Eski Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış: Müslüman kardeşler politikası terk edilmeli

Eski Dışişleri bakanı,emekli Büyükelçi Yaşar Yakış Libya ve İdlib etrafındaki son gelişmeleri Independent Türkçe'ye değerlendirdi

Fotoğraf: Youtube

Eski Dışişleri Bakanı, emekli Büyükelçi Yaşar Yakış Libya ve İdlib etrafındaki son gelişmeleri Independent Türkçe'ye değerlendirdi.

Eski Dışişleri Bakanı ve Lagos, Roma, Şam, Riyad, Kahire ve Brüksel'de büyükelçilik ve NATO daimi temsilciliği dahil önemli görevler üstlenen Yaşar Yakış, Müslüman Kardeşler politikasının terk edilmesi gerektiğini ifade etti.


Şubat 2011'de Libya'da olayların başlaması arifesinde ülkenin ikiye bölünme ihtimalinin güçlü olduğunu gündeme getirerek “Türkiye yumurtaların hepsini aynı sepete koymamalı, iki tarafla da  ilişkilerini sürdürmelidir” diye ısrar etmiştiniz. Libya politikasında dokuz sene sonra  gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Evet, Kaddafi daha  iktidardayken  yaptığımız değerlendirmeler de bu şekildeydi, “Yumurtaların hepsini aynı sepete koymamalıyız”- diye ifade etmiştik. Fakat maalesef ne o  vakit ne de geldiğimiz noktada Türkiye bunu yaptı. Halihazırda Libya'nın yüzde 76'sını merkezi Tobruk'ta bulunun Hafter güçleri yönetiyor. Ülke  dört-beş parçaya bölünmüş durumdadır. BM'nin ve uluslararası camianın tanıdığı Trablus yönetimi ülke topraklarının %8'ini, Güneydeki kabilelerse %16'sını kendi kontrolleri altında tutuyor. Tobruk yönetimi Trablus'taki Müslüman Kardeşler tandanslı iktidarı “Seçim kazanmadan iktidarı ele geçirmekle” suçluyor. BM'nin ve uluslararası camianın Trablus yönetimini tanıması kendiliğinde bir şey ifade etmiyor, zira BM'nin önerdiği anlaşmayı Tobruk yönetimi imzalamadığı için Trablus yönetimi  uluslararası meşruiyet kazanmıştır. Türkiye, Müslüman Kardeşler yönetimini  tanıyor, destek veriyor. Yumurtaların hepsini yine aynı sepete koymuş durumdayız. Bu, yanlıştır, Türkiye  gerek Libya'daki ve gerekse uluslararası alandaki  dengeleri hiçe sayarak  politika geliştirdi. Zira Hafter'in başında durduğu Tobruk yönetiminin zafer kazanma ihtimali yüksek olup yarın Trablus yönetimi düşerse, ne yapılacak, hangi politika izlenecek? Tobruk yönetimine Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri destek veriyor, Rusya'nın arkasında olduğu Wagner paralı askerleri oradadır. O nedenle Türkiye'nin politikası bu devletleri de karşısına almasına neden olmuştur. Bu politikadan geri dönülerek tarafların hepsiyle aktif temas kurulmasında yarar vardır.

 “Kilit ülke olan Mısır, Müslüman kardeşler”i terör örgütü olarak görüyor”

Bu gelişmelerde Mısır'ın alacağı pozisyonun önemine değindiniz. Siz  Türkiye'nin Kahire Büyükelçisi olarak görev yaptınız, Mısır nasıl ve ne derecede  etkili olabilir?

Bölge politikasının kilit ülkelerinden bir tanesi Mısır olup. Libya ile 750 kilometrelik kara sınırı bulunmaktadır. Türkiye'nin Mısır ile olan ilişkileri Müslüman Kardeşler örgütü yüzünden bozulmuştur. İktidar Trablus'u yöneten Müslüman Kardeşler zihniyetli yönetimi desteklerken Mısır'ın onları terörist örgüt olarak gördüğünü hesaba katmıyor. Yani nasıl  ki Türkiye için PKK/PYD terörist örgütse, Müslüman Kardeşler'in de Mısır yönetimi için anlamı odur. Bundan dolayı Mısır'ın, Trablus'taki yönetimin ayakta kalmasını istemeyeceğini düşünmeliyiz. Türkiye  teröre karşı mücadele  gerekçesiyle sınırın ötesinde Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı operasyonlarını yaptı, kimse karşı çıkamadı. Yarın aynı gerekçeyle aynı operasyonu Libya'da Mısır yaparsa, nasıl olacak? Diğer taraftan, bir az önce de söylediğim gibi Hafter yönetiminin arkasında Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Rusya bulunmaktadır. O nedenle “Trablus yönetimini BM tanımıştır, ben onu destekleyerek sona kadar ayakta tutar ve istediğim sonucu elde ederim”- düşüncesinin geçerli olma şansı azdır. İsmini zikrettiğim ülkeler Hafter yönetimini daha gücü biçimde desteklerlerse, Türkiye ne yapacaktır? O nedenle ben  Libya'da çatışan tarafların tamamıyla geç olmadan diyalog kurulmasının yararlı olduğunu düşünüyorum. Diğer önemli bir husus ise Türkiye'nin Libya'ya asker gönderme niyetinin Suriye'de operasyon yapmaya eşdeğer olmadığıdır. Çünkü Suriye”yle 911 kilometrelik kara sınırımız bulunmaktadır,bu durum sınırötesi operasyon planlarımızı bir anlamda kolaylaştırıyor. Libya'ya askerlerimizi ise deniz üzerinden göndermemiz gerekecek. Bunun çok zor olduğunu nasıl hesaba katmazlar? Başka bir husus ise Libya'da çıkarları bulunan büyük güçlerin henüz Türkiye'nin planları konusunda karar vermemiş olmalarıdır. Özellikle, Fransa, İtalya henüz tutumunu net bir biçimde ortaya koymamıştır, ABD'nin hangi tepkiyi vereceğini bilemiyoruz, NATO buna ne diyecektir, Rusya nasıl karşılar? Mısır, Körfez ülkeleri, İsrail... Hepsinin tepkisini görmeden apar topar asker göndermeye kalkmanın aleyhte olacağını düşünüyorum. Şu anki durumda Mısır'ın diğer ülkelere nazaran daha şanslı olduğunu görüyorum.

“Putin'in gelişinde Ankara ile Moskova'nın, Libya konusunda anlaşacağını tahmin ediyorum”

Böyle bir ortamda Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Ankara'ya geliyor. Rus basını ve yorumcular Putin ve Erdoğan'ın Libya konusunda anlaşacaklarını ve Türkiye'nin belirli bir noktada duracağına ifade ediyorlar. Yani, bir nevi, İdlib konusunda olduğu gibi. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şimdiye kadarki Libya politikasında Rusya daha planlı programlı hareket etti. Halife Hafter'i bir  müttefik  olarak hem tüm acılardan desteklediği gibi aynı zamanda, süreci  yönlendirmesini bildi. Rusya'nın orada hem Akdeniz'e ilişkin stratejik menfaatleri  ve hem de maddi çıkarları bulunmaktadır. Libya petrolleri sözkonusudur. Ben Vladimir Putin'in Türkiye'ye karşı itidalli davranacağını, uzlaşma yolu arayacağını ve bulacağını düşünüyorum. Çünkü  Türkiye'nin NATO'ya karşı konulması Rusya'nın işine geliyor, bu istikamette mesafe alınmışken Putin bu durumu sürdürmek isteyecektir. Libya konusunda iki ülke arasında herhangi ihtilaf çıkacağına ihtimal vermiyorum. Bu durum aslında Rusiya ile Türkiye'nin İdlib'deki vardığı anlaşmaya da dönüşe bilir. Biliyorsunuz, İdlib şorunu Moskova ile Ankara arasında kimi zamanlarda sıkıntılı durumlar ortaya çıkarmasına rağmen liderler  kendi aralarında anlaşarak sorunları ertelemişler. Astana süreci başlar başlamaz Türkiye bölgede kendi “Gözlem noktaları”nı oluşturdu. Rusya destekli Suriye ordusunun oraya operasyon düzenlemesi durumunda Türkiye “Mülteciler sınırlarımıza dayanacaklar”- gerekçesiyle kendini savundu. Halbuki orada “Gözlem noktaları” oluşturulmasından sonra Heyetu Tahriru'ş Şam (HTŞ) örgütü daha da güçlenerek  Türkiye'nin orada destek verdiği ılımlı güçleri bölgeden çıkardı. İşte bu politika yüzünden HTŞ halihazırda eskiden %60'ını kontrol ettiği bölgenin %90'ını kontrol eder hale gelmiştir. Türkiye'nin orada desteklediği ılımlı güçler ise bölgeyi terkederek Afrin'e sığınmak zorunda kaldılar. Vladimir Putin'in Ankara'ya gelişinde bu konunun da ciddi biçimde gündeme geleceğini düşünüyorum. O nedenle İdlib ve Libya konularının gerek Rusya ve gerekse Türkiye'nin açısından bir birine yakın olduğunu düşünüyor ve ikisinde de Türkiye için önemli riskler olduğunu görüyorum. Zira Suriye'nin, Rusya'dan destek aldığını herkes biliyor. Aynı zamanda Rusya, Libya'da da güçlü  olup ülkenin bir bölgesinde söz sahibidir. Türkiye'nin bakımından Suriye'de ters giden iş şundan ibarettir: Astana Süreci'nden beri Türkiye, İran ve Rusya, Suriye'nin toprak bütünlüğüne  vurgu yapıyorlar. Bunu Rusya da istiyor İran da. İdlib'de yürüttüğü siyasetten dolayı aynı şeyi Türkiye için söyleyemiyoruz. Ters giden iş şundan ibaret ki, Türkiye, Suriye'nin toprak bütünlüğünün ihlalini umursamıyor. Oysa orası Suriye toprağıdır ve bir gün Türkiye'nin terketmesi gerekecektir. Türkiye bu süreçlere yaklaşımını Libya'da da ortaya koyma girişiminde bulunursa, Ankara ile Moskova arasınraki ilişkilerin samimiyeti sorgulanacaktır. İdlib'de mevcut olan bakış farklarının Libya'da da ortaya çıkmasından doğacak sorunları şu anda gündeme getirmek erken olmasına rağmen şimdiden bir kenara not etmemiz gerekir. Bir az önce de belirttiğim gibi Libya'da büyük devletlerin tavrının ortaya çıkmasından sonra Türkiye orada ofsaytta kalabilir. O nedenle zaman kaybetmeden bugün uygulanan Müslüman Kardeşler endeksli politikayı terkedip hem tarafların tamamı hem de büyük devletlerle aktif siyaset yürütmeye başlanması gerekir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU