Çiftçi, bu mevsimde de mağdur olmak istemiyor!

Vahap Uluç Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Türkiye'de üretime en büyük katkısı olan kesimlerin başında çiftçiler geliyor.

Çünkü Türkiye bir tarım ülkesi ve tarımsal üretimin hizmet ve sanayi gibi sektörler içindeki payı halen yüksek.

Türkiye'deki mevcut 81 ilin içinden 10 ili çıkarın, geri kalanının tümünün üretimi büyük ölçüde tarıma dayanıyor.

Nitekim çiftçiler, her sene örneğin ortalama 18-20 milyon ton buğday üretimi ile ülke ekonomisine ciddi katkıda bulunuyorlar.

Ancak ülke ekonomisi içindeki bu önemli konumuna rağmen meslek grupları içinde en örgütsüz ve hakkını aramada en edilgen üretici grup da çiftçiler.

Belki de bunun içindir sadece oy deposu oldukları için siyasi iktidarlar tarafından seçim dönemlerinde hatırlanan, ancak onun dışında kendileri ile pek ilgilenilmeyen, üretime sundukları katkı düzeyinde değer görmeyen en kalabalık meslek grubunu oluşturuyor çiftçiler. 

Şu gerçeği de kabul etmek gerekir ki Türkiye'deki çiftçi, Avrupa çiftçisi kadar donanımlı değil.

"Bir lokma bir hırka" kültürünün halen hâkim olduğu bizdeki çiftçi kesiminin siyasi iktidarlardan büyük talepleri olduğu da söylenemez.

Ancak "ağlamayan çocuğa meme vermezler" ilkesi gereği çiftçiler, diğer meslek grupları olan eğitimciler ve işçiler gibi örgütlenmedikleri, Avrupa'daki meslektaşları gibi, hak arama bilinci ile hareket etmedikleri müddetçe mağduriyet yaşamaya devam edecekler.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Yakın bir zamanda, her sene olduğu gibi, hükümetin hububat fiyatlarını açıklaması bekleniyor.

Bu konuda çiftçilerin en büyük endişesi; geçen seneki gibi bir mağduriyet yaşama ihtimalleri.

Çiftçiler, geçen sene büyük bir haksızlığa uğradılar. Yaşanan bu haksızlık ulusal basında da gündem olmuştu.

Evet, geçen sene devletin belirlediği hububat fiyatları çok kötü değildi; örneğin yumuşak buğdayın kilo fiyatı 8 bin 250 TL, sert buğdayın fiyatı da 9 bin TL idi. Ayrıca, kilo başına bin TL pirim veriliyordu. 

Ancak Toprak Mahsulleri Ofisi'nden (TMO) randevu almak pek mümkün olmadığından, biriken borcunu ödemek için elindeki ürünü hemen satmak zorunda olan çiftçi, buğdayı piyasada ancak ortalama 7 bin TL'ye satabildi.

Tüccar da bu fiyattan aldığı buğdayı 9 bin TL'ye sattı. Yani kazanan milyonlarca çiftçi değil, çiftçinin 8 ay boyunca dişini tırnağına takarak ürünü yetiştirmeye çalıştığı dönemde ense yapan bir avuç tüccar oldu.

Çiftçi, benzer bir mağduriyeti de hemen akabinde sonbahardaki mısır hasadında yaşamıştı.

Girdi maliyetleri olan elektrik, tohum, mazot, gübre, ilaç ve biçme parası iki katına çıkmıştı; ama çiftçi mısırı bir önceki mevsimin fiyatı olan 4,5 - 5 bin TL'ye satmak zorunda kaldı.

Yine kazanan, mısırı bu fiyattan alıp 7 TL'ye devlete satan tüccar sınıf oldu.

Söz konusu fiyatlarla ürünü satan çiftçi kazanmıyor, tam tersine zarar ediyor.

Bunun için birçok kişi eğer mısır fiyatları geçen seneki sezonda olduğu gibi düşük olursa mısırı ekmeyeceklerini ifade ediyor.

Kimse çiftçilerin yaşadığı zorlukların seçim sonuçları üzerindeki etkisini tartışmadı, bu araştırılmaya değer bir konu.

Çiftçinin emeğinin karşılığını alamamasının seçim sonuçları üzerinde çok önemli bir etki oluşturduğunu düşünüyorum.

Aslında basit bir hesapla çiftçinin fayda-maliyet analizi yapılabilir.

Örneğin geçen sonbaharda 100 dönümlük bir araziyi eken bir çiftçinin yaptığı harcamalar kaba taslak şöyle:

Tohum: 35 bin TL
Mazot: 16 bin TL
Taban gübre: 37 bin TL
Üst gübre: 39 bin TL
İlaç: 25 bin TL
Enerji tüketimi (Elektrik): 100 bin TL
Elektrik ve Dalgıç arızaları: 10 bin TL
Ürün sigortası: 5 bin TL
Sulamacı ücreti: 50 bin TL


Bu hesaba göre 100 dönümlük arazide buğday üretimi yapan bir çiftçinin toplam girdi maliyeti yaklaşık 317 bin TL'dir.

Peki, bir çiftçinin bu buğdaydan elde edeceği net kar ne kadar? 

100 dönümlük arazinin buğday hasılatı ortalama 50 tondur.

Geçen seneki fiyatla hesaplanırsa, yani buğdayın fiyatı pirimle birlikte 8 bin TL kabul edilirse, çiftçinin satıştan kazancı 400 bin TL oluyor.

Girdi maliyetleri çıkarıldığında, geriye 8 aylık emeğin karşılığı olarak sadece ve sadece 83 bin TL kalıyor.

Bu hesaba göre, (geçen seneki satış fiyatıyla) çiftçinin 8 ayda kazandığı para bir profesörün 1 aylık maaşının biraz üstünde kalıyor.

Hükümet buğday fiyatını belirlerken bu hesabı göz önünde bulundurmalı. 

Çiftçi de herkes gibi tüketici olma kimliğine sahip.

Çiftçinin de evde beslediği, giydirdiği bir ailesi, okula gönderdiği çocuğu var.

Her insan gibi, o da kendisi ve ailesi için bir konfor istiyor.

Ancak çiftçiler de alım gücü açısından hayat pahalılığından, enflasyondan, ekonominin olumsuzluklarından etkileniyorlar. 

Son 1 yıldır temel tüketim maddeleri en mütevazı ifade ile ortalama yüzde 70-80 arttı.

Yani her meslek grubu gibi, çiftçilerin de alım gücü söz konusu oranlar düzeyinde düştü.

Nasıl ki memurun maaşı bir yılda yaklaşık yüzde 60-70 oranında artmışsa çiftçinin de ürünü aynı oranlarda değer görmeli.

Geçen sene devletin belirlediği resmi fiyatın en az yüzde 50'si oranında bir artışla buğdaya bir fiyat biçilmeli ki -buğday üretimi süresince çok sayıda riski göğüsleyen- çiftçi emeğinin karşılığı olan bir kazanç elde edebilsin.

Bir başka ifade ile devlet, buğdayın kilo fiyatını 14-15 bin TL civarında belirlemeli; ta ki çiftçi mağdur olmasın.

Hükümet, "nasıl olsa seçim bitti, 4 sene sonrası için Allah büyüktür" demeden çiftçinin taleplerini dikkate almalı.

Aksi takdirde çiftçi, yeni bir mağduriyetin kurbanı olacaktır.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU