İki insan, bir hikaye…

Şeyhmus Çakırtaş Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

Giyinmenin tarihi, çok eskiye dayanır. En eski çağlardan bu yana insanlar iklim ve doğa koşullarına göre giyinmiş, giyinmeyi bir estetiksel disiplin olarak görmüştür. 

Muhtemelen ilk insan toplulukları giyinmek için hayvan derilerini kullandılar ve zamanla bitki liflerinden kumaş dokumayı öğrendiler. 

Böylelikle giyinmek örtünmekten öte, bir estetiksel kaygıyı da beraberinde getirdi.

İlk çağlarda herkes kendi terzisiyken, sonra ki dönemlerde insanlara giysi diken ustalar, yani terziler çıktı tarih sahnesine.

O gün bugün, insanın giyimle serüveni devam ediyor; iğne ipliği, iplik kumaşı şekilden şekle sokarak, insanın iyi görünmesini sağlıyor.

Giyim sadece insanların örtünmesi olarak kalmıyor, kimi zaman politik bir kimlik, kimi zaman da dinsel bir simge olarak hayatımıza giriyor.

Bazen de sosyal konumunu belirleyen sembol olarak karşımıza çıkıyor.

Bugün hayatımızın her evresinde giyinmenin büyük önemi var.

Günlük olarak giydiğimiz elbiselerden tutalım, özel günlere kadar çeşit çeşit giysiler giyiyoruz.

Parası olan, olmayan kendi olanakları çerçevesinde güne, zamana denk giyiniyor.

Bu nedenle tüketim toplumunun en revaçta sektörü tekstil demek mümkün.

Devasa bütçeleriyle dünya tekstil devleri, insanları giydirmek için çabalıyor.

Çünkü giyimin tıpkı gıda gibi, insanı harcamaya iten özel bir güce sahip olduğu biliniyor.

Giyim kuşam denilince, akla başta takım elbise gelir. Daha çok erkeklerin tercih ettiği takım elbise bu günlerde hazır giyimin en önemli kalemi olsa da, geçmişte terzilik mesleğinin bel kemiğiydi.

En küçük kasabada bile takım elbise diken ustalar olurdu. Oysa şimdi takım elbise diken ustalar neredeyse tükenmeyle karşı karşıya.

Bu mesleği büyük bir inatla sürdüren, sonuna kadar götürmeyi esas alan ustalar olsa da, terzilik mesleği giderek kayboluyor, şekil değiştiriyor.


İşte size iki usta insanın, bir hikayesi…

Her gün ütülü takım elbisesiyle Gaziantep Eblehan’da bulunan tarihi çarşıdaki iş yerinin kepenklerini açan ve tek başına asırlık mesleğini sürdürmeye çalışan Nezir Canpolat, tam elli yıldır terzilik yaparak hayatını sürdürüyor.
 

Nezir Canpolat (1).JPG
Nezir Canpolat / Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş - Independent Türkçe


1970 yılında İlkokulu bitirdikten sonra kendi deyimiyle sanata yönelen Nezir Usta Antep’in Şehre Küstü semtinde çırak olarak işe başlamış. Dönemin en iyi ustaların yanında çalışarak, mesleğinin inceliğini öğrenmiş, terziliğe gönül vermiş. 

İğne iplikle tanıştıktan sonra bir daha bırakamayan, beş yıl çıraklık yapan, sonra kalfalığa terfi eden ve usta olduğuna kanaat getirdiği 1984 yılında kendi iş yerini açarak, o gün bu gün terzilik mesleğini saygın bir ustası olarak yaşamını sürdürüyor. 
 


50 yıllık terzi Nezir Usta, hazır giyim sektörün gelişmesinin terzilik mesleğini tükettiğini söylüyor, ama ustalığını sürdürmede kararlı görünüyor;

Sanat olayı her gün biraz daha tükeniyor. Sanat makineleşmeye, hazır giyime yeniliyor. Ben yıllardır direniyorum, sonuna kadar da gideceğim. Bu mesleği birkaç kişiye öğretmeye çalıştım. Biri öğrendi, ama işe devam etmedi. Birkaçı işi yarıda bıraktı. Ancak bir kişi yetiştirebildim. Şimdi tek başıma çalışıyorum. Biz son nesiliz, bizden sonrası yok. Çırak usta işi olmazsa, terzilik mesleği ölür. Bu meslek çırakla gelecek nesillere aktarılır. 

 

Ahmet Özbay.JPG
Ahmet Özbay  / Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş - Independent Türkçe​​​​​​​


Yine aynı dönemde terziliğe adım atan 61 yaşındaki Ahmet Özbay ise 51 yıldır terzilik yapıyor.

Oda uzun bir süre çırak, kalfa olarak çalıştıktan sonra 1981 yılında kendi iş yerini açmış. 
 


Beş yıl boyunca kendi iş yerinde takım elbise, pantolon, palto ve gömlek diken Ahmet Usta, ardından bir kamu kuruluşunda 20 yıl terzilik yaparak emekli olmuş. 
 


Emekli olduktan sonra terzilik mesleğine devam ederek, yaşamını sürdürüyor.
 

Ahmet Özbay (3).jpg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş - Independent Türkçe


Ahmet Usta hazır giyime olan talebin terziliği öldürdüğünü görünce, daha çok tadilat işlerine yönelmiş.

Şimdi küçük dükkanında, 40 yıllık hayat arkadaşıyla birlikte daha çok tadilat ağırlıklı terziliğe devam ediyor;

Eskiden merkezi yerde dükkanım vardı. Dükkanı bırakıp, kamu sektöründe çalışmaya başlayınca, dükkan elimden gitti.

Aradan yıllar geçse de halen tek tük müşterim var. Takım elbise dikme talebi geliyor. Ama artık ben takım elbise dikmiyorum. Daha çok tadilat işleri yapıyorum.

Çırak bulamıyorum. Kimse çocuğunu terzilik mesleğine yöneltmiyor. Bu nedenle mesleğimiz giderek yok olmayla karşı karşıya. Oysa bu meslek hep lazım olacak…

 
'Terzi kendi söküğünü dikemez' sözüne tezat olan Nezir Usta, oldukça alımlı giyiniyor ve iş yerinde takım elbiseyle çalışıyor.
 


Onu tertemiz gömleği, kravat ve yeleğiyle ütü yaparken bulmanız içten bile değil.

Nezir Usta her zaman takım elbisesiyle güne başlıyor ve kendini şöyle anlatıyor:

Ben her zaman böyle giyiniyorum. İşim gereği. Bir terzi paspal giyinmez, kot pantolonla çalışmaz. İşime saygımdan dolayı, hep takım elbiseyle işimi yapıyorum. Kendi elbisemi, kendim dikiyorum.


Takım elbiseye talebin giderek azaldığını, konfeksiyonda ihtiyacını karşılamakta güçlük çeken müşterilerin terziliği ayakta tuttuğunu söyleyen Nezir Usta “Yani hazır giyimde bulunmayan bedenlerin terzisi olduk. Gelen ya çok kilolu, ya çok zayıf ya da takım elbiseye meraklı, yoksa kimse gelip takım elbise dikmiyor. Hazır giyime yöneliyorlar” diyor.

Her iki ustanın da sitemleri aynı. Terzilik mesleği giderek kayboluyor ve usta çırak ilişkisi gerilerde kalıyor.

Bir süre sonra terzilik mesleği sadece tadilatla yaşamaya devam ederse, kimse şaşırmasın.

Çünkü çırak yok,  çırak yoksa mesleğin gelecek nesillere aktarılması da mümkün olmuyor…

 

 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.  

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU