmesinde, yaşama kaldığı yerden devam etmesinde  faydalı olabilir. Bu konuda bilimsel çalışmalar yapılmalı ve sanal gerçekliliğin yasla ilgili süreçlere faydaları gösterilmelidir.

VR, kaybı olan yas ve travma hastalarinda mahruz birakma ile yapilan duyarsizlastirma, sayesinde yapalan bir terapi yontemi olarak dunyada kullanilmaya baslanmistir. VR, fobiler, anksiyete bozukluklari, okb, bagimlilik gibi rahatsizliklarda daha çok kullanilmakta ve bu konuda daha cok arastirmalar yapilmaktadir. VR yas bozukluğu olan bazı hastalarda uygun olabilir yada olmayabilir. Bu konuda buyuk olcekli calismalara ihtiyaç var.

 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU