Fransa seçimleri: Radikalizm kaçınılmaz mı?

Aşırılık yanlıları, korumacılık tükenmiş halkların nazarında her cumhurbaşkanının yerine getirmesi gereken ulusal bir görev haline dönüştüğünde, el üstünde tutulan bir talebi yarın öbür gün feda edebilirler

Fotoğraf: AFP

Emmanuel Macron ile aşırı sağcı Marine Le Pen arasındaki oy farkı azalıyor. Birkaç yıl önce çok sıcak bakılmasa da, şu anda pek çok iyi sebepten ötürü Marine Le Pen'in Fransa cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturacağını düşünenler var.

Fransa'da Ulusal Cephe'nin lideri Jean-Marie Le Pen'in 2002'de Jacques Chirac'a karşı cumhurbaşkanlığı yarışının finaline kalması şaşırtıcı ve tuhaf görünüyordu.

Chirac'ın kazanacağına kesin gözüyle bakılıyordu ve aşırılığın Fransa'da yeri yoktu, ki böyle de oldu. O sırada Chirac her zamanki kibriyle, 'ırkçılık', 'aşırılık' ve yabancı karşıtı bir tutum benimsediği için Le Pen ile televizyonda yüz yüze diyaloğa girmeyi reddetmişti.

Aşırı sağcı Le Pen'in seçim turunda finallere kalmasını başlı başına bir 'skandal' olarak nitelendirenler olmuştu.

Le Pen'in kızı Marine'nin söylemleri dış kadınsı yapısı dışında babasının söylemlerinden çok da farklı değil. Programları neredeyse aynı.

Amaçları farksız. Çıkış noktaları değişmemiş. Ancak işte Marine Le Pen, Emmanuel Macron karşısında önemli bir farkla ikinci kez cumhurbaşkanlığı eşiğine ulaşıyor.

Tahminlere göre Marine Le Pen, Élysée Sarayı'na her zamankinden daha yakın. Bu, Fransız gazetesi Libération'un 'Bu sefer durum çok tehlikeli' şeklinde bir manşet atmasına sebep oldu.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Marine Le Pen'in oy toplaması sadece matematiksel bir tesadüf değil. Düşünce yapıları değişti.

İnsanların ihtiyaçları ve talepleri artıyor. Ne insan hakları, ne göçmenlere saygı, ne de 'Fransız Devrimi'nin değerleri benzin fiyatlarındaki rekor artışın, ekmek ve yağın pahalanmasının, ısınma masraflarının, emeklilik maaşlarının azlığının ve Ukrayna'daki savaş yüzünden Rusya'ya yaptırımlar uygulanmaya devam ederse krizin daha da kötüleşeceğine dair histerik haberlerin karşısında durabilir.

Son zamanlarda Le Pen bunlara odaklandı. Seçmenlerine sıkıntılı günlerini ve güvenliklerini empati ile ele alan bir program sundu.

Onları göçü kontrol altına alma, gelenlerin toplumsal imtiyazlarını azaltma ve halkın ulusal bağımsızlığını koruma vaadiyle kendisine çekmeye çalıştı.

Korumacılığın (Protectionism) bir halk talebi haline geldiğine inanmayanlar, Le Pen'in Fransa'yı 40 yıl boyunca yöneten ve hala parlamentoda çok sayıda belediye başkanı ve milletvekili olan iki ana partiyi (Sosyalist ve Cumhuriyetçi) müthiş bir farkla geride bıraktığını bu kez kendi gözleriyle görebilirler.

İliklerine kadar Avrupalı ​​olan Macron'a karşılık Le Pen, Avrupa ülkeleriyle sadece her ülkenin egemenliğinin bir kısmını koruyan bir ittifaklığı tercih ediyor ve 'ideoloji ile dolu süper federal bir devlet' dediği şeyi eleştiriyor.

Yapılan siyasi analizlerde, Marine Le Pen'in radikal politikalarıyla Fransa'yı İngiltere'deki 'Brexit'e benzer şekilde 'Frexit'e yönlendirdiği konusunda uyarıda bulunuldu.

Le Pen, Avrupa'dan kendisine uygun olanı seçip serbest ticaret anlaşmaları, sosyal politikalar, savunma ve göçmenlik gibi rahatsız olduğu şeyleri reddediyor.

Fransız çoğulculuğunu görmezden gelerek tutarsız bir program sunuyor. Ancak bunun bir önemi yok.


Le Pen bu sefer çok şanslı. Lehine olacak şekilde yüzde 7 oy alan Eric Zemmour gibi kabalığı, ırkçılığı ve sert üslubu ile kendisinden daha aşırı olan bir adayın çıkması en büyük kazancıydı.

Nitekim Zemmour'un küstahlığı ile karşılaştırıldığında, Le Pen adeta uysal bir kedi ve oldukça ılımlı ve insancıl bir kişi gibi görünüyordu.

Hatta Zemmour, Arapça isimleri hedef alıp bunları değiştirmek istedi. Avrupa nüfusunun göçmen Müslümanlar ve onların soyundan gelenler ile değiştirilmesini engellemeyi kendisine görev edindi.

18 yaş altı göçmenleri 'hırsızlar', 'katiller' ve 'tecavüzcüler' olarak nitelendirdi. Fransızları varoluşsal bir şekilde hedef alan 'kesintisiz devam eden işgalden' korumak için göçmenlerin ülkelerine geri dönmesi çağrısında bulundu.


Fransızların ilk turda oylarını üç gruba ayırması dikkat çekti. Fransızların bir kısmı aşırı sağcı Le Pen'e, başka bir kısmı merkezci Emmanuel Macron'a ve diğer bir kısmı radikal solcu Mélenchon'a oy verdi.

Kalan oylar da diğer adaylar arasında dağıldı. Önemli olan nokta şu ki, adaylarının yarışta ikinci tura kalmamasına öfkeli olan solcu Mélenchon'un seçmenlerinden bazıları oy kullanmaktan kaçınacak.

Bazıları da Le Pen'e, ırkçılığını desteklediklerinden dolayı değil de Macron'un tekrar seçilmesini engellemek için oy verecek.
 


Görünen o ki birçok unsur, seçim sürecinde söylemlerini yumuşatan, erken emekliliği savunan, halk referandumlarında önemli kararlar almak için vatandaşlar ile bağlantı kurulacağına söz veren ve halka açık yerlerde başörtüsünün yasaklanmasını ve takanlara emniyet kemerinde olduğu gibi para cezası verilmesini savunan Le Pen'e hizmet ediyor.

Belki de aşırı sağcı adaya hizmet eden, programı ile Macron'un sunduğu program arasındaki temel farklılıklardan ziyade, Macron'un, tutarlı tavırlar gösteren bu adayın halkın arzularını her zamankinden daha fazla yerine getirmek için sunduğu önerilere yaklaşımıdır.

Açılım ve küreselleşmenin adamı Macron, tıpkı Le Pen gibi Fransız sanayisinin satın alınmasını teşvik etmek ve ithalatı azaltmak zorunda kaldı.

Macron geleneksel adaylara karşılık, geçmiş yıllarda gördüğümüzün aksine, Fransız vatandaşlığı verilmesini zorlaştırmayı, göçmenlerden yasaları ihlal edenleri sınır dışı etmeyi, tarımı teşvik etmeyi ve özel sektörün daha önceki programların başını çekmesinin ardından kamu sektörüne eğilmeyi vaat ediyor.

Macron ikinci kez Fransa Cumhurbaşkanı olsa bile Marine Le Pen çoktan kazandı. Oyların neredeyse yarısını elde etmeyi başardığı ve Zemmour gibi radikalizmde çılgınlaşmış biriyle karşılaştırıldığında, eskiden olduğu gibi dışlanmak yerine kabul edilen geleneksel bir siyasi güç haline geldiği için galip geldi.

Eskiden engellenmesi gereken bir veba olarak görülürken, zorla da olsa sol güçlerin oylarını bile toplamayı başardı.

Özetle, dünün aşırılık yanlıları bugünün daha kabul edilebilir kişileri oldu. Aşırılık yanlıları, korumacılık tükenmiş halkların nazarında her cumhurbaşkanının yerine getirmesi gereken ulusal bir görev haline dönüştüğünde, el üstünde tutulan bir talebi yarın öbür gün feda edebilirler.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU