İran’ın varoluşsal kaybı: Kasım Süleymani

Prof. Dr. Bilal Sambur Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

1998 yılından beri İran rejimine bağlı Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanlığını yürüten Kasım Süleymani, cuma günü Bağdat Havaalanı’nda yanındakilerle beraber Amerika tarafından düzenlenen bir operasyonla öldürüldü.

Süleymani ile beraber öldürülenler arasında İran’ın Irak’taki silahlı gücü olan Haşdi Şabi’nin komutan yardımcısı Mehdi el-Mühendisi de bulunmaktaydı.

Kasım Süleymani’nin bir Amerikan operasyonuyla ortadan kaldırılması, Süleymani’nin öldürülmesi, İran’ın rejiminin ve politikalarının bütün dünyada tartışılmasına yol açmıştır.

Kasım Süleymani, İran’ın Ortadoğu politikasını yürüten kilit bir askeri isimdir. İran devrimine ve Hamaney’e gençliğinden beri yüzde yüz bağlı olan bir ismin öldürülmesi, İran rejiminin Kasım Süleymani’nin kanını yerde bırakmayacağı ve kanlı bir misillemeyle Amerika’ya karşılık vereceği öngörülmektedir.

Devrim Muhafızları'nın Amerika’nın Irak’taki iki üssüne füzelerle saldırması, İran ve Amerika arasında karşılıklı olarak sert güç kullanılacağını, Amerika-İran düşmanlığında esas çatışma alanının Irak olacağını söylememize imkan vermektedir.

Kasım Süleymani, hayatına sayısız savaşı, çatışmayı ve mücadeleyi sığdırmış bir figür olarak karşımıza çıkmaktadır.

Molla rejimi, Süleymani’yi İmam Hüseyin’in günümüzdeki temsilcisi konumunda olan kutsal ve şehit bir direnişçi olarak kurgularken, Ortadoğu’daki birçok kimse Süleymani’yi karanlık, kirli ve kanlı bir cellat, katil ve kasap olarak konumlandırmaktadır.

1978 yılından beri İran rejiminin yaptığı her türlü ciddi operasyonun kilit parçalarından biri olan Süleymani hakkında birbirinden farklı ve zıt değerlendirmelerin yapılması çok normal gözükmektedir.

Süleymani hakkında herkesin kendisine göre değerlendirmeler yapması mümkün gözükmesine rağmen, ortada kesin olan şey, Kasım Süleymani’nin hayatı boyunca Molla rejimi tarafından kullanılan etkili ve işlevsel bir araç olduğu gerçeğidir. 


Kasım Süleymani’den bahsederken herhangi bir Devrim Muhafızı komutanından bahseder gibi bahsetmek büyük yanılgıdır.  Kasım Süleymani, İran rejiminin kişi olarak kurumsallığını göstermektedir.

Kasım Süleymani’ye baktığımızda aslında İran rejimine baktığımızı ve bu rejimin her şeyini Süleymani’nin şahsında görme imkanına sahip olduğumuzu söyleyebiliriz.

Rejimin bir kişide her şeyiyle ete kemiğe bürünmesinin örneği olarak Kasım Süleymani’de tecessüm etmesinden hareketle, onun kişiliğini rejim olarak kişi bağlamında değerIendirmekte yarar vardır.

Bağdat havaalanında vurulan Kasım Süleymani değil, İran molla rejiminin bütün sistemidir. 

Süleymani’nin bütün hayatı tamamen bir rejim yapımıdır. Süleymani, Kirman’ın Rabor köyünde dünyaya gelmiştir.

Çiftçilikle geçinen yoksul bir aileden gelen Süleymani, Şah rejiminin korkusuyla ve yoksullukla geçen bir çocukluk yaşamıştır.

O, çocukluğunu yaşamadığını, çocukluk yerine korku ve yoksullukla mücadele ettiğini söylemektedir.

Şah rejiminden nefret eden Süleymani ergenlik ve gençlik yıllarında Hamaney’e yakın bir vaiz olan Hüccet Kamyab isimli mollanın vaazlarından çok etkilenmiştir.

Vaazların etkisiyle devrim sürecine katılan Süleymani, hayatını Hamaney’e ve devrime adamıştır. 1979 yılında Mahabad’da Kürtlerin direnişini kanlı bir şekilde bastıran güçlerin içinde yer alan Süleymani, yeni Molla rejiminin dikkatini çekmeye başlamıştır.

İran Kürdistan Demokrat Partisi Lideri Abdurrahman Kasımlo’nun Viyana’da diplomatik görüşmeler yapmak üzere bulunduğu sırada cinayetle öldürülmesini organize eden kişi, Süleymani’dir. 


Süleymani, hayatı boyunca rehber olarak görülen Humeyni’ye ve özellikle Hamaney’e yakın olmuş birisidir.

İran-Irak savaşının başladığı günlerden itibaren devrime hizmet etmekten başka bir amaca sahip olmadığını söyleyen Süleymani, sekiz yıl boyunca birçok cephede Devrim Muhafızlarının sevk ve idaresinde görevler almıştır.  

2005-2011 yılları arasında Irak’ta Amerika güçlerine karşı Şii paramiliter yapıları organize eden kişi, Süleymani’dir.

Hamaney’in emriyle 2006 yılındaki Hizbullah-İsrail savaşını yöneten isimlerin başında o gelmektedir.

2013 yılında Lübnan Hizbullah’ının Suriye savaşına katılmasını sağlayan kişi Süleymani’dir. Suriye’deki Besiç milis güçlerini kuran kişi Süleymani’ye bağlı kişilerdir.

Bir zamanlar Suriye’de gerçek devlet başkanının Süleymani olduğu, Esad’ın ise onun vekili olduğu ifade edilmekteydi.

2016 yılında üç defa Rusya’ya giden Süleymani, Rusları askeri olarak Suriye’ye müdahaleye ikna etmiştir.


O, Halep ve Kuseyr’de yaptıklarından dolayı Halep Kasabı olarak bilinmektedir.

Lübnan ve Suriye’yi birbirine bağlayan Kuseyr kasabasını isyancı grupların elinden alması, Süleymani efsanesine eklenen büyük bir zafer olarak değerlendirilmektedir.

DAİŞ’in Musul’u ele geçirerek Erbil’e yaklaştığı sırada iki uçak dolusu silahla buraya gelen ilk kişi olan Süleymani, 2017 referandumu sonrası Kerkük’ün işgal edilmesini sağlayan kişi olarak da karşımıza çıkmaktadır.

İran rejiminin Ortadoğu’daki gücünü ve nüfuzunu arttırmaya yönelik her türlü operasyon ve yapılanmanın içinde yer alan Kasım Süleymani, Şii dünyayı her an hareketlendirmek için sürekli olarak çalışan biriydi.

İran’ın olduğu her yerde Süleymani vardı. Yemen, Suriye, Irak, Lübnan ve Afganistan başta olmak üzere geniş bir coğrafyadaki İran’ın varlığı, büyük ölçüde Süleymani’nin kurduğu yapılar ve ilişkiler üzerinden oluşturulmuştur.

İran-Irak savaşından sonra İran, varlığını devam ettirebilmek için nükleer güç olmayı ve Ortadoğu’da kendisi adına asimetrik savaş verebilecek yapılar oluşturmayı bir beka stratejisi olarak uygulamaya koymuştur.

Her iki alanda da rejim, Süleymani’ye güvenmiş ve ona önemli görevler vermiştir.


1980-1988 yılları arasında devam eden İran-Irak savaşı, her iki ülke için yıkıcı sonuçlara neden olmuştur.

İran, bu sekiz yıl süren savaşı fırsat bilerek Ortadoğu’da bir Şii Hilali oluşturma projesini uygulamaya sokmuştur.

Suriye-Lübnan-Irak üçlüsü üzerinden İran, Tahran’dan Akdeniz’e kadar açılan bir Şii-Fars hakimiyet bölgesi oluşturmayı amaçlamıştır.

İran’ın stratejik Şii-Fars hilali projesinin gerçekleşmesi görevini üstlenen kişi Kasım Süleymani’dir.

Şii hilalini kurmadıkça Tahran rejiminin güvende olmayacağına inanan Süleymani, Şii dünyanın birliğini hayatının gayesi haline getirmiştir.

İran adına Ortadoğu coğrafyasını şekillendirmek için yıllardır bir hayalet gibi oradan oraya koşan Süleymani, mezhep savaşlarını başlatan, düşmanlarını kanlı bir şekilde ortadan kaldıran, silahlı paramiliter yapılar üzerinden İran’ı bölgede hakim güç haline getirme davasını gerçekleştirmenin peşinde koşan bir figürdür.

Süleymani, İran’ı güçlendirmeye çalıştıkça, kendisi efsanevi tarzda güçlenmiş ve Ortadoğu’nun muktedir gölge komutanı haline gelmiştir.

Kendisine bağlı Kudüs Güçleri üzerinden uluslararası paramiliter yapılar kuran Süleymani, Ortadoğu’da uzun süreli oyun kurmayı ve oyunda kalmayı başaran yaratıcı bir stratejist olarak karşımıza çıkmaktadır. 

Süleymani gücünü, dini lider Hamaney’den almaktaydı. Süleymani’nin İran’ın otoriter sistemine olan adanmışlığını bilen Hamaney, Süleymani’yi devrimin yaşayan şehidi olarak övmekteydi.

Süleymani, devrim ve rejim için ölmeyi ve öldürmeyi her şeyi haline getirmişti.

Süleymani’ye göre iki cennet vardı. Birinci cennet, zevklerin ve güzelliklerin olduğu cennetti. Süleymani, ikincisinden insanlığın kayıp cenneti olarak söz etmektedir.

Süleymani’nin kayıp cenneti, savaş ve savaş alanıydı.

Savaşı ve şiddeti cennet düzeyine yükselten Süleymani, hayatı muharebe alanında yaşadıkça yaşayan, İran rejiminin uluslararası celladıydı.

Süleymani, kendisiyle savaş arasında varoluşsal mistik bir bütünlük kurmuştu. Savaştıkça yaşayacağına inanan Süleymani, aklını, duygusunu düşüncesini ve pratiğini bütünüyle rejim uğruna savaşa ve şiddete adamıştı.

Kendisine 'hayır' denilmesini hiçbir şekilde sindiremeyen Süleymani, silahla, bombayla ve şiddetle istediğini elde etmeye çalışan bir karakterdi.

Sanılanın aksine Süleymani, koyu dindar biri değildi. Süleymani, Fars milliyetçiliğini ideoloji olarak benimseyen ve şiddete tapan bir savaş aparatıdır.

Şiddet ve savaş tapıcılığı, milliyetçiliği ve mezhepçiliği, otoriter ve totaliter rejime bağımlılığı, Süleymani’yi Eric Hoffer’ın Kesin İnançlı (True Believer) tipinin mükemmel bir örneği haline getirmektedir.

Amerika, Süleymani’yi çok iyi tanıyordu. Amerika, Süleymani’yi Afganistan’dan, Irak’tan, Lübnan’dan, Yemen’den ve Suriye’den tanıyordu.

Amerika, Süleymani’yi ortadan kaldırmanın İran rejimi için varoluşsal bir kayıp olacağını biliyordu.

Amerika, Süleymani’yi Bağdat Havaalanı'nda öldürerek Humeyni ve Hamaney’den sonra İran devrim mitolojisinde üçüncü önemli kişiyi ortadan kaldırmıştır.

Süleymani’nin öldürülmesi, İran rejiminde varoluşsal bir travmaya neden olmuştur. Amerika hedeflerine atılacak füzeler ve Şii paramiliter yapıların eylemleri, hiçbir şekilde bu varoluşsal kaybı telafi edemez.

İran rejimi, uzun yıllar Süleymani’yi kaybetmenin travmasıyla yaşayacaktır.

 

 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU