Afrika’da sağlık: Kim korkar koronavirüsten?

Yusuf Kenan Küçük Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

Ocak ayı başından bu yana tüm dünya, Çin’in Vuhan kentinde ortaya çıkan koronavirüs salgınını konuşuyor.

Virüsün dünyanın en kalabalık nüfusunu barındıran Çin’de ve ülkenin orta kesiminin başkenti olarak bilinen 11 milyon nüfuslu bir şehirde başgöstemesi, küresel bir salgın endişesinin artmasına neden oldu ve Dünya Sağlık Örgütü, 30 Ocak 2020 tarihinde “küresel acil durum” ilan etti. 

Salgının dünyamız için ne ölçüde tehlike oluşturduğunu söylemek için henüz erken olmakla birlikte, geçmişteki viral salgınların ciddi can kayıplarına neden olduğu biliniyor.

Örneğin, Birinci Dünya Savaşı’nın son yılında ortaya çıkan ve terhis olan askerler nedeniyle hızla yayılan İspanyol gribi (Spanish Influenza) nedeniyle 50 ilâ 100 milyon kişinin öldüğü tahmin ediliyor.

1957 yılındaki Asya gribi 2 milyon can alırken, 2009 yılındaki domuz gribi (swine flu) salgını ise yaklaşık 600 bin kişinin ölümüne yol açtı.

2014 yılında ağırlıklı olarak Gine, Liberya ve Sierra Leone’de görülen Ebola salgını 11 bin cana mal oldu.

Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nin doğusunda halen devam eden Ebola salgını da geçtiğimiz yıl içerisinde bölgede iki binden fazla kişinin ölüm nedeni olarak kayıtlara geçti. 
 

1 REUTERS.jpg
Fotoğraf: Reuters


Afrika’da henüz teyit edilmiş koronavirüs vakası bulunmamakla birlikte, toplam nüfusu 1,2 milyar olan kıtada Lagos (21 milyon), Kahire (20 milyon), Kinşasa (13 milyon), Luanda (6,5 milyon), Johannesburg (4,5 milyon) gibi mega şehirler yeralıyor.

Bu şehirler aynı zamanda küresel bağlantıları güçlü birer metropol mahiyetinde. Dolayısıyla, önleyici sağlık hizmetlerinin yanı sıra teşhis ve tedavi olanaklarının gelişmiş ülkelerin gerisinde olduğu Afrika ülkelerinde ve özellikle kıtanın kalabalık şehirlerinde koronavirüsle mücadelenin zor olacağı aşikâr. 

Öte yandan, dünyanın diğer bölgelerinde ortaya çıkan salgınların Afrika içerisinde yayılmasının, kıta halklarının sağlık alanında karşı karşıya oldukları en büyük problemlerinden biri olduğunu söylemek güç.

Zira Afrika’nın esasen sağlık alanında “kendine has” denilebilecek kronik problemleri mevcut. 

Örneğin, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre, 2018 yılında kıtada 380 bin kişi sıtma nedeniyle hayatını kaybetti. Bu rakam, küresel çapta sıtmadan kaynaklı ölümlerin yüzde 94’üne tekabül ediyor.

Kıta için “afet” olarak nitelenebilecek benzer bir durum AIDS için de sözkonusu. Afrika, dünya genelindeki AIDS hastalarının üçte ikisine ev sahipliği yapıyor.

2018 yılında, Kuzey Afrika hariç, kıtada AIDS’le bağlantılı 470 bin ölüm vakası gerçekleşti. Aynı yıl için kıtadaki tüberküloz bağlantılı ölümlerin sayısı ise yaklaşık 400 bin olarak tahmin ediliyor. İshalle bağlantılı hastalıklardan ise yaklaşık 650 bin kişi öldü.

Dolayısıyla önlenebilir veya tedavi edilebilir hastalıklar nedeniyle kıtada her yıl iki milyon civarında can kaybı meydana geldiği anlaşılıyor. 


Altyapı ve kapasite eksikliği 

Afrika’da sağlık problemlerinin yüksek olmasının en büyük nedeni kıta ülkelerinin azgelişmişliğinden kaynaklanıyor.

Azgelişmişlik kendisini kişi başına düşen sağlık tesisi, yatak sayısı, doktor, hemşire ve ebe eksikliği olarak gösteriyor.

Dünya Bankası verilerine göre, Sahra-altı Afrika’da her 5 bin kişiye bir doktor düşüyor. Nispeten biraz daha gelişmiş Güney Asya ve Latin Amerika ülkelerinde ise sırasıyla her 1000 ve 500 kişiye bir doktor düşüyor. Gelişmiş ülkelerde, örneğin Almanya’da, her 250 kişiye bir doktor hizmet veriyor. 

Kıtada ruh sağlığı alanında çok daha vahim bir tablo söz konusu. Birçok Sahra-altı Afrika ülkesinde bir milyon kişiye ortalama ancak bir psikolog düşüyor. 
 

2 UNDP.jpg
Fotoğraf: UNDP


2009 yılında yapılan bir çalışmaya* göre Afrika ülkelerinde 2.4 milyon sağlık personeli açığı bulunuyor.

Buna ilaveten, DSÖ’ye göre dünya genelindeki sağlık personelinin sadece yüzde 3’ünü oluşturan Afrikalı sağlık çalışanları, küresel hastalık yükünün yüzde 25’i ile mücadele ediyor.

Öte yandan, kıta ülkelerinin yetiştirdiği doktorların önemli bir oranının gelişmiş ülkelerde çalışmayı tercih ettiği görülüyor.

Örneğin ABD’de çalışmayı yeğleyen Afrikalı doktorların sayısının 2005 ile 2015 yılları arasında yüzde 27 oranında arttığı** biliniyor. 


Küresel kalkınma hedeflerinde sağlık 

Görüldüğü üzere, sağlık sektörünün geliştirilmesi Afrika için en önemli kalkınma hedeflerinden birini teşkil ediyor. Zira Afrika, BM tarafından en az gelişmiş olarak nitelenen 47 ülkeden 33’ünü barındırıyor.

Esasen 2000-2015 yılları arasında uygulanan Binyıl Kalkınma Hedeflerinin üçü doğrudan sağlık sektörüne ilişkin idi.

2015 yılından bu yana uygulanmakta olan 17 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefinin (SKH) büyük çoğunluğu da doğrudan veya dolaylı olarak sağlıkla bağlantılı. 

Bir örnek vermek gerekirse, normal şartlarda ekonomik bir faaliyet olan ve Sahra-altı Afrika’da yaygın bir şekilde yapılan el emeğine dayalı altın madenciliği nedeniyle her yıl, önemli bir kısmı kadın ve çocuk onbinlerce kişi, çok yüksek oranda siyanüre maruz kalıyor.

Dahası, kullanılan bu siyanür aynı zamanda kıtada hava, su ve toprağı da kirleterek sağlık koşullarının bozulmasına yol açıyor.

Dolayısıyla sözkonusu faaliyet, başta yoksulluk, sağlık, su kaynakları, çevre ve ekonomik büyümeye ilişkin olan hedefler olmak üzere birçok SKH’yi ilgilendiriyor.

Bu bağlamda, SKH’nin içerisine bir ana hedef, 50 adet de alt hedef derceden uluslararası toplumun Afrika’da ve küresel çapta sağlık koşullarının iyileştirilmesine -en azından söylem bazında- özel önem atfettiği anlaşılıyor.

Ancak, BM tarafından hazırlanan 2019 SKH ilerleme raporunda da kayıtlı olduğu üzere Sahra-altı Afrika’da, diğer tüm hedeflere benzer şekilde sağlık alanındaki hedeflere ulaşılmasının önünde de ciddi zorluklar bulunuyor.

Örneğin 2015 yılında dünya genelinde hamilelik veya doğum komplikasyonlarına bağlı anne ölümlerinin üçte ikisi (200 bin) Sahra-altı Afrika’da meydana geldi.

2017 yılında kıtada görülen sıtma vakalarının sayısı bir önceki yıla göre 3,5 milyon artış gösterdi. Yine her yıl yüzbinlerce Afrikalının, çöl tozlarına ve havalandırması yetersiz ortamlarda dumana maruz kalarak hayatını kaybettiği tahmin ediliyor.  
 

3 United Nations.jpg
Fotoğraf: United Nations/Hien Macline


Koronavirüs mü, kronik sağlık sorunları mı?

Bu şartlarda koronavirüsün Afrika ülkelerinde olası bir yayılmasının, halihazırda olması gerekenin çok gerisindeki altyapı ve yetişmiş sağlık personeliyle hizmet vermeye çalışan Afrika ülkeleri sağlık sistemleri üzerinde çok büyük bir baskı oluşturacağı izahtan vareste.

Ancak Sahra-altı Afrika, (1918 yılındaki İspanyol gribini hariç tuttuğumuzda) son bir asırda küresel virüs salgınları nedeniyle dünya genelinde meydana gelen can kayıplarına denk sayıda insanını sadece bir yıl içerisinde önlenebilir veya tedavi edilebilir hastalıklara kurban veriyor.

Dolayısıyla kıta ülkeleri ve halklarının koronavirüse gelinceye kadar sağlık alanında çok daha fazla aciliyet arzeden ve can kaybına neden olan sorunları mevcut.

Afrika ülkelerinin çok büyük bir çoğunluğunun bu sorunlara kısa veya orta vadede çözüm üretme kapasitesi bulunmuyor.

Bu bağlamda en makul ve sürdürülebilir çözüm, onyedinci sürdürülebilir kalkınma hedefi bağlamında küresel işbirliklerinin artırılmasından geçiyor.

Sağlık alanındaki bu işbirliklerine, bahsekonu sektörün diğer tüm kalkınma hedefleriyle bağlantılı olduğu hesaba katılarak öncelik verilmesi lazım geliyor.

 

 

* https://www.ethndis.org/priorsuparchives/ethn-19-01s1-60.pdf

** https://human-resources-health.biomedcentral.com/articles/10.1186/s12960-017-0217-0#citeas


* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.  

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU