Cumhuriyet'in ilk darbesi 59 yılı geride bıraktı

Adnan Menderes ve arkadaşlarının idamıyla sonuçlanan 27 Mayıs darbesi 59 yıl önce bugün, Kurmay Albay Alparslan Türkeş'in okuduğu bildiriyle duyurulmuştu

27 Mayıs 1960 yılında TSK içerisindeki bazı general ve subayların oluşturduğu Milli Birlik Komitesi adındaki 38 kişilik cunta, 1923'te kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk askeri darbesini gerçekleştirdi. 

Darbe, o dönem kurmay albay olan Alparslan Türkeş tarafından Ankara Radyosu'nda okunan bildiriyle duyuruldu.

Bu darbe, Türkiye'de çok partili hayata geçildikten sonra yapılan seçimlerde iktidara gelen ve 10 yıl boyunca ülkeyi tek başına yöneten Adnan Menderes liderliğindeki Demokrat Parti iktidarının sonu oldu.

1950'de işbaşına gelen Demokrat Parti, o yıl darbe hazırlığı yaptığı gerekçesiyle dönemin tüm komuta kademesini emekliye ayırmıştı. Emekliye ayrılan isimler arasında Genelkurmay Başkanı Orgeneral Abdurrahman Nafiz Gürman, Kara, Hava, Deniz Komutanları ve Jandarma Genel Komutanı ile 15 general ve 150 albay bulunuyordu.
 

Adnan Menderes.jpg

Adnan Menderes'in genel başkanlığındaki DP, 1950 seçimlerinde tek başına iktidara geldi / Fotoğraf: AA


Hükümetin 10. yılının geride kalmasının ardından DP'nin karşısına bir dizi sorun çıktı. Ekonomik krizin kendini hissettirmesiyle birlikte DP'li 19 milletvekili partilerinden ayrılarak kurdukları Hürriyet Partisi'ne katıldı.

Ancak bir süre sonra başlayacak olan sokak olaylarıyle ülke artık geri dönülmez bir yola girmişti. 

Selanik'te Atatürk'ün doğduğu evin ve hemen yanındaki Türk konsolosluğunun bombalandığı iddiasının ardından azınlıklara yönelik saldırılar başladı. Tarihe 6-7 Eylül olayları olarak geçen bu hadiselerin ardından çok sayıda azınlık mensubu ülkeyi terketmek zorunda kaldı.

6-7 Eylül olaylarıyla birlikte ordu içinde bir cunta ortaya çıkarıldı. Cuntanın yaptığı darbe hazırlığı bir binbaşının ihbarıyla önlenebildi. Bu durum Milli Savunma Bakanı'nın istifa etmesine neden oldu.

 

6-7 Eylül olayları.JPG
6-7 Eylül olaylarında saldırıya uğrayan azınlık mensupları ülkelerini terketmek zorunda kaldı / Fotoğraf: Mutlu Bili arşivi

 

Nisan 1959'da dönemin CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, tüm yurdu kapsayan ve "Büyük Taarruz" adı verilen gezi programının ilk gününde saldırıya uğramıştı. İnönü, göstericilerin attığı taşla yaralandı. İnönü'ye yönelik saldırı bununla sınırlı kalmadı. CHP liderini taşıyan araç, İstanbul'a dönerken de bir grubun saldırısına uğramıştı.

Öğrenci olayları başlıyor

Bu olayların ardından İstanbul ve Ankara'da üniversite öğrencileri hükümet aleyhine gösterilere başladı. Beyazıt Meydanı'ndaki gösteriler sırasında bir öğrenci başına kurşun isabet etmesi sonucu hayatını kaybetti. Öğrencinin polis kurşunuyla öldürüldüğü iddiasının yayılması üzerine olayların büyümesi sonrası İstanbul ve Ankara'da sıkıyönetim ilan edildi.

DP ile CHP arasındaki ipleri koparan gelişme ise Kayseri’deki yaşanan olaylardı. Yeşilhisar ilçesinde CHP'liler ile DP'liler arasında bir çatışma yaşanması üzerine İsmet İnönü Kayseri’ye gitmek istedi. Ancak İnönü'nün kente girişi valilik tarafından engellendi.

Tahkikat Komisyonu gerginliği artırdı

Olayların başka şehirlerde de yaşanmasının hemen ardından DP, 18 Nisan 1960 günü “CHP’nin meşru iktidarı en ağır ithamlarla kötülediği, halkı kanunları ihlale ve kanuni tedbirlere karşı direnmeye çağırdığı, fiili tecavüzlere tahrik ve teşvik ettiğini, kardeş kavgası çıkarmaya çalıştığı,orduyu siyasete çekmek için gayret ettiği, yıkıcı ve kanun dışı faaliyetlerde bulunduğu, CHP ile aynı maksatlarla bazı gazete ve dergilerin yalan haberlerle ülkenin geleceğini tehlike altına soktuğu” gibi iddialarla 3 ay görev yapacak 15 kişilik Tahkikat Komisyonu kurulması için TBMM’ye önerge verdi.

 

 

Tahkikat Komisyonu’nun kararları arasında siyasi toplantıların ve yayınların yasaklanması, gazete ve matbaaların kapatılması, posta maddelerine el konulması bulunuyordu.

Bu teklif ülkedeki gerginliği daha da artırdı. DP, CHP tarafından diktatörlükle suçladı.

Harbiye de sokağa indi

21 Mayıs günü Harp Okulu öğrencileri sokağa çıkarak Zafer Anıtı'na kadar "sessiz yürüyüş" gerçekleştirdi.

Tüm bu gelişmelerin ardından Milli Birlik Komitesi (MBK) 27 Mayıs sabaha karşı darbe yaparak yönetime el koydu. Gerekçeler arasında "DP'nin ülkeyi gitgide bir baskı rejimine ve kardeş kavgasına götürdüğü" iddiası da vardı. 

Kurmay Albay Alparslan Türkeş tarafından 04.36’da Ankara Radyosu’ndan okunan bildiride, şu ifadeler yer aldı:

"Bugün demokrasimizin içine düştüğü buhran ve son müessif hadiseler dolayısıyla kardeş kavgasına meydan vermemek maksadıyla Türk Silahlı Kuvvetleri, memleketin idaresini ele almıştır. Bu harekata Silahlı Kuvvetlerimiz, partileri içine düştükleri uzlaşmaz durumdan kurtarmak ve partiler üstü tarafsız bir idarenin nezaret ve hakemliği altında en kısa zamanda adil ve serbest seçimler yaptırarak idareyi, hangi tarafa mensup olursa olsun, seçimi kazananlara devir ve teslim etmek üzere girişmiş bulunmaktadır."

Darbeyi gerçekleştiren MBK, Anayasa ve TBMM'yi feshetti, siyasi faaliyetlerini askıya aldı. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, hükümet üyeleri, DP'li milletvekilleri, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun ile asker ve bazı üst düzey kamu görevlileri gözaltına alındı. Tüm tutuklular Yassıada'da hapsedildi.

 

menderes AA.jpg
DP yöneticisi ve hükümet yetkilisi çok sayıda isim Yassıada'da yargılandı / Fotoğraf: AA


Milli Birlik Hükümeti ise 1 gün sonra Cemal Gürsel başkanlığında kuruldu.

Darbenin ardından dönemin hükümet yöneticileri aleyhine davalar açıldı. Bu davalarda toplam 15 yargıç ve 9 savcı görev yaptı. Yüksek Adalet Divanı’nın başkanlığını Salim Başol yaptığı duruşmalar Yassıada Spor Salonu'nda görüldü. Celal Bayar 1 numaralı sanık olurken dönemin Başbakanı Menderes ise onun yanındaki sandalyede oturdu. 

Yassıada’daki mahkemelerde ilk davalar "bebek" ve "köpek" davalarıydı. Dönemin Başbakanı Menderes’in opera sanatçısı Aynur Aydan’dan olan çocuğunu bilerek öldürttüğü iddiası, Aydan’ın Menderes’i savunmasıyla çöktü.

Köpek davasında ise Celal Bayar, değeri bilirkişi tarafından bin lira olarak tespit edilen hediye köpeğin, 20 bin liraya hayvanat bahçesine satılması nedeniyle suçlandı.

Bayar o gün mahkemede "Bu kadar küçük bir meseleden dolayı, böyle yüksek mahkemenin huzuruna çıktığım için en büyük cezayı çekmiş bulunuyorum" dedi.

288 idam talebi

Yassıada'daki yargılamalar, 14 Ekim 1960'ta başlayıp 15 Eylül 1961'de karara bağlandı. Toplam 19 dosyada toplanan davalar, "anayasayı ihlal" davasıyla birleştirildi.

Tutuklular "vatana ihanet, meclis iç tüzüğünün değiştirilmesi, Kırşehir'in ilçe yapılması, CHP’nin mallarına el koymak"tan suçlu bulundu. Yassıada duruşmalarında 6-7 Eylül olaylarından da DP sorumlu tutuldu.

592 sanıktan 288'i için idam istendi. Kararı açıklayan Yüksek Adalet Divanı, 15 sanığı idam cezasına çarptırdı.

 

Yassıada Yargılamaları.jpg
Cumhurbaşkanı Celal Bayar ile Başbakan Adnan Menderes Yassıada'da kurulan mahkeme salonunda yanyana oturtuldu / Fotoğraf: AA


Eski Cumhurbaşkanı Celal Bayar, eski Başbakan Adnan Menderes, eski Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, eski Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın idam kararları oy birliğiyle alındı.

Celal Bayar'a yaş haddinden müebbet

Celal Bayar hakkındaki karar, yaş haddi nedeniyle müebbet hapis cezasına çevrildi.

Eski TBMM Başkanı Refik Koraltan, eski TBMM Başkanvekilleri Agah Erozsan, İbrahim Kirazoğlu, eski Tahkikat Komisyonu Başkanı Ahmet Hamdi Sancar, eski Tahkikat Komisyonu üyeleri Nusret Kirişçioğlu, Bahadır Dülger, eski bakan Emin Kalafat, eski milletvekilleri Baha Akşit, Osman Kavrakoğlu, Zeki Erataman ile eski Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun hakkındaki idam kararları ise oy çokluğuyla alındı.

Yabancı ülkeler idamlar durdurulsun diye devreye girdi

Aralarında eski bakan, eski milletvekilleri, Tahkikat Komisyonu üyeleri, İstanbul Valisi ile İstanbul Belediye Başkanı'nın da bulunduğu 31 sanık hakkında ise müebbet hapis cezası verildi. Sanıklardan 92 kişiye 20 yıl ile 6 yıl arasında ağır hapis, 94 kişiye 5 yıl ağır hapis cezası verildi. Bazı sanıklar kısa süreli hapis cezasına çarptırılırken bazıları da beraat etti.

Birçok yabancı ülke lideri, idamların durdurulması için Cemal Gürsel başkanlığındaki Milli Birlik Komitesi'ne defalarca çağrıda bulundu. Bunun üzerine Komite, Celal Bayar, Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu dışındakilerin idam cezasını affetti. 

Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan 16 Eylül 1961'de sabaha karşı, Menderes ise İmralı Adası'nda 17 Eylül 1961'de sağlık muayenesini yapan doktor heyetinden sağlam raporu alındıktan sonra saat 13.21'de idam edildi.

1990'da iade-i itibar

Dönemin Yassıada Komutanı Albay Tarık Güryay darbeden 25 yıl sonra yapılan bir röportajda o döneme ilişkin önemli bir itirafta bulunacaktı. Mahkemenin sonucunun daha önceden belli olduğunu sinyalini veren Güryay, tarihe geçecek "İdamlardan ne kadar önce gönderildi darağaçları oraya?" sorusuna, "Bir ay önce falan gönderildi" diyecekti.

TBMM tarafından 11 Nisan 1990'da kabul edilen bir kanunla Adnan Menderes ve onunla birlikte idam edilen arkadaşlarının itibarları iade edildi. Aynı kanun uyarınca Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu'nun naaşları, 17 Eylül 1990'da İmralı'dan alınarak devlet töreniyle İstanbul Vatan Caddesi'nde yaptırılan anıt mezara taşındı.

 

Independent Türkçe

DAHA FAZLA HABER OKU