Cebimizdeki kan: Kongo halkı daha fazla koltan için katlediliyor

Sare Şanlı Independent Türkçe için yazdı

Akıllı telefon ve benzeri cihazların üreticilerinin konuşmaktan kaçındığı ve sır gibi sakladığı çok önemli bir husus var.

Hayatımızdaki yeri gün geçtikçe daha da derinleşen teknolojik aygıtların çalışmasını sağlayan küçük bileşenler, kanlı çatışmalar, cinayetler, işkence, tecavüz ve adam kaçırma gibi sayısız korkunç olayın yaşanması pahasına elde ediliyor. 

Tüm bu korkunç olayların 30 yıla yakın süredir yaşandığı yer ise zengin maden rezervlerine sahip Kongo Demokratik Cumhuriyeti.

Toplam değeri 24 trilyon dolar olarak tahmin edilen koltan, kobalt, çinko, kalay, altın ve elmas gibi değerli metallerin bulunduğu Kongo Demokratik Cumhuriyeti (KDC), beklenenin aksine bu zenginlikten yararlanmak yerine, ağır bir bedel ödemek zorunda bırakılıyor.  

Sayısız insan hakları ihlali ile mücadele eden Kongo, dünya basınında nadiren yer buluyor.

Yasa dışı silahlı gruplar zorla çalıştırılan madencilere ağır vergiler dayatıyor, kadınlara rutin olarak tecavüz ediliyor ve madenlerde çocuk işçiler çalıştırılıyor.

Çalışma koşullarına itiraz edenler ve yakınları anında infaz ediliyor.  


Dünyaca ünlü markalar, teknolojilerine kan karıştırıyor

Geçen haftalarda KDC Devlet Başkanı Felix Tshisekedi, Apple ürünlerinin üretiminde Kongo topraklarından yasa dışı yollarla elde edilen minerallerin kullanıldığını belirterek, teknoloji devi Apple'ı kamuoyu önünde eleştirdi.

Tshisekedi, ülkedeki kaosta payı büyük olan komşu Ruanda'yı da bu madenlerin yasa dışı ihracatını kolaylaştırmakla suçladı.

Aslında mesele yeni değil. Bundan on yıl önce de aynı husus gündeme getirildi.

ABD Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu Amerika'daki 1200 şirketin mikroçiplerindeki herhangi bir metalin Kongo'daki milisler tarafından kontrol edilen madenlerden gelip gelmediğini bildirmelerini istedi.

Aralarında Vodafone, Ford ve Google'ın da bulunduğu çoğu şirket, konuyla ilgili sorumluluğu taşeronların üzerine bıraktı. 

2019 yılında da ABD merkezli Uluslararası Hak Savunucuları isimli kuruluş, madenlerde çalıştırılan ve kötü çalışma koşullarından ötürü hayatını kaybeden, yaralanan çocuklar için ve mağdur aileler adına beş şirkete dava açtı, ancak geçtiğimiz mart ayında mahkeme davayı reddetti. 

Bugün ise KDC hükümeti, Apple'ın yasal temsilcilerine gönderdiği bir mektupta, özellikle "3T mineralleri" olarak bilinen kalay (tin), koltan (tantalum) ve volfram (tungsten) gibi mineral bileşenlerin tedariki konusunda açıklık talep etti. 

Zira iddialara göre bu mineraller Kongo Demokratik Cumhuriyeti topraklarından kaçırılarak, Ruanda'da aklanıyor ve başta Apple olmak üzere çok uluslu şirketlere satılıyor. 

Milyonlarca insanın yerinden edildiği Kongo topraklarındaki çatışmaları körükleyen, masum insanların kanıyla lekelenen bu mineraller "kan mineralleri" olarak da adlandırılıyor. 

Büyük şirketlerin daha ucuza ve daha fazla sayıda üretmeyi amaçladığı elektronik cihazlar uğruna, ömrü boyunca, bu cihazları kullanmamış ve kullanamayacak insanlar hayli zor koşullar altında çalışmak ve yaşamak zorunda bırakılıyor, göçe zorlanıyor ve nihayetinde ülkedeki silahlı çatışmalarda hayatını kaybediyor. 

Teknoloji satmak uğruna, Afrika halklarının kanıyla lekelenen madenlerin kontrolü üzerindeki savaş, daha fazla kan talep ediyor.

Zira isyancı gruplar talebi karşılamak için madenler üzerindeki kontrollerini artırırken, Kongo halkı daha fazla suistimale uğruyor ve daha fazla insan ölüme terkediliyor. 

UNICEF'e göre, en az 40 bin erkek ve kız çocuğu bu alanlarda yasa dışı olarak adeta köle gibi çalıştırılıyor.

Temas halinde sağlığa son derece zararlı olan metaller, minik bedenleri küçük yaşta amansız hastalıklara maruz bırakıyor. 


Madencilikten başka seçenek yok

Koltan madeni Kongo'da 200'den fazla maden ocağında çıkartılıyor.

Ancak yüzeye çok yakın bir maden olması nedeniyle, koltanın önemli bir kısmı "artisanal" olarak ifade edilen küçük ölçekli ve herhangi bir şirkete ait olmayan madencilik faaliyetleriyle elde ediliyor.

Geçimini sağlamakta zorlanan çaresiz yerel halk tarafından gerçekleştirilen artisanal madencilik, kazalara veya hastalıklara karşı hiçbir tedbir alınmadan, can güvenliği sağlanmadan yürütülüyor.

Resmi merciler yerine silahlı gruplar tarafından kontrol edilen madenciler, günde 1 ila 5 dolar kazanıyor. Bu miktar, koltanın yerel değerinin yüzde 10'u bile etmiyor.

Asıl kazancı elde eden silahlı gruplar, koltanı kimi zaman direkt kimi zaman Ruanda üzerinden aklayarak küresel şirketlere pazarlıyor.  


Ruanda'da aklanan koltan

Kongo'ya kıyasla koltan rezervi son derece küçük olan Ruanda, koltan ihracatında Kongo ile başa baş durumda.

Çünkü Kongo'daki silahlı çeteleri desteklediği iddia edilen Ruanda yönetimi, ülkedeki koltanın çok ciddi bir kısmını yasal olmayan yollarla çıkarıp Avrupa ülkelerine satıyor. 

Ruanda'nın çok sayıda Avrupa ülkesi tarafından korunduğu aşikâr.

Bilhassa son aylarda Birleşik Krallık tarafından sığınmacılar için "güvenli ülke" ilan edilen ve gönderilecek sığınmacılar karşılığında muazzam bir ödenek alan Ruanda, diğer Avrupa ülkelerinden de destek buluyor.

Yani küresel güçler ve büyük şirketler istedikleri madenlere ulaşmak için Ruanda'yı kullanarak aleyhlerinde açılacak davaların önünü kesiyor. 

Şirketlerin sözde insanlığın yararına ürettikleri teknolojiden oluk oluk akan kanı gizlemek için ellerinden geleni yapacakları açık.

İşte bu noktada tüketicinin bilinçli tercihleri, kamuoyunun bilgilendirmesi ve protesto eylemleri farkındalığı artırabilir.

Gazze'de yaşanan katliamın sorumlusu işgalci İsrail'e destek veren firma ve markaların, dünya çapında boykot edilmesinin ne denli farkındalık yarattığına tanıklık ettiğimiz şu günlerde, aynı bilinçle Afrikalıların kanıyla lekelenen ürünlere yönelik boykot da bu çarpık düzene "dur" demek için atılacak önemli bir adım olacaktır. 

 

 

Kaynaklar:

https://www.newscientist.com/article/mg22229734-800-blood-minerals-are-electronics-industrys-dirty-secret/ 
https://www.jstor.org/stable/20787494?read-now=1&seq=2#page_scan_tab_contents 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

DAHA FAZLA HABER OKU