ABD-Çin rekabeti neredeyse her alana sıçramışken, Washington'un Çin'in en önemli yumuşak güç unsurlarından biri olan Konfüçyüs Enstitülerini ve ülkedeki Çinli öğrencileri hedef almaması beklenemezdi.
Yaklaşık 1,1 milyon yabancı öğrencinin bulunduğu ABD'de, bu öğrencilerin en büyük yekûnunu Çinli öğrenciler oluşturuyor.
Ülkede toplam 75 Konfüçyüs Enstitüsü bulunurken, bunların 65'i ABD'nin en köklü üniversitelerinde aktif olarak faaliyet gösteriyor.
Rakamlara baktığımızda Amerika dünyada en fazla Çinli öğrenci ve Konfüçyüs Enstitüsü'nün bulunduğu ülke.
"Casusluk" ve "Çin propagandası" iddiaları bugünlerde fazlaca gündeme geldiği için ABD bu konular odağında hem Çinli öğrencileri hem de enstitüleri hedef haline getirmiş vaziyette.
Washington yönetimi son olarak yaklaşık bin Çinli öğrencinin vizesini iptal etmiş ve gerekçe olarak da "Çinli lisansüstü öğrenciler ve araştırmacıların önemli çalışmaları elde etmesini engellemek" olarak göstermişti.
Çinli öğrencilerin yanı sıra Konfüçyüs Enstitülerine yönelik baskılar da artmış vaziyette. Dışişleri Bakanı Pompeo, 13 Ağustos'ta yaptığı yazılı açıklama ile Konfüçyüs Enstitülerinin Çin tarafından fonlandığını ve ÇKP'nin küresel propaganda aracı olduğunu ifade ederek, enstitüleri Çin'in yabancı misyonu olarak tanımlamıştı.
Yaklaşık bir ay sonra enstitüler ile ilgili bir de tweet atan Pompeo, enstitülerin ÇKP'nin propaganda kolu olduğunu söylemiş ve Amerikan üniversitelerinde dezenformasyon görevi gördüğünü vurgulamıştı.
Pompeo, bir başka açıklamasında ise Çin'i 40 yıldan uzun zamandır ABD toplumuna özgür ve açık erişimi olduğunu ancak aynı erişimi kendi ülkesine gelen yabancılara vermediği konusunda eleştiriyordu.
Pompeo bu konuda haklı olabilir; zira Çin gerçekten de kendi ülkesinde çok ketum davranıyor. Kendi kurumlarını başka ülkelerde rahatça açabilen Çin, aynı özgürlüğü başka ülkelere sağlamıyor.
Örneğin Türkiye'deki üniversitelerin bünyesinde faaliyet gösteren 4 Konfüçyüs Enstitüsü bulunmakta; fakat Türkiye yıllardır girişimde bulunmasına rağmen hala Çin'de bir Yunus Emre Enstitüsü açabilmiş değil.
Tabi Çin'in bu konuyla ilgili savunması da ilginç. Şöyle ki:
Biz her ülkenin kanunlarına uyuyoruz. Kanunların bize getirdiği haklardan faydalanarak kurumlarımızı açıyoruz. Kanunların dışına çıkmıyoruz. Bizim ülkemizdeki kanunlar diğer ülkelerdeki kadar rahat olmayabilir fakat biz de onların kanunlarımıza uymasını bekliyoruz.
Çin, açık açık sistemin açıklarından faydalanıyoruz demek istiyor; ancak uluslararası toplumun bu açıklamalara çok da itibar etmediğini belirtmek gerek.
Propaganda mevzusuna gelirsek. Bu konuda Çin'e haksız eleştiri yapıldığını düşünüyorum. Çünkü bu tür kurumların amacı zaten ülkenin kültürünü tanıtmak ve dilini yaygınlaştırmaktır. Yani amaç zaten propaganda yapmaktır.
Bu durum Konfüçyüs Enstitüsü'ne benzer diğer kurumlar için de geçerlidir. Goethe, Cervantes, Alliance Francaise, Dante Alighieri ya da Yunus Emre Enstitüsü'nün de amacı kendi ülkesinin propagandasını yapmak ve dilini öğretmektir.
Çin de bunu inkar etmiyor zaten. 2002-2012 yılları arasında Politbüro Daimi Komitesi üyesi Li Changchun Konfüçyüs Enstitülerini Çin'in yurtdışı propaganda aygıtının önemli bir enstrümanı olarak tanımlayarak bunu açıkça deklare etmişti.
Tabi propaganda Soğuk Savaş'tan kalma bir tabir olduğu için kulağa pek hoş gelmiyor. Enstitülerin amacı kamu diplomasi faaliyeti yapmak dersek biraz daha anlaşılır olur sanırım.
Öte yandan enstitülerin Çin tarafından fonlandığı konusu da başlı başına saçma bir olay. Zira kimsenin bunu inkar ettiği yok. Fakat enstitülere yönelik tek itiraz propaganda yapması değil.
2018'de Amerikan Kongresi'ne verilen bir raporda Konfüçyüs Enstitüleri aracılığıyla öğrenciler hakkında "casusluk" yapıldığı iddiaları da gündeme getirilmiş ve konuyla ilgili ciddi soruşturmalar başlatılmıştı.
Bununla birlikte Konfüçyüs Enstitülerine yönelik baskı sadece ABD özelinde yaşanmıyor. ABD'de son iki yılda 20'ye yakın Konfüçyüs Enstitüsü kapanırken; Avustralya, Kanada ve İsveç gibi ülkelerde de enstitülere yönelik ciddi baskılar bulunuyor.
Son yıllarda enstitülerin açılma hızlarında da ciddi bir azalma olduğu görülürken, bu durum Çin'in yumuşak gücünde daralmaya gittiği gibi yanlış yorumların yapılmasına neden oluyor.
'Yanlış' diyorum; çünkü enstitülerin 154 ülkeye yayıldığı ve doyum noktasına ulaştığı gerçekliği görmezden geliniyor.
Zaten Çinli yöneticiler de daha önce yaptığı açıklamalarla 2020 yılına kadar Konfüçyüs Enstitülerinin küresel teşkilatlanmasının tamamlanacağını ifade etmiştiler.
ABD ve müttefikleri enstitülere yönelik baskılarını artırırken, Çin dünyanın başka bölgelerinde hala kültürünü ve dilini yaymak için önemli girişimlerde bulunuyor.
Özellikle Ortadoğu ve Afrika'nın her bölgesine ulaşmak isteyen Pekin yönetimi, Konfüçyüs Enstitüleri, medya ve kültür faaliyetleri ile bu bölgelerde önemli kamu diplomasi faaliyetleri gerçekleştiriyor.
Öyle ki Çin dışındaki ilk resmi, kamuya açık ve tam zamanlı Çin okulu daha geçen günlerde Dubai'de açılmış ve bu alanda önemli bir adım daha atılmıştı.
Bölgede en fazla enstitünün bulunduğu ülkelerden biri de Türkiye. Ülkemizde 4 Konfüçyüs Enstitüsü bulunurken, yakında beşincisinin de açılması planlanıyor.
İlk kez 2008 yılında Türkiye'de faaliyetlerine başlayan Konfüçyüs Enstitüleri, ilk şubesini Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nde kurdu.
Daha sonra sırasıyla Boğaziçi Üniversitesi, Okan ve Yeditepe Üniversitelerinde de açılan enstitüler, Türkiye'de etkili çalışmalar yürütüyor.
Son olarak, Sakarya Üniversitesi ile Çin Başkent Spor Üniversitesi arasında bir protokol imzalanmış ve protokol kapsamında Sakarya Üniversitesi'nde de Konfüçyus Enstitüsü kurulacağı kararlaştırılmıştır.
Sakarya Üniversitesi'ndeki enstitünün açılmasıyla birlikte toplam enstitü sayısı beşe ulaşacaktır.
Afrika ise Çin'in özellikle önem verdiği bölgelerden biri. Her yıl binlerce Afrikalı öğrenciye burs verip Çin'e davet eden Pekin yönetimi, bölgedeki en güçlü ülkelerden biri.
Bu kapsamda bölgede yumuşak güç kapasitesini de artırmak isteyen Çin, Konfüçyüs Enstitülerine özel önem veriyor.
2018 rakamlarına göre Afrika'nın 33 ülkesinde toplam 54 Konfüçyüs Enstitüsü bulunuyor. 20 Afrika ülkesinde ise henüz Konfüçyüs Enstitüsü açılabilmiş değil; ancak Çin buralarda da enstitü açmak için faaliyetlerine devam ediyor.
Sonuç olarak, toplamda 154 ülkede faaliyet gösteren Konfüçyüs Enstitülerinin sayısı 2019 yılı itibarıyla 548'e ulaşmış durumda. Doyum noktasına ulaşan kurumun açılma hızı da doğal olarak her yıl yavaşlıyor.
Bununla birlikte, özellikle ABD ve müttefikleri arasında enstitülere yönelik şüpheler de ciddi şekilde yükselmiş vaziyette.
İki güç arasındaki tansiyon her geçen gün daha da yükselirken, enstitülerin de bu gerginlikten nasibini alması kaçınılmaz gibi duruyor.
Pompeo verdiği bir röportajda, bu yılın sonuna kadar Konfüçyüs Enstitülerini kapatmayı umduklarını ifade ederek bunu açıkça deklare etmişti.
Önümüzdeki günler neler getirir bilinmez; fakat Çin'in bu gerginlikten sürekli ağır yaralar aldığı kesin.
Ek olarak enstitüler kapanmasa bile dünyanın pek çok bölgesinde, Amerika'nın ağır propagandası sayesinde Konfüçyüs Enstitülerinin marjinalleşmeye başladığını da rahatlıkla söyleyebiliriz.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish