Diyebilirim ki dünya ölçeğinde siyaset kilitlenme eğilimi gösteriyor.
Böylesi durumlarda deneyim, değişim ve bir şekilde yenilenme zorunluluğuna işaret ediyor.
Öte yandan anlamlı bir değişimi gerçek bir ihtiyaç olduğu bilinciyle toplumların bilincine çıkaracak bir siyasi/toplumsal güç ortada yok.
Ufuk ötesini bilemem ancak bu yönlü güçlerin varlığı ufukta bile görünmüyor.
Azımsanamaz sayıda ekonomist, sosyolog, siyaset bilimci ekonomik kriz, ekolojik kriz, virüs salgınları ve depremler başta olmak üzere dünyanın içinde bulunduğu krizler yumağına çözüm arama ve çözüm süreçlerinin, akışı içinde büyük bir değişimi yaratma gibi bir sonucu olduğunu yazıyor ve konuşuyorlar.
Bu mümkün mü?
Böylesine değiştirici, dönüşümcü bir değişimin bir doğa olayını andırırcasına kendiliğinden denebilecek şekilde gerçekleşmesi ne kadar mümkün olabilir?
Değişimin, hele hele anlamlı veya büyük değişimin olabilmesi için bunu değişime karşı ve statükodan yana egemen güçlere dayatacak kapsamda değişimden yana siyasi/toplumsal güçlerin olması gerekmez mi?
Hiç şüphesiz gerekir!
Hiç şüphesiz bu ihtiyaca tekabül eden bir siyasi/toplumsal güç ve bir irade de yok!
Sosyalist sol dünya ölçeğinde daralmış durumda
21'inci yüzyılın başında Latin Amerika'nın birçok ülkesinde sosyalist sol diyebileceğimiz parti ve hareketlerin hükümet olması bunun bir istisnası idi ve başarılı oldular demek herhalde abartılı olur.
"Neden" derseniz;
Neticede halk sorunlara çözüm bekliyor ancak sol, sosyalist hükümetler sorunlara çözüm gücü olamadılar.
Sosyalist solun özgürlük, eşitlik ve katılımcılık gibi doğru ve haklı sloganları var ama başka bir şey de var.
Sorun şu ki insanlar somut yaşamın içinde ve somut sorunları var. Somut sorunlarının çözümü açısından sloganik tutumu çoğu kez soyut buluyorlar ve bu sloganların ne gibi bir çözüm getireceğini yeterince anlayamıyorlar, çünkü bu sloganlar slogan olarak kalıyor çoğu kez.
Başka bir şey daha var; temel kitlevi sorun olarak tanımlayabileceğimiz artan ve yapısallaşan işsizlik sorunu bu.
Maalesef işsizliğin bitirilmesi ve yoksullaşmanın önlenmesi konusunda mevcut kapitalist düzenin icazet sınırları içinde palyatif çözümler dışında önerebileceği bir çözüm önerisi yok.
İcazet sınırlarını aşamama hali de kaçınılmaz olarak sosyalist solun artan ölçüde daralmasına yol açıyor.
Gerçek de şu ki sosyalist solun dışında somut çözüm önerileri geliştirebilen ve dolayısıyla kitle desteği almaya başlayan anlamlı değişim yanlısı siyasi partiler ve hareketler de yok.
Açlık ve yoksulluğa bir potansiyel çözüm önerisi mümkün(mü?)
Araştırmalara göre "zengin ülkelerle orta-üst gelir grubundaki ülkelerden yoksul ülkelere (orta-alt dahil) bu birincilerin maddi yaşam standartlarında kayda değer bir azalma olmaksızın kaynak aktarılırsa açlık tamamen, yoksulluk da büyük ölçüde ortadan kalkıyor" 1
Ancak bu yol tercih edilirse, dünyadaki açlığın ve yoksulluğun giderilebilmesi için Kuzeyden Güneye, yani zengin ülkelerden yoksul ülkelere kaynak aktarılması gerekiyor.
Bu durumun insanlık tarihinde bir ilk olduğunu düşünüyorum.
Hazır bir çözümden bahsetmiyoruz, "sadece çözümün potansiyel olarak var olduğunu gösteriyoruz, o kadar." 2
Açık olan şu ki bu çözüm önerisinin gerçeğe dönüşebilmesi için onu benimseyecek ve dünya toplumlarının önüne koyacak ve dayatacak çapta siyasi/toplumsal kuvvetler "olmazsa olmaz."
Maalesef tarihin bu zamanında bu yönlü bir kuvvet yok, var olanlar da veren değil, alan sömürücü ve sömürgeci isimleri malum büyük devletler.
Türkiye'ye bakmaya çalışalım
Yukarıda sosyalist solun daralmasının nedeni olarak yazılanlar Türkiye için de geçerli diyebiliriz.
Türkiye'deki sosyalist sol da bir yandan özgürlük, demokrasi, katılımcılık, sosyalizm ve eşitlik gibi halkın kendi somut sorunlarının çözümü bağlamında hayat karşısında soyutluğu aşamayan doğru ve haklı sloganları kullanırken, dünyada olduğu gibi işsizliğin çok arttığı ve yapısallaştığı koşullarda yoksulluğa somut çözümler üretemiyor.
CHP çözümleri olduğunu söylüyor. Bu çözüm dediği tedbirlerin sorunlara gerçekten çare üretip üretemeyeceği sorusu bir yana, CHP'nin veya CHP ağırlıklı bir koalisyonun hükümet olma şansının olmadığı kanısındayım.
AKP başta olmak üzere sağ partilerin de toplumun sorunlarına çözüm geliştiremediğini düşünmekteyim. Bununla birlikte sağ yüzde 55-60 civarında bir oy oranına sahip. 3
Evet, Ahmet Hocam, dolayısıyla daha seçimlere giderken Türkiye'de de siyaset HDP kilidiyle kilitlenmiş durumda idi.
Ancak HDP'nin CHP'ye üstelik erken angaje olması, CHP'nin HDP'yi kenara iterek, Ogan ve Özdağ'ın olmayan kilitlerine yönelmesi kilitlenmeyi uzattı.
Son cümle;
Siyaset Türkiye'de hala kilitlenmiş durumda, en azından muhalefet cenahında... Kilit parti ise içerdeki ve dışardaki siyasetçilerine karşın hala HDP...
1-2-3. Prof. Ahemt Muhtar Çakmak.
Zorunlu açıklama: Prof. Dr. Ahmet Muhtar Çakmak ile yaptığım bu görüşme 14 Mayıs seçimlerinden iki ay kadar önce Mart 2023'te yapılmıştır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish